Mardin’de Dört İyi Adam

KÖŞE YAZISI

Bütün canlılar hayatlarını sürdürmeleri için kendilerine, neslini sürdürebilmesi için de yavrularına bakar ve emek harcar, fedakârlıkta bulunurlar.

Bir aslan, bir kurt, bir ayı, bir kartal kendisini yahut kendisini yuvada bekleyen yavrularını doyurabilmek için saatlerce, bazen de günlerce avlarını beklerler. Avlanamazsa yuvada bekleyen yavrular ölebilir. Yavrular ölmesin diye de bir sürü yorgunluk ve risk alırlar.

İnsanlar da kendilerini ve çocuklarını, yakınlarını beslemek için emek harcar ve fedakârlıkta bulunurlar.  Yorgunluk, emek, uykusuzluk ve onlarca riskten kaçınmazlar. Niçin? Elbette kendisi ve yakın ailesi için!

Meşruiyet içinde yapılırsa bu iyi bir şeydir. Vicdani olarak dünyada; manevi olarak da Ahirette rahata kavuşulur bununla. Bunun ecri mutlaka vardır.

* * *

Kişi, ne kadar kendi yakın çevresini aşıp uzak çevreye uzanabiliyorsa o kadar insandır. 

Kişi kendi özelinden genele doğru açılabildiği, duyarlılık gösterebildiği, ilgi alaka duyabildiği oranda insanlıkta kemale erer.

Herkes eşine çocuğuna bakmak, ihtiyaçlarını karşılamak ve dertlerine derman olmak için çaba gösterir ve fedakârlıkta bulunabilir. En zalim, en gaddar, en acımasız, en katı yürekli olanlar da olsa…

Peki, ya başkasına, uzaktakine, yabancıya karşı ne durumdayız?

Yakın-uzak akrabası olmadığı, tanımadığı, anısı-hatırası olmadığı ve maddi herhangi bir ilişkisinin olmadığı insanlara karşı ne durumdayız?

Durumu anlatmak için ünlü mütefekkir Abdulkadir Süruş ‘kişinin dünyası’ kavramını kullanır. Kişinin dünyası; yani duyarlılık alanı, ilgi çemberi, gündemine aldığı, zihninde veya gönlünde yer alabilenler demektir.

‘Nasıl Bir Dünyada Yaşıyoruz’ diye sorar Süruş.

Evrenin, dünyanın, ülkenin, şehrin, köyün veya ailenin nesi, ne kadarı ilgi alanına girer? Çalıştığın kurum, yaşadığın şehir, kimliğini taşıdığın ülke, yaşadığın dünya ve kozmik yapı’nın ne kadarı içinde yer tutuyor, gönlünde karşılık buluyor, zihninde alan açıyorsa dünyan da o kadar dar ya da geniştir. 

Boşuna denmemiş; küçük insanlar basit olaylara ve kişilere takılır, büyük insanlar ise değer ve ilkelere bakar.

* * *

Dünyanın her tarafında, her ülkede, her bölgede, her ilde, her ailede ve tüm zamanlarda iyiler de, kötüler de bulunur. Kötülerin ve iyilerin; cimriler ile cömertlerin, korkaklar ile cesurların, benciller ile fedakâr olanların olamadığı hiçbir zaman ve coğrafya yoktur. Ama az, ama çok..

Bütün zamanların ve her coğrafyanın iyileri elleri öpülmeye değerdir. Her yerde de sayılamayacak kadar bulunurlar.

Mardin’in de sayılamayacak kadar iyi insanları vardır şüphesiz. Bu gün “dört iyi adam”ın bir kaç hizmetine atıfta bulunmak istiyorum.

Kendi özelinden fedakarlık ederek toplumsal alanda hizmet veren, emek ve imkanını sosyal alanda kullanan dört iyi adam.

Ali Şeriati ‘sosyal alanda geçen Allah lafzının yerine İnsan lafzını koyarsanız anlam değişmeyeceği gibi maksat hasıl olur’ der.

Allah’a yardım etme, Allah’a karşılıksız ve güzel borç verme,  Allah’a verilen söze sadakat..  hep insanların ihtiyaç ve sıkıntılarını gidermeyi amaçlamıyor mu?

Hepsi de emekli, hepsi de sabahın erken saatinde uyanarak  ‘işine’ odaklanan ve bir iyilik için yola koyulan dört iyi adam!

Sabahın yedi-sekizinden akşamın gün batımına kadar çoğu defa yemeğini ve namazını tehir etme pahasına büyük bir telaş ve koşturmaca içinde zamanın akışını unutan dört iyi adam.

Bunu kime ve niçin mi yapıyorlar?

Hizmet ettikleri insanlar akrabaları oldukları, tanıdık dost-ahbab oldukları, ticari ortaklık kurdukları, ya da statü-prestij sağladıkları için değil; sadece mazlum ve muhtaç insanlar oldukları için yardım ediyorlar.  

Ramazan ayında bu koşturmaca devam ediyor, üstelik daha sık ve yoğun olarak. Uzun ve sıcak yaz gününde oruçlu olanların malumu olan bezginlik ve sıkıntıya aldırış etmeden bir somun ekmek, bir gıda paketi, bir ev eşyası kap kaçak ya da  bir elbise parçası dağıtabilmenin halet-i ruhiyesi içinde..

Suriye’den çoğunluğunun güvenlik endişesiyle, bazısının da sosyo- ekonomik kaygılarla evini parkını bırakıp ilimize sığınan insanlara yardımcı olabilmek amacıyla Mardin Sivil Toplum Kuruluşları bileşenlerinin oluşturmuş olduğu Mardin-Suriye Yardımlaşma Platformunda gönüllü hizmet veren ‘dört güzel adam’a minnet ve takdir borcumuz var Mardin olarak.

Lütfü Günlüoğlu, Hasan Ağalday, Sedat Daye ve Yusuf Çurğatay bize riyasız, menfaatsiz ve  karşılıksız hizmet etmenin şahikasını ortaya koydular. Çocuklarımıza, torunlarımıza örnek gösterilecek adamlar olduğunu gösterdiler.

Emekli olacak yaşlarına, sosyal statü ve mensubiyetlerine, başkalarının tepki ve tacizlerine kulak asmadan hamallık dahil üstlerine düşen hiç fedakarlıktan kaçınmadılar.

Başkalarından, iltifat, takdir veya menfaat beklemekten imtina etmenin yanı sıra birçok itham ve moral bozucu psikolojik tacizlere de maalesef maruz kaldılar.

İyi adamlar iyi atlara binip gitmediler; henüz aramızdalar.