Mükemmeliyetçi Aile!...
''Mükemmel'' kelimesi kulağa ne kadar hoş geliyor. Kulağa hoş gelen bir şeye sahip olmayı kim istemez değil mi ? Evet, bunu isteyebiliriz. Bir nesneyse olabilir. Ama bu bir çocuksa; Biraz durup düşünmek lazım!
Çocuk sizin çocuğunuz ama sizin devamınız değil. Siz bir bireysiniz çocuk da kendi başına bir birey. O halde bizler mükemmel değilken çocuktan niye mükemmel olmasını isteriz. Ki çocuğu çocuk olarak kabul edersek o zaten mükemmel bir durum olur. Çocuğunuzdan her zaman ''Number One'' (Bir Numara) olmasını beklerseniz yanlış yola girmeye başlamışsınızdır. Kaybetmeyi öğrenmemiş çocuk kazanmayı öğrense ne olur ki? Kazandığının değerini bilir mi? Kazanmak ona her zaman aynı hazzı vermeye devam edecek mi?
Evde, misafirlikte, sınıfta, okulda diye örneklemi genişledikçe genişletmeye başlar ve her yerde en iyisini beklemeye başlarsanız siz ' Mükemmeliyetçi Anne- Bana Tutumu'' sergilemiş olur ve yanlışa yönelmiş olursunuz. Her şeyin en iyisini onun yapacağını düşünüp onu empoze ettiğiniz takdirde çocuk da tıpkı sizin gibi katı kurallı olur. Unutmayın ki yarın o da kendi çocuğuna yapacak ve siz o zaman çocuğunuzdaki yanlışlarınızı torununuzda düzeltmeye çalışarak tam bir tutarsızlık sergileyeceksiniz. İnsanız biz ya, iç güdülerimiz de olacak. O zaman esneklik tanımaz, içinde çatışma kaçınılmaz olur. Mükemmeli isteyip başarısız bir durumla karşılaştığında bu durum çocukta hep bir hayal kırıklığı yaratmasına sebep olmaz mı ? Oysa belki hayal kırıklıkları da onun için bir tecrübe olur ve aynı veya benzer bir durumla karşılaştığında bu acı tecrübe ona bir yol gösterici duruma gelir.
Sürekli en iyisini isteyen ebeveynde nasıl ki bir tatmin olmama pskilojisi oluşuyorsa, bu durum yaşamı boyunca çocukta da olur. Bu nahoş durum çocuğun sevincini elinden alır. Sevincini yaşayamadığı için üzülebilir diyeceğim ama mükemmeliyetçi aile tutumu çocuğun üzülmesine bile imkan sağlamıyor. Ayağı her takıldığında, o düşmeden kolundan tutmaya çalışırsanız ona iyilik ettiğinizi düşünürsünüz. Hayır, aksine çocuğun engeller karşısında problem çözme becerisini elinden almış olursunuz. Bırakın da çocuk çocukluğunu yaşasın. Benim için çocuk deyince aklıma 'sevgi' ve 'oyun' gelir. Ama tabiri caizse biz çocuğun nefes dahi almasına karışır olduk. Mükemmeliyetçi aileyiz ya, çocuğun kiminle arkadaşlık kurup kuramayacağına bile biz karar verir olduk. Bizim bu tavrımız çocuğa sadece çocukluk döneminde yaşatacağımız etki ile sınırlı kalmıyor. Belki yaşamı boyunca karar vermekte zorlanan, sürekli birinin gözüne veya birinin kafa sallama hareketi ile onay bekleyen bir yetişkin yaratmış olacağız.
Hava kararana kadar dışarıda oyun oynayan bizler, şimdi kalkıp çocuklarımızı adeta kafese koyar gibi eve tıkamışız. Dışarıya olan güvensizliği bir bahane olarak sunmayalım. Dışarıda oynayan bir çocuk fiziksel olarak göz önünde olmasından daha güvenilir ne olabilir. Dijital aletlerin okyanusunda kaybolmaktan daha güvenli değil mi? Varsın çocuk oynarken dizini kanatsın, bacağını morartsın. Ruhu morarsa daha mı iyi? Bizler mükemmeliyetçi aile tutumunu sergileyeme devam edersek çocuğun dünyasını ya siyah ya beyaz olacak kadar keskin bir tek renge boyarız. Bırakalım da çocuklarımızın dünyasında her renk olsun.