Mardin'in Onurlu Duruşu...
Bugün Mardin’in onur gününün 99. Yılı...
Mardin’in binlerce yıllık tarihi içerisinde onlarca farklı uygarlık, yüzlerce farklı medeniyet kendine yer bulmuştur. M.Ö.4500’den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören ve Subari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı dönemine ilişkin birçok yapıyı barındırmakta olan Mardin, adeta bir açık hava müzesidir. Tarih boyunca kültürel bir geçiş noktası olmuş, Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Yezidi, Şemsi, Kameri, Mecusi gibi farklı din ve Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Yakubi, Keldani, Nesturi gibi farklı etnisitelere yurt olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı bitiminde, Mondros Ateşkes Antlaşması ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi İngilizlere verilince, İngilizler Musul'un ardından hızla Mardin kapılarına dayandı. Amiral Bristol'un "Bölgedeki tüm olayların arkasında" olarak işaret ettiği İngiliz Noel yanında kumandanları ile 12 Mayıs 1919'da Mardin'e geldi, burada şehrin ileri gelenleriyle savaşsız teslim alma umudu ile toplandı. Süryani Kadim Patriği 3. İlyas Şakir Efendi’nin verdiği cevap “Yekvücut olarak canen ve malen işgale karşı mücadeleye hazırız.” şeklinde oldu.
Bölgedeki farklı dil ve dinden insanların dayanışma içindeki millî duruşu karşısında tutunamayacaklarını anlayan Noel, 14 Mayıs 1919’da geri dönerek genel durumu ve bölgenin kendileri için batak olduğunu üstlerine bildirdi.
16 Eylül 1919’da Londra’da yapılan bir anlaşma ile İngilizler ve Fransızların ellerindeki, Mardin’in de içinde bulunduğu bir takım yerler el değiştirdi. Fransızlar hemen doğuya doğru işgal alanlarını genişlettiler. Bu sırada Fransız Norman da yanına birkaç subay daha verilerek Mardin’i işgal etmek üzere görevlendirildi.
Mardin halkı gelişmeleri duyunca, durumu hemen protesto etti. 30 Ekim 1919 tarihinde, binlerce kişinin katıldığı bir miting yapıldı. Heyet-i Merkeziye namına Hüseyin imzası ile şu protesto yayınlandı:
“Haksız ve adaletsiz bir sulh kararının, medeniyet âlemine refah ve saadet getireceği yerde, kanlı bir istikbal doğuracağı herkesçe bilinmektedir.”
Norman emrindeki kuvvetlerle Mardin’i güneyden sarmaya başladı. Fransızlar, ürünlere el koymakta ve halkı taciz etmekte beis görmediler. Olanları gören Mardin halkı direnişine hız verdi.
Norman’ın emrindeki kuvvetlerle şehre doğru harekete geçtiği görülünce, şehrin ileri gelenleri toplanarak, Nusaybin’de bulunan Eyüp Önen’i acil bir telgraf çağırdı. Halk ise gerekli emirleri almak için Millî Teşkilât Reisi Eyüp Önen’in evinde toplanıyordu.
İlk tedbir olarak İstasyon ile şehir arasındaki tepelere birçok çadır kurularak, içinde millî teşkilâtın bulunduğu izlenimi yaratılması kararlaştırıldı. İnce odunlara süngü ölçüsündeki et bıçakları bağlanarak, tüfek süsü verildi. Kaledeki iftar topunun yanına, top süsü verilmiş birkaç soba borusu yerleştirildi. Kayalar arkasına yerleşenler başlarını ve sadece süngüsünü gösterdikleri sahte tüfekleriyle kalabalık bir askeri kuvvete dönüşmüştü!
21 Kasım günü Norman daha istasyona girer girmez, ellerinde mavzerle, baltalarla ve hançerle bekleyen yerel halkın muhalefetiyle karşılaştı. Bu durumdan korkuyor olsa da başta askeri gururunu yenemeyip, belediye meclisine doğru yola çıktı.
Norman Belediye Binasına girdiğinde kendisini bekleyen bir temsil heyetiyle karşılaşır. Hepsiyle selamlaşırken, Belediye çevresinde gitgide genişleyen insan halkasını fark eder. Tedirgin bir şekilde, Sevr Antlaşması uyarınca bölgenin Fransa’ya verildiğini açıklar.
Daha önce kararlaştırıldığı şekliyle toplantıda hazır bulunan eşraf adına bir temsilci başı dik, mağrur ve azimli bir ifadeyle şu karşılığı verir:
"Tercüman, Hepimiz namına, bütün Mardin ve Mardinliler adına Norman’a bildir ki; burası zannettiği gibi Suriye’den bir parça değil, binlerce senelik bir Osmanlı şehridir. Hükümetini muhafaza ve müdafaa yolunda bugüne kadar nasıl çalışmış ve istilâları nasıl kahramanca karşılamışsa, yine öyle yapacaktır. Hükümetimiz her türlü ihtiyaçlarımızı temin etmeye kadirdir. Kolonel belki de Mardin'i işgale kalkışır. İyi bilsin ki, bu takdirde karşısında kadın-erkek on binlerce müdafi bulacak ve bu tecrübeden çok zararlı çıkacaktır. Tek kişi kalsak bile, şehri ona teslim etmeyiz. Hayatına acısın ve Mardin-Diyarbakır sevdasından vazgeçerek, geldiği gibi gitsin."
Konuşmayı duyan Mardin gençleri heyecanla, gösteri yapıp Fransız subayının şehri hemen terk etmesini istediler. O sırada kaleden gelen top sesleri, heyecanı tırmandırmıştır. Bu sırada toplantıda hazır bulunanlardan bazıları, Albay Norman'ın emrindeki bir subayın elindeki kaleye dikilmesi planlanan Fransız bayrağını çekiştirip yırtmışlardır. Bu hareket Norman'ı korkutmaya yetmiş ve tedirgin bir halde silahlı halkın arasından geçerek mıntıka komutanlığına geçmiştir. Burada kendisine Albay Kenan tarafından:
"Ekselansları! Hükümetin elinde bir şey yok! Millî Kuvvetlerin tepeleri nasıl tutmuş olduklarını ve şehri ellerinde bulundurduklarını gördünüz. En iyisi Mardin’i bir an önce terk ediniz. Yoksa hayatınıza kasıt maksadıyla yapılacak bir hareketin mesuliyetini yüklenemeyeceğini, ayrıca Diyarbakır'a geçerken yolları tutmuş olan çetecilerin sağlığınıza bir ziyan verecekleri endişesi içindeyim”” denilmiştir.
Gördükleri ve duyduklarından durumun ne derece tehlikeli olduğunu anlayan ve Mardin’den sağ salim çıkabilmekten başka bir şey düşünmeyen Norman, gelirken Mardin-İstasyon arasındaki tepelere vuran güneş ışığıyla parlayan süngüler aklına gelince, yanlarına güvenilir bir muhafız verilmesini istemiştir.
Norman’ın o gün ki korku dolu kaçışı İstiklal Mücadelesinin mihenk taşı olmuştur. Kurtuluş Savaşının fikri temelleri bu olayla atılmış, bağımsızlık umudu burada yeşermiştir. 21 Kasım günü Mardin’de doğan mücadele ruhu, memleketin her köşesine yangın gibi yayılmış; İngilizlere, Fransızlara ve daha nicesine Anadolu’nun altın tepsi de kendilerine sunulmadığını göstermiştir. Mardin, o gün gösterdiği onurlu duruşu, bugün de aynen sergilenmektedir.
Bu vesileyle buradan tüm Mardin halkının 21 Kasım Onur Gününü tebrik ediyor, tüm genel kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum.