Müslümanların Iskaladığı Şey Aidiyet Duygusu mu?
Bir kişi ailesini neden korumaya çalışır? İleriye taşımak için ömrünü verir.
Kendisine izafe edildiği için olabilir mi?
Kişi her ailenin iyi olmasını ister ama kendi ailesinin iyi anılması için istemekle yetinmez; çaba ve gayret de sarf eder. Hatta bazen bedel de öder. Kendini feda etmeyi bile göze alır. Neden, aidiyet duygusu olsa gerek.
Kişi annesine, babasına, eşine, çocuklarına laf ettirir mi? Laf gelmesin diye birçok arzusundan feragat etmez mi? Eder tabi.
Peki, Müslümanım diyen kişinin, dini için nasıl bir aidiyeti var?
Böylesi bir aidiyetin var olması gerektiğinden haberdar mı?
İnancımızla olan bağımız ve aidiyet duygumuz test edilmeye hazır mı? Ailen, aşiretin için gözden çıkardıklarından gerektiğinde dinin için de vazgeçebilir misin?
Bakınız bunun için Kuran-ı Kerim’de nasıl bir dikkat ve uyarı var: (Ey Habibim) De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz ve arkadaşlarınız, hanımlarınız, kavm/kabileniz -hısım/akrabanız, kazanıp yığdığınız mallarınız, bozulmasından ve azalmasından korktuğunuz ticaret ve tezgâhınız (ego, makam, memuriyet ve meslek sahanız), pek hoşlandığınız evleriniz (ve konaklarınız)... Şayet (bu saydıklarımız) size Allah’tan ve Resulünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ve kıymetli ise (bütün bunları kaybetmeyeyim korkusuyla cihadı ve Hakk davayı terk ediyorsanız veya nemelâzımcılık ve duyarsızlıkla dini savunmaya katkı sunmuyorsanız;) o halde Allah (zillet ve esaret) emrini getirinceye kadar bekleyip gözleyin bakalım... Çünkü Allah (cihadı ve dini savunma hazırlığını ihmal eden) fasıklar topluluğunu asla hidayete (ve selamete) ulaştırmayacaktır." Tevbe 9/129
Bu ve benzeri birçok ayet dine olması gereken bağlılık ve aidiyet duygusunun yukarıda geçen ayetteki tüm unsurlardan daha öncelikli ve daha yüksek bir derecede olması gerektiğine vurgu yapmaktadır.
Eşimize ayırdığımız zamanı, ailemize, dost saydıklarımıza vs. ayırdığımız zaman kadar dinimizi öğrenmeye zaman ayırıyor muyuz? Tanıdığımız birinin düğününe veya taziyesine gitmediğimizde yaşadığımız psikolojik suçluluğu burada da hissediyor muyuz? Veya böyle bir gereksinim duyuyor muyuz?
Bugün toplum olarak bir buhran içinde olduğumuzu on dakikalığına haberleri seyreden herkes anlayacaktır. Durum vahim, çare bellidir… Bir şeyi kaybettiğiniz yerde aramaya başlamalısınız.
Ötelemeye ve ötekileştirmeye ne hakkımız ne haddimiz ne de lüksümüz vardır.
Bu bağlamda sormak ve sorgulamak elbette ki en doğal haktır.
Sorduğunuz soruların cevabını bilecek kadar teftiş ve araştırmaya sahip olmayan "hocaların" sizi nifak, fısk, fücur ve hatta tekfir ve şeytanî vesveselerin ürünü ile itham etmelerine aldanmayın. Onlar bu yolla toplum nezdinde bilgisizliklerini örterek gerçekte olmayan "itibarlarını" kurtarmak istiyorlar. Böylesi "alim kılıklıların" size doğruyu gösterme gibi bir dertleri de yok. Korkmayın ve sorularınıza karşılık olarak, onlardan kendi fikirlerini değil de İslam’ın kaynak ile getirdiği-gösterdiği delillerden isteyin. İslam'ın her şeye cevabı vardır. Onlar bilmiyorsa o başka!