Müslüman Asla Yalancı Olamaz
Yalanın Arapçası kizb’tir, kizb ise hem “yalan” hem “yanlış” demektir, zira her yalan aynı zamanda yanlıştır… Kizb’in/yalanın zıddı ise sıdk/doğruluktur…
Kur’an’da “yalan söylemeyin” şeklinde bir yasağın bulunmamış olması iğrençliğinden dolayı yalanın zikre değer görülmediğini gösterir ki zaten yalan ve yalancılık Kur’an’da her zaman kınanmıştır…
Saf suresinin; “Ey iman edenler yapmadığınız/yapmayacağınız şeyleri neden yaptık/yapacağız şeklinde takdim ediyorsunuz. Yapmadığınız/yapmayacağınız şeyleri yapmış/yapacak şeklinde sunmanız Allah katında büyük bir günahtır” (Saf 2, 3) ayeti yalanın ve yalancının Allah katındaki değerini ifade etmektedir…
Kur’an’da hakkı, hakikati tekzip edenler/yalanlayanlar ve yalan söyleyenler birçok defa kınanmakta ve azap tehdidine maruz kalmaktadır… Hakikati tekzip de bir nevi kizb sayıldığından helak edilmeyi hak etmektedir…
Münafığın temel karakteristik özelliklerinden biri olan yalan, kişiyi kalitesiz, karaktersiz, kişiliksiz, ilkesiz, güvensiz, pısırık, korkak, ürkek yaptığından dolayı bu özellikle mücehhez kişi cehennemin en dibinde yer alır…
Hz. Peygamber; “Müslümanın cimri olması, korkak olması mümkündür ancak asla yalan söyleyemez” sözü Müslümanın çift karakterli olamayacağının ifadesi olarak okunmalıdır…
Hz. Peygamberin; “Emir olunduğun gibi dosdoğru ol (Hud, 112) ayeti beni yaşlandırdı” sözü doğru olmanın, doğruluk yolunda yürünenin zahmetli olduğunu, kolay olmadığını göstermektedir… Zira yalan kolaya kaçmak, sorumluk sahibi olmamak, doğrulukla yetinmemektir…
Hz. Peygamber şirk ve ana-babaya eziyet etmekten sonra en büyük günahın yalan söylemek olduğunu tekrar tekrar söylemiştir ki bu da yalanın ne kadar büyük bir yanlış ve günah olduğunun ispatıdır… Bir günah büyük olarak ifade ediliyorsa bilin ki o günahın dünyada açtığı yara da büyüktür…
Hz. Peygamberin; “Yeryüzünden ilk kalkacak şey güvendir” sözü yalanın sonucunun ne olduğunu ortaya koymaktadır… Yalandan kim ölmüş diyor ahmaklar, halbuki yalan ilk olarak insanın içindeki özü, fıtratı, kişiliği, kimliği, güveni öldürür… Yalanın öldürdüğü bu erdemler kişiye kayıp olarak yetmez mi?
Hz. Peygamberin; “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur” sözü ibadetlerin güzel ahlak için araç olduğunu göstermektedir.
Hz. Peygamberin düşmanlarına dahi kendi eminliğini ikrar ettirmesi düşmana karşı dahi yalan söylenemeyeceğini göstermektedir… Unutmayın! Dostun yalancısı düşmandan daha tehlikelidir… Emin düşman yalancı dosttan evladır… Onun içindir ki kardeşim yalancı dosttan ve dostuna yalan söylemekten kaçın…Yansan da kaybetsen de üzsen de üzülsen de asla yalan söyleme… Unutma! Bir insanı yalanla kazanmaktansa doğrularla kaybetmek en doğrusudur…
Yalanın en kötü sonucu kişinin zamanla yalanlarına hakikat diye inanır hale gelmesidir… Zira yalan bir hastalıktır ve bu hastalığı tedavi etmeyenler zamanla doğruları yalan, yalanları hakikat olarak görmeye başlayacaklardır… Hz. Peygamberin; “Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde yalancılar arasına kaydedilir” sözü bu gerçeğin bir ifadesidir.
Yalan, batıl gibidir hakikat rüzgârı estiğinde yalanın yerinde yeller eser… Yalanla elde edilen her kazanç, her itibar yıkılmaya, yok olmaya mahkumdur… Ne kadar usta olursanız olun bir gün yalanınız ortaya çıkacaktır… Onun içindir ki atalar “yalancının mumunun yatsıya kadar yanacağını” söylemişlerdir…
Yalan söyleyen kişi kendini uyanık zanneden bir ahmaktır, yalanı ortaya çıktığında bir ömür kazanamayacağı güveni kaybettiğinde ne yaptığını anlayacaktır… Araplar “yalan bir kurtarırsa doğru iki kurtarır” diyerek yalanın doğru kadar kurtarıcı olmadığını ifade ederler…
Yalan, kişinin bozuk karakterinin eylemidir, kişinin karakteri bozulmadan yalan söylemez, söyleyemez… Onun için ilk defa yalan söyleyenleri yüzlerinden anlarsınız, yüzlerini kaplayan o mahcubiyetten tanırsınız… Ama yalanı karakter haline getirenleri tanımazsınız, tanıyamazsınız, yalanlarını da yakalayamazsınız, yakalasanız da bir şey değişmez, çünkü mesleği yalan olanların yüzleri hiçbir zaman kızarmaz…
Yalan, istikameti olmayan insanların menfaat kıblesine dönük eylemlerinin adıdır… Kişi yanlışlarını örtmek, menfaati temin etmek ya da korkulardan emin olmak için yalan söyler ki bu durumda yalancı olan kişi her zaman yalanının ortaya çıkması kaygısını taşır ve bu korkuyla yaşar… Bu da bize gösteriyor ki yalancının en büyük düşmanı bizzat kendisidir…
Unutma kardeşim!
Yalan, doğrudan kaçanların şeytana esir olmalarıdır…
Yalan, hakla yetinmeyenlerin kendilerine yeni doğrular uydurmasıdır…
Yalan, aldatmanın, kandırmanın en üst perdesidir…
Yalan, güveni yok eden, eminliği tüketen hayasız bir eylemdir…
Yalan, kişiyi kendine yabancılaştıran şahsiyet düşmanıdır, kişiliğin kurdudur…
Yalan, kendini aldatmayı başaranların başkalarını aldatma becerisidir…
Yalan, hakikate atılan iftira, doğrulara, güvene sıkılmış kurşundur…
Unutma! Yalan, yılan gibidir gün gelir insanı sokar…