Manüfaktürün Kapitalist Niteliği’nin Analizi

Manüfaktür, bölümlemeye dayanan el
birliği olarak tanımlayabileceğimiz, doğal yaşamın olağan akışı olarak görmek
gerekir. Sermayenin, iş görenin emeğini sömürmesi, bunu kârını maksimize etmek
için araçsallaştırması bakış açısıyla ilgilidir. Materyalizm (sosyalizm,
liberalizm) insanı ahiretten bağımsız, bu dünyaya ait bir varlık olarak ele
alır.
Her iki sistem de bütüncül bir
yaklaşımdan uzak, üretimi ve tüketimi önceleyen yaklaşım içindedir.
Ayrıldıkları nokta üretim araçlarının mülkiyetinin kimde olacağıdır. İnsanın
yaşama hakkını, eşitliğini, onurunu, saygınlığını gözetmezler. Temel amaçları
sömürüye dayalı egemenliklerini sürdürmektir. Uygulamalarında görüldüğü gibi;
insanı, derisi ve yağı için beslenen hayvan, makinenin bir aparatı olarak
değerlendirirler.
Manüfaktürde de insanın emeğini
sömürerek daha çok kar etme açgözlülüğüne alet etmektedir. Vahşi kapitalizim,
yaratıcıya, doğaya ve insana karşı herhangi bir sorumluk duygusundan yoksun
olarak kar odaklı bir yaklaşım içindedir. İngiliz felsefeci T. Hobbes:
"İnsan, insanın kurdudur." dediği insan tipolojisi ile karşı karşıyayız.
Batı, Rönesans, Reform ve aydınlanma
süreçlerinde Katolik anlayışın yükünden kurtuldu. Siyasi, ekonomik ve askeri
alanda ilerleme kaydettiler. Ancak dünyaya barış ve huzur getirmediler.
2016 yılında Breyon Danton imzalı NY
Times’da çıkmış bir makalede: "CIA’nin 11 Eylül sonrası sorgulama metodu;
uykudan yoksun bırakma, buzlu suya batırma, kafalarını duvara vurma ve tabut
misali kutulara mahkûmları kapatma metotlarını içeren derinleştirilmiş
sorgulama yönteminden geçen 39 kişinin yarısından fazlasında psikiyatrik
problemler ortaya çıktı. Bazılarına posttravmatik stres bozukluğu tanısı
konurken, bir kısmında paranoya, depresyon ve psikoz tespit edildi. Gözaltına
alınan yüzlerce insan CIA’in oluşturduğu siyah site ve Guantanamo’da duyusal
yoksunluk, izolasyon, köpekle korkutma ve diğer kalıcı etki bırakan işkence
yöntemlerine maruz kaldılar. Neredeyse hepsi de serbest bırakıldı.”
AA muhabirinin, Belçika Dışişleri Bakanı
Didier Reynders, sorduğu: "AB'nin Mısır'da darbeci Sisi yönetiminin 9
gencin idam edilmesinden iki gün sonra, tatil beldesi Şarm el-Şeyh'te düzenlenen
AB-Arap birliği zirvesine üst düzey katılım ve konuya ilişkin resmi açıklama
yapmaktan kaçınarak sessiz kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” yönündeki
sorularına cevaben: "AB'nin bazen ikiyüzlü davrandığını söyleyebilir
miyiz? Evet, söyleyebiliriz." dedi. Bu durum, Avrupa kolektif bilincinin
itirafı veya katilin olay yerine dönüşünün yansımasıdır.
Acaba Marx On sekizinci yüzyıldan
günümüze materyalizmin evrildiği aşamayı, vahşette modernleşmeyi görseydi
manüfaktürü revize etmez miydi?
Evrendeki iş bölüşümünü varlığın devamı
ve anlamı bağlamında değerlendirmek gerekmektedir. "İki elin varlığı
adavet (düşmanlık) için değil, muavenet (yardımlaşma) içindir." prensibi
hatırlanmalıdır.
Platon'un gereksinmelerin çeşitliliği ve
bireylerin yeteneklerinin sınırlılığından iş bölümünün doğduğu ve geliştiği
tespiti kayda değerdir.
“Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin
ve renklerinizin değişik olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu
bunlarda, bilenler için dersler vardır.(Rum:22)
Çeşitlilik zenginliktir. Zira
monotonluktan gelişme ve ilerleme ortaya çıkmaz.
İnsanlar farklı meziyetlere sahip olup
yaradılıştan bazı mesleklere yatkın doğarlar. İstihdamları bu alanda olursa
başarı mümkün hatta kolaydır. Eğilimi olmadığı konularda başarılı olmak
neredeyse imkânsıza yakındır.
Günümüz işletmelerinde farklı departmanların
(insan kaynakları, finans, lojistik...) olması iş bölümünün somut
göstergeleridir.
“İki karpuz bir koltuğa sığmaz”
anlayışını doğrular nitelikte; İnsan kaynakları yönetim anlayışında
"ikinci işinden vazgeçmeyeler asıl işlerine odaklanamazlar” denilmektedir.
Önemli olan bağımsız çalışmak veya
manüfaktür çalışmak değildir. Önemli olan bakış açısı ve sorumluk bilincinin
derinliği ve içtenliğidir. Yaklaşımımız; "İnsan, insanın yurdudur."
olursa, iş görenin emeğinin karşılığı “alın teri kurumadan ödenmesi” gereken
bir hak olarak bilinecektir.
Amerikalı yazar Mark Twain: "Öykücü,
ruhsatlı yalancıdır ama bunun böyle olduğunu asla söylememelidir."
Yaşamı çaktırmadan yalan üzere kurgulayan bir anlayışta; zayıf olan
(İşçi-manüfaktür) elbette, bir aksesuar, makinenin bir parçası, yarı aptal,
kişiliği ve kimliği parça parça olur.
Kızılderili Şef Seatle: "Son ırmak
kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın
yenilmeyen bir şey olduğunu anlayacak." Kızılderililerden diğer bir
atasözü: "Dünya atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç
aldık." Sosyal gerilimleri azaltmanın formülü bu bilgece söylenen sözleri
dikkate almayı gerektirir.
İnsanlığın ihtiyacı; ötekini kendi gibi gören, kendine istediği şeyi
başkası için de isteyen, kendine yakıştırmadığını başkasına da yakıştırmayan bir
anlayışın benimsenmesindedir.