Mardin’in sesleri Arasında Davutoğlu

Yakın
bir zamanda yayınlanan Mardin klibini çoğu insan gibi ben de
hayranlıkla seyrettim. Çekildiği dönemi araştırmak istemedim. Çünkü dağları,
ovaları, bayırları yemyeşil gördüm. İnsanların yüzlerini güleç gördüm.
Memleketimin baharını gördüm, yazını gördüm. Ekin biçen insanımı gördüm. Türkü
çağıran insanlarımı… ve Beyazsu’yu gördüm. Tüm bu güzel tabloya karşı Temmuzdan
beri yaşadıklarımız muhayyilemi bozmasın diye çekildiği dönemi öğrenmek
istemedim. Beyazsu’da, Çağçağ Vadisi’nde rebab sesleri ve çıldırasıya halay
çeken çocuklara mukabil kurşun seslerinden dolayı sokağa dahi çıkamayan
çocukların hayalini görmek istemedim.
Kart-kurt
sesleri teorisinden(!) Seçmeli Kürtçe derslerine geçişe tahammül edemeyen hendekçi
siyasetin bozduğu barış ve huzur iklimi yerine sokaklara saldığı savaş ve
huzursuzluğa rağmen klip, gelecek günler için mükemmel bir umut kaynağı olmuş.
Yapımcı
ve yönetmeni tebrik ediyorum, fevkalade bir kompozisyon meydana getirmişler.
Böyle bir çalışmayı üstlendiği için Mardin Valiliği ve himayelerinde çalışan ekibe de müteşekkirim.
Çalışmanın
yayınlanma tarihi ile Sayın Başbakan’ın şehrimize gelişi de ayrı bir tevafuk
olsa gerek. Yeniden yapılanma için başlangıç noktasının Mardin oluşu çok
isabetli bir karardır.
Üç
farklı şarkı, beş dilden ve onca kültürden insanla dünyaya duyuruluyor.
Klipteki enstrüman, ses, fon, dekor, oyuncu vs. zenginliği Mardin’i başarılı
bir şekilde yansıtmış. Yönetmen ‘olması isteneni’ değil binlerce yıldır ‘olanı’
kameraya kaydettirmiştir.
Sayın
Başbakan,
Klipte
görülen insanlar inançlarıyla, dilleriyle, giyinişleriyle, yemekleriyle,
şarkılarıyla, şiirleriyle, evleriyle, bağlarıyla, bahçeleriyle, ticaretleriyle,
düğünleriyle, taziyeleriyle, kucaklaşmalarıyla, dargınlıklarıyla, akıllarıyla,
delilikleriyle, büyüğüyle, küçüğüyle bir arada yaşamayı başarabilmişlerdir.
Medeniyet denilen mefhum da en başta bir arada yaşama kültürüdür.
Bu
birlikteliği, bu ahengi, bu cıvıltıyı, sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya
anlatmalıyız. Biz türkülerin, şiirlerin, kitapların, medreselerin, sevginin,
bağlılığın, merhametin, affın, hayr ü hasenatın insanıyız.
Ceddimizden
kalan zengin ortak miras, giderek daha çok zenginleşecek ve perçinleşecektir.
Eli silah, dili yalan, kalbi nefret dolu olan ve gençlerimizi kullanan
emperyalistler Allah’ın izniyle emellerine ulaşamayacaklardır.
Yüzyıllardır
bu topraklarda haç çıkarabilen, çan çalabilen Süryani vatandaşımı mı
dışlayacağım?
Ulucami’nin
müezzini dağdan ovaya yankılanan sulh nidasını bırakıp da bir Yezidi’yi mi
dışlayacak?
O
yaşlı başlı Nasra Teyze, gülen yüzü ve alkış tutan elleriyle Kürt vatandaşı mı
dışlayacak?
Denbej
Mehmet’i çocukluğumdan beri tanırım, o beni mi dışlayacak?
Köylerinde
bile muhteşem ve muazzam binalar olan insanlar mı savaşmaktan yana olacak?
Onlarca
asırdır duvar duvara yaşayan Mor Yakub ile Zeyn-el Abdin’in torunları mı
çatışacak?
Gümüşü,
ahşabı, taşı, kumaşı, kayayı nakış nakış işleyen adamlar mı silah tutacak?
O
klipte seslendirilen türkülerden biri Suadé, bırakın dört dille Mardin’i,
Bağdat’ta bile söyleniyor. İşte biz buyuz. Aramıza bir kafes gibi giren
sınırlar, kültürümüzü ayıramamış.
Sayın
Davutoğlu, bu memlekette biz, ‘kardeşlik-yurttaşlık
antlaşmasını’ Türkçe, Arapça, Kürtçe,
Süryanice, Çeçence, Ermenice yazarız. Barışın devamı için aynı dillerde dua
ederiz. Geri kalanlar, ipe sapa gelmez iddialar peşinde koşanlar, utansın
sadece. Her şeye rağmen onlar da vatandaşımız, paydaşımızdır, bu memlekette.
Mardin’in sesleri, arasında ‘bir ses’ olmaya hoş geldiniz. Sesiniz, sesimiz; sesimiz
sesinizdir. Özgürlükçü ve ilerlemeci Türkiye için el eleyiz.