MANEVİ HASTALIKLARDAN KİBİR-2
İlk yazımızda da belirttiğimiz üzere bu yazımızda kibrin çeşitlerini (Allahü teâlâya karşı, Peygamberlere karşı ve İnsanlara karşı kibir olarak) ve neticelerini paylaşacağız...
Kibir (Büyüklenmek) üç çeşittir
Kibir, kendini başkasından üstün görmektir demiştik. İşleniş
biçimine göre üçe ayrılır:
1- Allahü teâlâya karşı kibir:
Kibrin en kötüsü budur. Nemrut ve Firavun'unki böyle idi. İlahlık
iddiasında bulundular. Bazıları da imanı, ibadeti, namaz kılmayı aşağılık,
gericilik sanarak kibirlenirler. Allah, O’na kulluk etmeyi kibirlerine
yediremeyenler hakkında şöyle buyuruyor: “Büyüklenerek bana ibadet etmeyenler (aşağılanmış
bir hâlde) alçalmış olarak Cehenneme girecektir 40/60”.
“İnsanlar çok bozuldu diyerek kendini onlardan üstün gören helak olmuştur (Müslim)”.
2- Peygamberlere karşı kibir:
Bazıları, Peygamberleri kendileri gibi bir insan gördükleri için, kibirlenerek
onlara uymayı kabul etmezler. Mesela Peygamberimiz (s.a.s) için dediler ki:“Bu da sizin gibi bir insan. Kendiniz gibi bir
insana itaat ederseniz, hüsrana uğrarsınız 23/ 33-34” ve aslında ona uymayarak
hüsrana uğradılar…
3- İnsanlara karşı
kibir:
Herhangi bir hususta kendini başkasından üstün gören kibirlidir. Bu hususlar:
İlim, ibadet, soy, güzellik, kuvvet, servet ve mevki ile ilintilidir.
İlim: İlim silah
gibidir. Düşman ve çocuk elinde zararı, dostun elinde faydası olur. Yani ilim kibirlinin
kibrini, tevazu ehlinin tevazusunu arttırır. İlmi ile kibirlenmek, büyük
felakettir. Hadis-i şerifte “Âlimin afeti, kendini büyük görmesidir” buyruldu.
İbadet: İbadeti
sebebiyle kibirlenmek de büyük felakettir. Bunun için "Çok ibadet edenin,
kibirden kurtulması zor olur" buyrulmuştur.
Soy: Soyu ile
övünmek ahmaklıktır. Kabil, Hz. Âdem’in oğlu idi. Babasının Peygamber olması,
onu küfürden kurtarmadı. Ayrıca Hadis-i şeriflerde; “Atalarınız ile övünmeyi
terk edin” buyrulur (Ebu Davud).
Bir gün iki kişi birbirine üstünlük taslayarak biri, "Ben falancanın oğlu
filanım. Ya sen kimsin?" dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (s.a.s)
buyurdu ki; “Hz. Musa’nın yanında iki kişi birbirine karşı övünmeye başladı.
Biri ecdadını dokuz göbek geriye doğru saydı. Allah, Hz. Musa’ya, "Ona
söyle, iftihar ettiği 9 kişi Cehennemdedir. Kendisi de onuncusudur" diye
vahiy etmiştir” (İ. Ahmed).
Güzellik: Bu daha
çok kadınlarda görülür. Başkalarını ayıplamaya, küçük düşürmeye ve gıybete
vesile olur. Hâlbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, er-geç gider. Geçici
olan şeyle kibirlenmek, ahmaklıktır. Kibirlenenin güzelliği, gübrelikte biten
gül gibidir.
Kuvvet: Kuvveti
ile zayıflara üstünlük sağlar. Gücü, kuvveti ile kibirlenmek de, cahilliktir.
Çünkü hayvanların kuvvetleri, insanlardan çok fazladır. Mesela bir insan fil
kadar kuvvetli olamaz. Kaplan gibi koşamaz. Kuş gibi uçamaz. Hayvan bu fiziksel
açılardan insandan üstündür. Hayvanlarda da bulunan üstünlüklerle kibirlenmek
elbette uygun olmaz.
Servet: Çok
zengin olmak da üstün olmayı gerektirmez. Karun’un çok malı vardı. Malı ile
beraber kahrolup gitti. Geçici olarak sahip olunan servetle, malla kibirlenmek,
çok çirkindir.
Mevki için Kibir: Gelip
geçici olan makam ve mevki de üstünlük sebebi değildir.
Birçok kral, sultan, Firavun mevki sahibiydi. Hepsi gitti. Ancak iyilerin
iyiliği, kötülerin kötülüğü söylenmektedir. Kötü birinin mevki, makamı ile
övünmesi neye yarar?
Şam Ordusu kumandanı Ebu Ubeyde b. Cerrah büyük bir kalabalıkla Hz. Ömer’i
karşıladı. Hz. Ömer kölesi ile nöbetleşe deveye bindiğinden, Halife devesinden
indi. Yerine kölesi bindi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp
deredeki sudan geçti. Bunu gören kumandan dedi ki:
- Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek
için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebiliriz?
Hz. Ömer buyurdu ki:
- Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek
gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir
kavimdik. Allah, bizleri islamla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak,
Allah, bizi zelil eder, her şeyden aşağı eder.
Kibir cinnetine tutulan kimse, Hakkın cennetine giremez. Ama kibir ile temizlik ve bakımlılık arsındaki ince çizgi de çok iyi muhafaza edilmelidir.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.s.), bir gün şöyle buyurdular: «Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez».
Bunun üzerine ashaptan biri: «Bir adam, elbisesinin güzel ve ayakkabısının iyi olmasını sever. (Bu da kibir midir?)» dedi.
Resûl-i Ekrem (s.a.s.): «Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir hakkı reddetmek ve insanları hakir görmektir» buyurdu.
“Âkil isen kimseye etme hakaretle nazar. Sırçayı gevher bil ey dil, serçeyi Anka gözet.”
“Cehennem, kibirliler
için ne çirkin, ne kötü bir yerdir 16/29”.
Hz Peygamber (s.a.s.) Kıyamette Mütekebbirlerin ahvalini şöyle açıklamıştır:
"Mütekebbirler kıyamet gününde, insan şeklinde küçük karıncalar gibi
haşredilir. Her taraflarından zillet onları kuşatır...( Tirmizî, Kıyâme, 47)"
Büyük küçük herkeste nefs vardır. Hiç kimse emir almak istemez. Küçük diye, çocuk diye geçmemeli, onun gururu ile oynamamalı. Doğru söz kimden gelirse gelsin inat etmeden kabul etmeli. Nefs, kibir hepimizde mevcuttur. Bunu azaltmaya, terbiye etmeye çalışmamız lazımdır. Dinin her emrine uymakta ve yasak ettiği her şeyden kaçınmakta mutlaka nefsi kırma payı vardır. Buna riyazet ve mücahede denir. Riyazet, nefsin arzularını [haram ve mekruhları] yapmamaktır. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri [ibadetleri] yapmak demektir.
“Haydi, içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin. 16/29” hitabına muhatap kalmayacak bir yaşam yaşamamız dileğiyle…
M.Burhan HEDBİ