Muhafazakârlık, Sağcılığa Yaslanmak mıdır?
Doksanlı yıllarda,
Türkiye’deki Müslümanların sağcılarla ideolojik bir ayrışmanın içinde
olduklarını ve “dindar olma” argümanlarının
pek te kesişmediğini; o yıllarda basının demeç ve tartışmalarından; toplumun tartıştığı/geçirdiği/yaşadığı
kültürel, siyasi ve politik konulardan da hatırlayabiliriz.
O yıllarda sağcılığa
yeltenlerin ekseriyeti, Müslümanca yaşamanın kaide ve kurallarına mümkün
gözüken en az kriterde uyma/uyulma ve benimseme somutluğu içinde hareket
ederdi. Bu çerçevenin izahatı şöyle idi. Sağcılığın siyasi, zihni ve yaşamsal
fikriyatı, bir Müslümanın şuur, bilinç ve hayata bakış tarzı ile pek
örtüşmediği; buna karşın sağcılar ise siyasi, ekonomik ve toplumsal konjonktürün
oportünist (fırsatçı) havası ile bireysel menfaat şarlatanlığına/ortamlarına
kapılarak hayat bulduğunu ve filizlendiğine tanık olmuşuz.
Nasıl ki bir zamanlar Türkiyeli Müslümanların bir kısmı; kendilerini sağcı olarak lanse edip;
sağcılığın Müslümanlığa eşdeğer bir yaşam tarzına denk düştüğünü iddia
ediyorlarsa bugünde o yılların “sağcılık”
mengenesinden geçen bir kısım Müslümanlarda; kendilerini “Muhafazakâr Müslüman” olarak görüp tanıtmaları
ve hayata bakış rotalarını bu minvalde planladıklarının getirdiği bir zihin
erozyonu ile karşı karşıya olduklarını görüyoruz.
Evvela! “Muhafazakâr Müslümanlık”
döngüsü, saf bir İslami zemin üzere tasavvur edilecek fikriyatın
uygulamalarına dâhil olmadığını, kadim gelenekten gelen İslami referans/refleks
ve cesaretlere de sahip olmadığını ve hiçbir zaman toplumda var olan derin sorunlara
yönelik çözümleri de gündemine alma gibi bir dert ile dertlenmediğini biliyoruz.
Aslında muhafazakârlık
kavramı ne Müslüman’ı, ne onun yoğun tarihsel tecrübesini, ne de yaşadığı
hayatın anlamını açıklamaya yetmez. İslâm başkalarının kalıbına değil; yalnız
kendi kalıplarına sığar ve yine kendi kalıplarına dökülerek ancak hakkıyla
anlaşılabilir. İslâm’ın duruş ve nizam tertibinde modernliğin değişim
kavramından çok; farklı ve kendine has başka bir değişim telakkisine sahiptir.
İşte son yıllarda siyasal
ve toplumsal katmanların illeri düzeylerinde kendilerini konumlandıranlar “ki
bunların yaşamsal serüvenlerine baktığımızda kendilerini sağcılığın metaforları
ile tanımlıyorlar” Yeni kavramlar içinde kalıp bularak güç bulacakları veya
güç kaybetmeyecekleri; toplum katmanlarına karşı otoriter seviyelerini
korumak adına bazen ve yeri geldiği zaman sağcılığa, bazen de “Muhafazakâr Müslümanlığa”
yeltenmede zorlanmazlar. Bu yeltenmeyi de onurlu bir değişim ve duruş olarak
algılamaktadırlar.
***
Bize düşen politik ve
dinsel popülizmin virajlarına savrulmadan İslam’ın kültürel/folklorik/siyasal
duruşunu; ırk-i/mezhepçi/milli ve nasyonalist zikzaklara kurban etmeden ve
ayrıca sahte kurgular/cemaatler kurarak; tören ve ayinlerin bireyselliklerinde can çekişmeden, şuur ve bilinç bütünlüğü içinde doğrudan millet ve
toplum özgürlüklerini Kur’an ve Sünnet ’in argümanlarını da ön plana alarak;
yeni bir şiarla algılamalı ve yeniden inşa etmeliyiz.
Zira İslami duruşlar! Henüz
Dünya’ya son söyleyeceklerini deklare etmedi…
Vesselam Efendim….
Not: 15 Temmuz darbesine karşı direnerek şehit olan Müslümanlara rahmet diliyor/ minnet ve şükran ile anıyorum...