diorex

Milliyetçilik ya da toplumların zehri – 2

Milliyetçilik ya da toplumların zehri – 2

(Geçen yazıdan devamla)...

Arap milliyetçiliğinden sonra gelelim Türk ve Kürt milliyetçiliklerine.

Türk Milliyetçiliği:

Türk Milliyetçiliğinin gelişim seyri incelendiğinde iki farklı oluşuma tanık oluruz:

Birincisi “Türkçülük” diğeri ise “Türk-İslamcılık’tır.

Ayrıca Türkçülüğün bir sonucu olan “Turancılık” düşüncesi de Türk Milliyetçiliği dairesi içerisindedir.

İlk grup Batı medeniyetine mevcut anlayışlarla karşı konulamayacağını, ayrıca karşı konulmasının da gerekmediğini anlatmaya çalışıyorlardı.

Bu anlayış içerisinde; Batılılaşmayı da tek çıkar yol olarak görüyorlardı.

Yine bu grup içerisinde materyalist düşünceye sahip insanların varlığı da dine karşı tutumlarının ne derece ileri olduğunu gösteriyordu.

Türk-İslamcı çizgiye sahip olan milliyetçiler ise Türklük duygusunun uyanışını sağlarken, İslam camiasını dağıtmak istemezler, İslam unsurlarının ayrılmamasını, Türklerin kendilerini yetiştirip yükseltmeleri için lüzumlu görürler.

Onlara göre; “kendi ırkına taraftarlık etmek, asabiyet davası gütmek İslamiyet’e aykırı değildir. Bu iki düşünce, birbiriyle çatışmazlar.”.

Yine bu grup, Peygamberimizin hadisinde lanetlediği kavmiyetçiliğin kendilerinin savunduğu milliyetçi düşünceyle farklı olduğunu iddia ederler.

Böylece bu grup dini imanın yanına bir de kavim imanı koymuşlardır.

Cumhuriyetin Kuruluş İdeolojisi ve Temel Taşı Milliyetçilik

Osmanlının son dönemlerinde bir dünya siyaseti olarak beliren Türkçülük, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra resmi ideoloji haline gelmiştir.

Resmi bir ideolojisi olan her devlet gibi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti de resmi ideoloji olarak Kemalizm’i benimsemişti.

Bu ideoloji “altı ok” olarak simgelenen ilkelerden oluşuyordu. Bu ilkelerden birisi de milliyetçilik ilkesiydi. Elbette burada kastedilen de Türk milliyetçiliği idi.

Misak-ı Milli sınırlarıyla kaim Türk Milliyetçiliği bu sınırlar içerisindeki etnik grupların yokluğuna tekabül edecek şekilde geliştirilerek “Ne mutlu Türküm diyene” sloganıyla özetlenmiştir.

Ülkede var olan bütün farklı etnik unsurlar inkâra tabi tutulmuş ve hepsi Türk olarak kabul edilmiş, siyaset, eğitim gibi alanlar bu tez üzerine inşa edilmiştir.

Okullar ve halkevleri türü kurumlar vasıtasıyla milliyetçilik ideolojisi bütün bir neslin beynine aşılandı.

Türk milliyetçiliğine karşı çıkmak vatana ihanet olarak görüldü.

Ülkedeki diğer etnik unsurları inkâr adına eğitim kurumları araç olarak kullanıldı, bu şekilde asimilasyon politikaları tatbik edilme yoluna gitti.

Tek parti döneminin Adalet Bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt’un ifadesiyle “saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı” anlayışı benimsendi.

Sayın Başbakanın parti grup toplantısında gösterdiği resimlerde olduğu gibi kafatasçılık anlayışı yaygınlaşmış, mezarlardan kafatasları çıkartılıp ölçülerek insanların Türk olup olmadıkları bile araştırılır olmuştur.

Kürt Milliyetçiliği

Kürt milliyetçiliği de diğer milliyetçi akımlar gibi, batılılar ve batıcı aydınlar tarafından bölgeye getirilmiş bir anlayıştır.

Türk milliyetçiliğinin başlangıcında olduğu gibi, ilk önce “Kürt ve Kürtlük” kelimelerine itibar kazandırılmaya çalışılmıştır.

1700′lerden itibaren Kürtlerle ilgili yapılan çalışmalarda, ortaya konulan ırk kuramlarını desteklemek için çaba gösteren müsteşrikler, Kürt Dili ve Kültürü konularını önceleyerek, bu sahada araştırma yapmışlardır.

19. yüzyılın ilk yarısı ise, Kürdistan, Kürtler, Kürt Dili, Kürt Tarihi, Kürt Lehçeleri ve Aşiretleri, İslam öncesi Kürt inançları, v.b. gibi konuların yoğun olarak işlendiği bir dönem olmuştur.

Kürt ulusu ile ilgili çalışmalar, 18. ve 19. yüzyılda şarkiyatçılar tarafından yapılmış olmasına rağmen Kürt ulusçuluğu, diğerleri (Türk, Arap, Fars) gibi 19. yüzyılda uyandırılmamıştır.

Bunun temel nedeni din faktörüdür. Kürtler uzun süre Halifeye ve din kardeşliği esasına bağlı kalmayı tercih etmişlerdir.

Özellikle 1. Dünya Savaşından sonra konjonktür müsait olmasına rağmen Kürtler, dindaşları olan Türklerden ayrılma yoluna gitmemiş, Kurtuluş Savaşını birlikte vermişlerdir.

Kürtçülük veya Kürt milliyetçiliği hareketleri bu çağdan çok sonraları, özellikle de 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren uyandırılmış, taraftar bulmaya başlamıştır.

Milliyetçiliği temel ideoloji olarak benimseyen yeni rejim, ülkedeki etnik unsurları bir arada tutan temel harç olan İslam’ı da dışlamış ve toplum üzerindeki etkisini yok etmeye yönelik politikalar izlemiştir.

Özellikle tek parti rejimi dönemindeki ezanın Türkçeleştirilmesi, medrese, tekke ve zaviyelerin kapatılması, tevhid-i tedrisat kanunu gibi çeşitli politikalar bu etkinin yok edilmesini amaçlayan uygulamalara örnek teşkil etmektedir.

Türk milliyetçiliğini esas alan yeni devlet, buna karşıt milliyetçilik anlayışlarının doğmasına da zemin hazırlamıştır.

Kürt milliyetçiliği bir yerde Türk milliyetçiliğine bir tepki olarak doğmuştur demek yanlış olmayacaktır.

Özetle son yüzyılda özelde bu topraklarda genelde bölgemizde yaşanmakta olan tüm problemlerin kaynağında, milliyetçilik anlayışları ve bunların birbiriyle çatışması yatmaktadır.

Sorunların çözümü için, devletin kuruluş felsefesi olarak kabul edilen ve kısaca “altı ok” olarak ifade edilen ilkelerin tamamen kaldırılması ve yerine çağdaş, özgürlükçü bir manifestonun ikame edilmesi gerekmektedir.

Özellikle bir ırkın hâkimiyetine dayanan milliyetçilik ilkesi sorunların kaynakları arasında başlarda yer almaktadır.

Devletin herhangi bir resmi ideolojisi, düşüncesi olmamalıdır çünkü resmi bir ideolojisi olan bir devlet, diğer ideolojilere karşı tarafsız kalamaz, eşit mesafede duramaz.

Hükümetin de savunduğu gibi, yeni anayasada herhangi bir ırka atıfta bulunmadan, üst kimlik olarak Türkiyelilik veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına yer verilmesi bu kronik sorunun çözümü yönünde çok önemli bir adım olacaktır.

Yorum Yaz