Modern bir çağ yaşıyoruz

KÖŞE YAZISI

Modern bir çağ yaşıyoruz, diyordu radyo sunucusu.

Bu cümleyi söyleyiş tarzı nedense garip bir şekilde sarsıyor. Bazı şeyler olağan görülmemeliymiş gibi.

Duyduğum bu cümleyle en son birkaç hafta önce gördüğüm anlamlı, dikkatimden kaçan bir foto karesi ilişkileniyor. Ve düşünceler silsilesi birbiri ardına sıralanıyor.

Image description

Modern bir çağ yaşıyoruz. İnsanın ateşi bulmasından bu yana doğaya hükmetmesiyle başlayan ‘modern’ bir çağ. İletişim ve teknolojinin hiç bu kadar gelişmediği, görsel işitsel iletişim araçlarının muazzam biçimde sınırları aştığı ve tüm ihtiyaçlarınızın pratik bir şekilde karşılandığı güçlü ve başarılı bir çağ.

O kadar güçlü ki algılarınıza sınırsız bir şekilde uzanıp algılarınızı örtük bir şekilde sınırlandırabilir.

O kadar güçlü ki pişmiş bir çamur gibi balçıktan geliş hikayenizi unutturabilir.

O kadar başarılı ki neredeyse her karış toprağa beton dikerek soluğunuzu kesebilir.

Ve yine o kadar başarılı ki kesilen soluğunuzu geri almak için elinize iki yüz trilyonluk banknotlar saydırabilir.

İnsan merkezli dünya görüşümüzle kurduğumuz, modern toplumun kolektif bilinciyle gözden düşürdüğümüz doğa anamız Edvard Munch’un "Çığlık" tablosunda vermek istediği mesaj gibi sessiz bir çığlık atıyor.

Belki de ilk çağdan bugüne, belki de çok daha öncesine, ama her geçen gün daha çok artarak devam eden sessiz bir çığlık.

O çığlığın sesi bir yandan Kamer Süresi’ne uzanıp “Biz her şeyi bir ölçü ile yarattık.” sözleriyle anlam bulurken, bir yandan da İsra Suresi’ne uzanıp anlam sınırımızı yüzümüze vuruyor:

“ O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız.”

İnsan doğa ilişkisinde ne insan merkezli ne de doğa merkezli bir yaklaşım olmalı.

Esas olan ikisinin birliğindeki mükemmel birlik olma hali. Doğanın, Yaradan’dan gelen gücü dikkate alındığında ise insan ancak balçığa, üflenmiş balçık hâliyle ‘vekillik’ yapabilir olmalı.