Mardin’in Mazisinde Amerikan Misyonerleri

Geçenlerde
bir dost meclisinde koyu bir sohbetin dibine vurmuş, konu bütünlüğünden mahrum bir
vaziyette o dal senin bu dal benim atlayıp duruyor, her geçen dakikadan kâm
alıyorduk. Neden sonra, bir ara işten eve, evden işe giderken açık bulunan
radyoda Mesihi (Hristiyan) yayınlar yapan radyolara sıkça rast gelindiği
şeklinde bir konu açıldı. Evet, böyle yayınlara benim de sıkça rast geldiğim
oluyordu. “Hoş, bir sakıncası da yoktu. Ne olacak ki! Yasal olduktan sonra
herkes her şeyi savunabilir, anlatabilirdi.” diye fikir serd etmeye ramak kalmıştı ki yüksek tondan bir sesle biri
konuşulanların uğultusunu yarıp sıyrıldı: “Müslüman mahallesinde salyangoz
satıyor bunlar!!!” Bir diğeri bunu şiddetle destekliyordu: “Evet evet,
misyonercilik yapıyor bunlar.”
Muhabbet
bu minval üzere, amiyane bir üslupla, devam ededursun, işin aslı faslı nedir
diye zihin açmaya yarayacak bir şeyler bulmanın en kolay yolu masanın ucunda
duran telefona uzanmakta geçiyordu. Birkaç anahtar kelime girdikten sonra
bilgiler, haberler, yorumlar çarşaf gibi önüme serildi. En evveli, kanunlar
içerisinde kalınması şartıyla Hristiyanlığı veya başka bir inancı anlatan, bunu
öven yayın yapmak mevcut yasalara göre yasak değildi. Hatta bir ara RTÜK benzer
bir sebeple bir radyoya uyarı cezası verecek olmuş da karar Yargıtay tarafından
bozulmuş. Bundan başka pek çok bilgi yığıldı önüme. Orta Doğu’daki Kürtlerin,
ciddi misyoner kuruluşlarının iştahlarını kabarttığı ve bu yüzden Kürtleri, “Hristiyanlığın
henüz dokunmadığı 20 milyonluk eşsiz bir grup” olarak nitelendirdiklerinden
tutun da misyonerlik faaliyetleri için İncil’in üç Kürtçe lehçesine
çevrildiğine kadar masada ortaya atılan fikirleri destekleyecek nitelikte pek
çok malumat …
İşte,
araştırdığım konuya tam da ortasından nişan alan bir başlık daha: “Erbakan
Vakfı’ndan Mardin Müzesine Misyonerlik Tepkisi …” Sayfada vakfın Mardin
temsilcisinin Haziran 2018’de Mardin Müzesi ve Protestan Kilisesi’ne duyduğu
tepkinin zehir zemberek açıklamasına yer veriliyordu. Mardin Müzesi’nin
hazırladığı Mardin tanıtım filminde Müslümanlara ait görsellerden daha fazla
Hristiyanlık görsellerine yer verilmesinden ötürü duyulan tepki dile
getiriliyor, tepkinin asıl odağında ise daha çok Mardin’deki Protestan Kilisesi
yer alıyordu. Üstelik Protestan Kilisesi’nden Mardin’deki Süryani cemaatinin de
muzdarip olduğu vurgulanıyordu. Ortodoks Süryanilerin Mardin’in öz ve kadim
evlatları olduğunun özellikle vurgulandığı açıklamada Protestanlığın
Siyonistler tarafından icat edildiği, ABD misyonerlerinin boş buldukları bu
meydanda istedikleri gibi at koşturamayacakları türünden daha pek çok şey
Müslüman Mardin halkına bildirilip misyonerlere de ihtar (!) yoluyla
anlatılıyordu. Açıklama bu şekilde sonlandırılmış.
Mardin’deki
Süryani varlığının sahiplenilip onlardan “Mardin’in kadim ve öz evlatları”
olarak bahsedilmesi gayet yerinde bir tavırdı. Diğer cümlelerde gösterilen
tavrın aşırı tepkiye girip girmediğine karar vermenin en akılcı yolunun ise bilimin
ve tarihin hakemliğinden geçtiğine karar vermek uzun sürmedi. Evet, geçmişte
Amerikan misyonerleri Mardin’e ve bölgeye adeta akın etmiş ve birçok Protestan
okul ve kuruluş aracılığıyla faaliyette bulunmuşlardı. Hatta Mardinlilerin,
genelde biraz takdirle andıkları kadın bir misyoner var. Sözlü anlatılarda yarı
efsanevi bir şekilde anlatılan ve hani o Mardin sokaklarında at sırtında gezen Amerikalı
kadın misyoner … Akademisyen Oktay Bozan’ın bu konudaki çalışmalarına bakmakta
yarar var.
***
Misyonerlik
anlamında Mardin’e kancayı ilk takanlar 1681-1682 yıllarında Cizvitler olmuştur.
Cizvitleri, özellikle Ermenilere yönelik faaliyet yürüten Kapusenler takip
etti. Dominikan misyonerleri ve Karmelitler derken bölgede 1850’lerden itibaren
de Fransız ve İtalyan misyonerlerinin cirit attığını görüyoruz. Amerikalı
Protestan misyonerlerin ise Osmanlıya ilk girişlerinin ABCFM adlı örgüt
üzerinden gerçekleştiğine tanık oluyoruz. Örgüt, 1920’den itibaren Osmanlı
topraklarına akın etmiş ve ilk merkezini İzmir’de açmış. ABCFM, asıl amacını “Hristiyanlığı
dinsizler ve başka dinden olanlar arasında yaymak” olarak açıklamış.
Amerikalı misyonerler, Osmanlı topraklarındaki ilk on yılı yöreyi, halkı,
devleti tanıma ve yerel dilleri, adetleri ve değerleri öğrenmekle geçirmişler.
Sonraki süreçte öncelikle Müslümanlar arasında Hristiyanlığı yaymaya
çalışmışlar; fakat halkın dini değerlere sıkı sıkıya bağlı olmasından dolayı
başarısız olmuşlar ve tavır değişikliğine giderek Yahudileri ve Rumları hedef
almışlar. Bunda da başarılı olamayınca Ermenilere yönelmiş ve bu sefer başarılı
olmuşlar. Mardin’de ise nüfus yoğunlukları nedeniyle Süryanilerle ilgili
çalışmaları öne çıkmış.
Mardin’de
etkinlik kuran ilk Amerikalı misyoner, 1858’de Musul’dan gelen Frederic Williams’tır.
Bu tarih aynı zamanda Mardin misyonunun kuruluşu veya ABCFM’nin kendi ifadesiyle
“Mardin’i işgal” tarihi olarak kabul edilir. Williams, yaptığı
çalışmalarla kısa sürede sonuç almış ve Mardin’deki Amerikan misyonerlerinin
bütün faaliyetlerini icra edecekleri kompleks tarzındaki üssün ilk temellerini
atmıştır. Bu üs zaman içinde büyüyecek ve genişleyecekti. Söz konusu üs, başka
bir misyoner olan Dewey’in notlarında oldukça küçümseyici ve hor bir üslupla
anlatılacaktır: “Şehrin dışında, pisliğin ve doğu şehirlerinin öteki nahoş
özelliklerinin uzağında, fakat halkın kolayca ulaşacağı bir yerdeydi.” Bahsi
edilen misyoner üssü, bugün Diyarbakır Kapı olarak bilinen ve o dönemde Müslüman
ve gayrımüslimlerin beraber yaşadıkları Meşkin’de bulunuyordu. Kayıtlarda “hayır
müessesesi” olarak yer bulan üste zükûr mektebi (erkek okulu), inâs mektebi
(kız okulu), ruhban okulu (teoloji okulu), hazırlık sınıfları, çocuk yuvası,
hastahane, eczane, yatakhane, misyonerlerin kalacağı meskenler, yetimhaneler ve
dahası çeşitli araziler bulunmaktaydı.
Mardin’de
çalışan Amerikan misyonerlerinden ikinci önemli isim Alpheus N. Andrus’dur.
1868’de eşi Louisa ile beraber Mardin’e gelen Andrus kırk yılı aşkın bir süre
burada kalır. Kısa sürede Arapça öğrenen Andrus, hayatını kaybettiği 1872
yılına kadar bu görevde kalır. Olive L. Parmalee, köy çocukları için üçüncü bir
okul kurdu. Parmalee, misyoner olarak gönderilen ilk yedi kadından biriydi ve
Mardin’de 48 yıl görev yapmıştır. Gönderilen misyonerlerin başarılı çalışmaları
neticesinde Mardin istasyonunun zamanla çalışma sahası oldukça genişlemiştir.
Nitekim bazı misyon merkezleri Mardin’den önce kurulmasına rağmen sonraki
tarihlerde Mardin’e bağlanmıştır.
1881’de
Midyat İstasyonu açılır. Andrus sık sık iki gün uzaklıktaki Midyat’a gidiyor ve
ailesiyle birkaç ay orada kalıyordu. Mr. Parry’nin, Mardin-Midyat arasındaki
halkın Amerikalı misyonerlerin seyahatleri sebebiyle yabancılara alışkın
olduklarını söylemesi, bölgedeki yoğun misyoner trafiğini ortaya koymaktadır.
Aynı yıl, Mardin misyonuna bağlı 6 kilise vardı ve 25 yerleşim yerinde çalışma
yürütülüyordu.
***
Mardin’de
geniş bir alanda yıllarca faaliyet gösteren Amerikan misyonerleri, amaçları
uğruna tam bir adanmışlık ruhuyla ve ibadet edercesine faaliyet göstermişlerdir.
Bu misyonerlerden birçoğu, katlandıkları zorluklar dikkate alınırsa,
öykünülecek birer “kişisel başarı öyküsü” ortaya koymuşlardır. Eğitim ve inanç
figürleri üzerinden hareket ederek yeri geldiğinde hastaları ücretsiz tedavi
etmişler, yeri geldiğinde açları doyurmuş, çıplakları giydirmişlerdir. Bütün
bunlar takdir edilecek çabalar gibi görünse de Amerikan misyonerlerinin, bu
görünen etkinliklerinin çok ötesinde bazı emellerinin olması kaçınılmazdır. Ta
Amerikalardan gelip hor gördükleri bu Orta Doğu topraklarının mazlum ve
muhterem insanlarına yardım ve medeniyet getirmeye gelmiş olamazlardı.
Görünürde
arkeoloji çalışmaları yapan Gertrude Bell, Mardin’e geldiğinde çevre hakkında
ve elindeki ayrıntılı haritada olmayan köy adları ile harabe kiliseler hakkında
Amerikan misyoneri Andrus’tan bilgi almıştır. Bell, Andrus’un çevreyi iyi tanımakla
ün yaptığını yazar. Tarihin en etkili kadın casuslarından biri Gertrude Bell’in
bölge hakkında Andrus’tan teferruatlı bilgi alabiliyor olması Andrus’un din
yaymaktan başka görevlerinin de olduğunu ifade eder.
Meseleye
saf duygularla yaklaşıp, seçilmiş ve belli örnekler üzerinden bu misyonerleri
“masum yardımseverler” olarak nitelendirmek tarih ve sosyal gerçekliklerle pek
bağdaşmayacaktır. Zira Osmanlının birçok yerinde olduğu gibi Mardin’de de
faaliyet gösteren Amerikan ABCFM misyonunun gerçekte neyi amaçladığı Ermeni
olaylarının başlamasıyla iyice açığa çıkmıştır. Ermeni olayları başladıktan sonra
Amerikan misyonerleri artık eğitim, sağlık ve kültür çalışmalarından çok bir
yandan Ermenilere yardım toplamaya çalışırken diğer yandan da siyasi açıdan
Ermeniler lehine bir ortam oluşturmaya yoğunlaşmıştır. Bundan dolayıdır ki
Amerikan üssü, 1894’te Mardin merkezinde meydana gelen Ermeni olayları
sırasında adeta bir sığınak olmuştur. Mardin’de misyoner faaliyetlerinin
kurumsallaşmasında büyük bir katkısı olan Andrus’un Ermeni komitacılık
faaliyetlerine destek verdiği, dönemin resmi vilayet yazışmalarına sık sık konu
edilmiştir. Ermeni tehcirinden sonra bütün yurtta olduğu gibi Mardin’deki ABCFM
teşkilatı çalışmalarının son bulması misyonerlerin bu olaylardaki kışkırtıcı
rolleriyle doğrudan ilişkilidir.
Amerikan misyonerlerinin, dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Mardin’de de yürüttükleri bu yoğun faaliyetler, tarihin belirli bir dönemi için başlayıp son bulmuş olabilir, fakat benzer odakların benzer amaçlar için denemeye devam edecekleri aşikardır. Değişen tek şey, her denemede farklı yollardan ve farklı kisvelerden yararlanılıyor olmasıdır.