Mardin; Kentsel gelişim Sorunları ve Çözümleri-1

KÖŞE YAZISI

Mardin son yıllarda nüfusu hızla artmaktadır. Bu nüfus artışı beraberinde doğal olarak hem çevresel hem de sosyal sorunları getirmektedir. Bu sorunların ortaya çıkmasını engelleyemeyiz çünkü bunlar kaçınılmazdır. Burada yapılacak şey nüfus artışını bahane ederek sorunların birikmesine ve çoğalmasına sessiz kalmak değil bu sorunlara çözüm üreterek Mardin’i herkesin rahatça ve insanca yaşayabileceği bir yerleşim yeri haline getirmektir.

Halk arasında sık sık kullanılan ‘’Gelişme’’ kavramı direk olarak nüfus artışıyla özdeşleşmiştir. Yani Mardin gelişiyor ya da büyüyor denildiği zaman aslında nüfusunun artmakta olduğu ifade edilmektedir.  Bu da şehirleşmenin nüfus ile ilgili olan kısmını açıklamaktadır. Yani bu, gelişmekten öte fiziki anlamda ‘’büyümek’’ anlamına gelir ki bu da direk olarak nüfus artışını ifade eder. Yeni göçler ve etrafta görülen inşaatlar bunun en temel olan belirtileridir. Bir yerleşim yerinde eğer inşaat çalışmaları varsa ve her geçen gün artıyorsa hemen, orası hızla gelişiyor diyoruz ve buna bağlı olarak kiralar ve emlak satış fiyatları hızla artış gösterir. İnşaat çalışmalarının artması fiziki anlamda bir büyümeyi ifade edebilir ancak ekonomi dilinde bu gelişiyor olmanın ölçüsü değildir çünkü gelişmişlik ya da ekonomik anlamda büyüme direk olarak üretim ve sanayi ve istihdam kapasitesi ile ilgilidir. 

Bir şehrin ya da yerleşim yerinin gelişmesi ya da büyümesi bir tek fiziki yapılarla ölçülmez. Gelişmişlik ve büyüme kendi içerisinde farklı özellikleri taşır. Örneğin bir şehirdeki nüfus ile orantılı olarak oradaki sanayi, istihdam düzeyi, üretim kapasitesi, iş gücü oranı ve işgücünün (yaş grubu) özellikleri gelişmişliğin temel esaslarını oluşturur. Şehir büyüdükçe kentleşmeden doğan ihtiyaçlar da artar; (satılık veya kiralık) emlak ihtiyacı, dinlenme yerleri veya parklar, geniş yollar, ulaşım sistemi, araç park alanları vb. Be sebepten dolayı gelişmiş ülkelerde şehir büyürken bu tür sorunlar ya da ihtiyaçlar dikkate alınır. Yapılan çalışmalar uzun vadeli yapılır ve dönemsel olarak bu çalışmalar yenilenir. Ayrıca imara açılan yeni alanlar sosyal ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde düzenlenir. Örneğin, yeni binalar veya evler yapılacağı zaman bina alanı ve boş bırakılması gereken alan önceden belirlenir ondan sonra da gereken çalışmalar başlar. 

Şehirleşme ve göç olgusunun toplumumuzda yaklaşık olarak otuz yıllık bir geçmişi vardır. Bununda sosyo-ekonomik anlamda farklı sebepleri vardır. Ondan önceki dönemlerde köyde yaşayan insanlarımızın göç etme ya da şehirde yaşama gibi bir hevesleri ya da tutkuları yoktu. İnsanlar mevsimlik olarak ürününü kazanır ve yılın diğer dönemlerinde de bunu tüketirdi. Yerleşim yerlerindeki nüfus oranı azdı ve ihtiyaçlar karşılanabilecek düzeyde idi. İnsanlar lüks yaşamla henüz tanışmamışlardı dolayısıyla zaruri olan ihtiyaçlar giderildiği sürece hiçbir sıkıntı yoktu. Trafik denen bir kavram mevcut değildi. Sokaklar sadece insanların veya binek hayvanlarının geçebileceği kadar olması yeterliydi. Herkesin kendi müstakil evi vardı. Yemek sofrasını bahçesinin istediği yerinde silkeleyerek temizlerdi. Çocuklar üç artı bir dairelerdeki gibi sadece bir odadan diğer bir odaya geçmeye mecbur değillerdi. Onların dışarı çıkınca evden tarlaya kadar uçsuz bucaksız bir özgürlük alanları vardı. Göçlerin artması ve şehirleşme olgusunun ortaya çıkmasıyla bu doğal özgürlük alanları da yok oldu. Yan yana kurulan beton binalar, nüfus ve araç sayısı artınca daralan sokaklar, apartman koridorlarında oyun yeri arayan çocuklar düzensiz ve çarpık bir kentleşmenin sunucu olarak ortaya çıkmaya başladı.

Yerel yönetimlerin iktidarları uğruna sessiz kaldığı ya da göz yumduğu bu soysal ve çevresel problemler zamanla büyümeye başladı. İşin ilginç tarafı düzensiz ve çarpık bir şekilde yapılmasına izin verilen bu yapılar önce görmezlikten gelinir daha sonra da ‘’kentsel dönüşüm’’ adı altında tekrar milyonlarca lira harcanarak yıkılır ve yerine kentsel yaşamaya uygun yeni binalar yapılır. Peki, yeni kurulan ya da imara açılan yerlerde neden bu tedbir önceden alınmaz? İşte bu noktada iki şeyi sorgulamak gerekir. Birincisi yerel yönetimlerin bu konudaki bilgi ve tecrübelerinin yetersizliği veya doğru diye bilinen yanlış yaklaşımı, ikincisi de denetim mekanizmasının çalışmaması. Bu tür kentsel problemler kısa vadeli plan ve projelerle çözülmez. Eğer mevcut kentsel sorunları doğru diye bildiğiniz kısa vadeli çözümlerle çözmeye kalkışırsanız bu getireceğiniz çözümler yarın daha büyük sorunlar olarak tekrar önünüze çıkacaktır. Bu her zaman böyle olmuştur. Yani bugünün sorunları aslında dünün çözüm diye getirilen yaklaşımlarıdır.