Munzur’un kıyısında

Dersim’de bütün yollar Seyit Rıza meydanına çıkar. Meydan da oturmuş vaziyette bir heykeli vardır Seyit Rıza’nın. Yetmiş altı yıl önce idam sehpasına götürülürken ki dik duruşu, soğukkanlılığı ve haksızlığa karşı gelişindeki masum yüz çizgileri heykeline yansımış sanki. O sebepledir ki Seyit Rıza’nın torunları ve torunlarının dostları dün asılmayı göze alarak bugünü var ettiği için büyük bir saygıyla yaklaşıyorlar ona. Resimler çekiliyor, sonra nereden gelirse gelsin bir halay müziği eşliğinde birbirini daha önce hiç tanımayan insanlar omuz omuza halaya duruyor…
13. Munzur Kültür ve Doğa festivali dolayısıyla Dersim normal zamanlarda hiç olmayacak kadar kalabalık bir dört gün yaşıyor. Türkiye’nin dört bir yanından, Avrupa’dan ve Ortadoğu’dan birçok insan bu festival için Dersim’e akın etti. Festivale katılan misafirler Kafelere, çay ocaklarına, caddelere sığamıyorlar artık. Kent, dağların yamaçlarına doğru taşıyor. Gündüzleri düzenlenen paneller ve sergiler, akşam oldu mu yerini dolu dolu geçen konserlere, tiyatrolara ve pandomin gösterilerine bırakıyor. Toplumun her kesiminden insanlar ilgi alanlarına göre program akışına dağılıyorlar. Her kesimin ve fraksiyonun ortak paydası ise Dersim’de yapılmak istenen doğa katliamına dur demek.
Söz konusu mevzu “kültür ve doğa festivali” olunca, doğal yaşamı kendine felsefe edinmiş birçok inan, sırtında taşıdıkları çadırları ile Munzur’un kıyılarını mesken haline getiriyor. Özellikle Mavi köprü çevresi ve Dersim ovacık yolunda Munzur’un kenarı doğaseverlerle doluyor. Komün yaşamını yeğleyenlerin ortak mekânı oluveriyor ağaçların altında kurulan çadırlar. Herkes birbirine saygılı, en önemlisi de doğaya saygılı davranıyor. Sabahlara kadar süren ateşlerin etrafında kümelenen gençler, bazen bir gitarın, bazen bir sazın bazen de bir arbanenin eşliğinde devrimve aşk türküleri söylüyorlar.
Bu duruma en çok sevinen ise Munzur ırmağı galiba… Baraj yapımıyla katledilmek istenen doğasını korumaya gelen bunca doğa aktivisti insana bağrını açıyor gibi. Aylardır somurtkan yüzü, bir bebeğin gülüşü gibi değişiyor birden; kutsal suyundan herkesin nasiplenmesini sağlıyor. O sebeple karpuzları kolaylıkla çatlatan soğuk suyuna her kes en az bir kez giriyor. Kutlu dere doğunun en büyük, en kalabalık plajı oluveriyor birden. Çocuklardan, gençlere, oradan yaşlılara herkes Munzur’un büyülü suyuyla bedenini ıslatıyor.
Munzur da bunlar yaşanırken, Dersim’in dağları da bütün güzelliklerini misafirlerinin önünde sergiliyor. Sarp dağlar ziyaretçilere geçit veriyor. Biz de iki araba düşüyoruz yollara. Ben Necdet’in misafiriydim. Dolayısıyla onun bulunduğu arabayla tırmanıyorduk dağlara. Görkemiyle soluk kesen, yaz ortasında soğuğuyla insan bedenini titreten dağın yamaçlarından başlayarak S harfleri çizerek doruklarına tırmanıyorduk. Sonra başka bir dağın doruğundan S’ler çizerek vadilere iniyorduk. Az gidiyoruz uz gidiyoruz Düzgün baba cem evine varıyoruz. Dünyadan el eteğini çekmiş, keçileriyle baş başa bir yaşamı seçmiş bir ermiş Can baba. Türbesinde kurbanlar kesiliyor. Can’lar kurban etlerini orada pişirip gelen misafirlere ikram ediyorlar. Düzgün baba cem evinin önünde kurban edilen keçilerin boynuzlarının üst üste atıldığı bir kaya var ki koçbaşını andırıyor. Dilek ağacı gibi bir izlenim veriyor. Boynuzların ucuna çaputlar bağlanmış. Dilekler tutulmuş. Bizde katıklı ekmekten yedikten sonra başka yollara düşüyoruz.
Başka bir durağımız da Dereova şelalesi. Tozlu yollar, daracık geçitler, uçurum kenarları, muazzam doğa ve ormanların gölgesinde ilerleyerek, çölde serap bulmuş gibi boğaz kesen soğuk rüzgârların estiği şelaleye varıyoruz. Doğaseverler burayı da unutmamış. Birçok insan ucundan köpüklü suların düştüğü, bir şemsiye gibi saçaklanmış yüksek kayalara, benzerine rastlanmayan bir hayretle bakıyor. Devasa bir mantar şeklini almış kayalardan aşağı düşen sularla birlikte, hemen kenarında kayaların içinden fışkıran sulara da takılıyor gözlerimiz. Yaz mevsiminin ortasında üşümekten tüylerimiz diken diken oluyor. O kadar üşüyoruz ki çok fazla kalamıyoruz orada…
Biz doğanın güzelliklerini gün be gün yaşarken festivalin son günü gelip çatıyor. Çok anlamlı bir yürüyüş var son günde. “Doğaya Saygı Yürüyüşü” binlerce insan Seyit Rıza meydanından kentin girişindeki köprüye kadar yürüyoruz. Renkli görüntüler yaşanıyor yürüyüş esnasında. Bir gurup aktivistin bir orkestra gibi doğal enstrümanlarla, doğa tahribatını protesto etmeleri görülmeye değerdi. Hepimizin ortak kanısı aynı: Doğada yapılmak istenen tahribat, doğanın bir parçası olan insana kadar uzanacak bir tahribattır. İster bilinçli yapılsın, ister bilinçsiz yapılsın, binlerce insanın ağzından çıkan tek slogan aynı oluyor.
“Dersim’de baraj ve karakol istemiyoruz”