Müslümanlardan ne istiyorlar?

Hiçbir dönem geçmiyor ki Batı dünyasından bazı karanlık odaklar İslam’a ve onun kutsal değerlerine hakaret etmesin.
Bir zamanlar Salman Rushdie (Selman Rüşti)’nin İslam’a saldırdığı Satanic Verses (Şeytan Ayetleri) isimli kitabı İslam dünyasında büyük infial uyandırmış, hatta ülkemizde 1993’teki Sivas olaylarının bile dolaylı yoldan gerekçesi olmuştu.
Aradan yıllar geçti; Danimarka’da bir grup karikatüristin Peygamberimize hakaret içeren karikatürleri bir gazetede yayınlandı.
Tepki yine sert oldu. İslam coğrafyasında büyük olaylar çıktı, onlarca insan bu protesto gösterilerinde hayatını kaybetti.
Provokatörlerin bir sonraki adresi ABD oldu; geçtiğimiz yıl Terry Jones adlı bir ruh hastası rahip basın önünde Kuran’ı yakacağını ilan ederek yeni bir kışkırtma hareketine girişti; sonuç yine aynı oldu.
Ve alçakların son adresi yine ABD oldu.
Bu kez diğer projelerinden daha alçak ve adice bir senaryoyla İslam’a ve Peygamberimize yönelik iğrenç ifadelerle dolu bir film hazırladılar.
Büyük infiale sebep olan bu provokasyonların dışında daha küçük ve yerel çapta kalan pek çok girişim daha yapıldı.
Son Hollanda seçimlerinde ağır bir mağlubiyet alarak meclisteki sandalye sayısını yarı yarıya kaybeden ve adında ironik bir şekilde özgürlük kelimesi geçen parti liderinin sürekli olarak İslam’a ve Müslümanlara yönelik hakaretleri; yine bu ülkede hazırlanan ve aynı parti tarafından desteklenen, ismiyle müsemma “Fitne” isimli film de ilk akla gelen diğer örnekler arasında.
Bütün bunları sadece ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirebilir miyiz?
Ya da başka türlü soralım; ifade özgürlüğünün sınırları yok mudur? Her istediğinizde insanların kutsal değerlerine hakaret etme hakkınız var mıdır?
Bu tür eylemler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemeli; nefret suçu ve ırkçılık bağlamında ele alınmalıdır.
Peki Müslümanlardan ne istiyor bu kesimler?
Bu gruplar “ifade özgürlüğü”nü kullanmak için neden illa İslam’a ve Müslümanlara saldırma ihtiyacı hissediyorlar?
Aslında onlar da çok iyi biliyorlar İslam dünyasının bu tür olaylara tepkisiz kalmayacağını, hatta tepki sınırlarının aşılacağını.
Böylece dünyaya Müslümanları şiddet yanlısı bir kesim olarak tanıtabilecekler.
Böylece asıl amaçlarına ulaşmış olacaklar.
Malum filmi izlemek istedim ancak sadece birkaç dakikasına tahammül edebildim.
Hakaret ve iğrençliklerle dolu bir yapım.
Öyle yapımcının iddia ettiği gibi milyon dolarlık bir yapım hiç değil.
Birkaç bin dolara yapılmış gibi; kostümler eski Yeşilçam dini filmlerindeki kostümlerden bile daha basit ve gülünç; üstelik yönetmeni de pornocu; anlayın artık ne menem bir film olduğunu.
Filmi protesto için Libya’da yapılan gösteriler kontrolden çıktı ve ülkedeki ABD büyükelçisinin ölümü ile sonuçlandı.
Bu yöndeki bir iddiaya göre, yine bir 11 Eylül günü ABD elçisinin öldürülmesinin arkasında ABD’de Kasım ayındaki başkanlık seçimlerine dair hesaplar olduğu yönünde.
Mevcut anketlerde Obama’nın gerisinde görünen Cumhuriyetçilerin şu dönemde en çok ihtiyaç duyduğu şey bu tür bir olaydır.
Kamuoyunun gözünde Obama ve Demokratların, kendi elçiliğini koruyamayan bir yönetim durumuna düşürülerek zayıflatılması amaçlanmış olabilir.
11 Eylül 2001 saldırıları sonucu ABD’nin Ortadoğu’yu işgalini hatırlayınca bu tür bir saldırının perde arkasında Cumhuriyetçiler ve Neo-Con’ların olması ihtimali hiç de uzak değil.
Film rezaletinin arkasında ABD yönetiminin olması ihtimali ise bana pek gerçekçi ve mantıklı gelmiyor.
Suriye krizinde bile müdahil olmaktan uzak bir görüntü veren bir yönetimin, kendi elçisini feda ederek Libya’yı işgale gerekçe hazırlayacak olması pek makul görünmüyor.
En azından 4 yıldır izlediğimiz ve fazla çekingen görünen dış politikasıyla bunun Obama’nın tarzı olmadığını düşünüyorum.
Arap bölgesinde değişim ve dönüşüm yaşanmakta iken yaşanan süreçten memnun olmayan odaklar, Mısırlı bir radikal Kıpti eliyle böyle bir provokasyona imza atarak ülkedeki Müslümanlarla Kıptiler arasında bir çatışma ortamını da hazırlamak istemektedir.
Böylece arzu etmedikleri şekilde sonuçlanan Mısır devrimini cezalandırmış olacaklar.
Yani nereden bakarsanız bakın “bir taşla birçok kuş” vurulmuş olmaktadır.
Burada Müslümanlara düşen, tepkinin sınırlarını aşmadan reaksiyon göstermektir.
Müslümanlar olarak vurup kırmadan, yakıp yıkmadan tepki göstermeyi öğrenmemiz gerekir.
Yaşanan tüm bu krizlerde Müslüman toplumlar bu olgunluğu henüz gösteremediler.
Batı dünyası karşısında asırlık gerilemenin acısını hala üzerlerinden atamadıkları için bu tür eylemlerde öfke kontrolden çıkıyor.
Böyle provokasyona açık kesimler olduğu sürece de Batıdan bu tür tahrikler, alçaklıklar ve kışkırtmalar da gelmeye devam edecektir.
Ben aslında olgun ve mutedil bir şekilde reaksiyon gösterilirse bir daha bu tür rezaletlere tevessül edilmeyeceğini düşünüyorum.
Müslümanlar bu olgunluğa mutlaka erişmelidir; her protesto eylemi kanlı olaylara sahne olmamalıdır, Müslümanlar sadece bu tür teşebbüsleri kınamalı, lanetlemeli, destek olanları hayatlarından çıkarmalıdır; gerek boykotlar gerek ilişkilerini kesme yoluyla.
Ancak daha fazlası yani yakıp yıkma, öldürme gibi eylemler Müslümanlara zarar verir.
Sonuçta bu dini indiren elbet onu koruyacaktır da.