Mahallemiler

KÖŞE YAZISI

      Mahallemi, çoğu kimsenin ilk karşılaştığında belki de hecelemeden okuyamayacağı bir kelime. Etnik kökenleri, isimleri, inançları ve dilleri üzerinde birbirinden farklı görüşlerin ortaya atıldığı Mahallemiler, Mardin’in en kadim topluluklarından biri. Yakın geçmişe kadar kimliklerini vurgulama hususunda oldukça üşengeç davranan topluluklardan biriydi Mahallemiler. Mahallemilerden sivri zekalı birilerinin çıkıp “Elvis Presley ve onun kızıyla evlenmiş olan Michael Jackson bir Mahallemi idi” deyip Damat Michael’in ölümünün sene-yi devriyesinde mevlüt okutması bu durumu tersine çevirmeyi amaçlayan ilginç bir teşebbüstü. Ama daha ciddi ve akademik olan teşebbüs, Halit Yeşilmen’in “Mahallemiler ve Ebruli Kültürün Ağırbaşlılığı” isimli çalışmasıydı. Eserde, bu topluluk hakkında pek çok soru işaretine bilimsel bir refleksle sahadan cevaplar veriliyor.

      Mahallemiler, daha çok Midyat merkezli olarak kabul edilir. Savur ve Ömerli’de de hatırı sayılır nüfusları var. Bu üç ilçede 50’ye yakın köyleri var. Epşê, Şorızbah, Keferxıwar, Kındêrıb, Dêrızbîn, Hepisnas, Kefer’ıllab, Kastellonê, Haldeh, Keferzota, Rajdiyê, Battuşê, ‘Eynkaf, Keferzota, Xırbetı’l-Kelaş gibi köyler hafızamdan bir çırpıda dökülen Mahallemi köy isimleri.

      Mahallemiler sadece Türkiye’de de değil Lübnan ve Avrupa’da da hatırı sayılır bir nüfusa sahip. 1920’de ilk Mahallemiler çalışmak için Beyrut’a gitmiş. İlk gidenleri binlerce kişi izlemiş. Lübnan’da 1980’lerin ortalarında kahredici iç savaş patlak verince önemli bir kısmı bu sefer Avrupa’ya iltica etmiş. Göç üstüne göç yani. Mahallemilerin dünya üzerindeki nüfusları için 150 binden 300 bine kadar rakamlar veriliyor olsa da kesin bir sayı ortaya koymak pek mümkün görünmüyor.

      Kürtlerin Mihelmi, Süryanilerin Mhalmoyo, kendilerinin de Imhellemiyê dedikleri Mahallemiler, Türkçede de farklı söyleniş formlarıyla ifâde ediliyor olsa da ben, Halit Hoca’nın tercihini kullanmayı yeğliyorum; Mahallemi. Adamcağız hem kendisi o topluluktan hem de işin kitabını yazmış ne de olsa.

      Yan yana iliştirilen iki kelime, isim olmuş Mahallemilere. Mekan, yurt, ev ve yer anlamındaki “mahal” ile yüz sayısı anlamındaki “miyê/mi’e” kelimeleri. İşe kafa yoranlar arasında bu konuda pek bir ayrım gayrım yok. İyi tamam da yüz mekan, yüz ev, yüz aile gibi manalar nasıl, ne şekilde ve hangi sâikle bu topluluğa isim olmuş. İşte bu konuda gırla rivayet var ortalıkta.

      Bir rivayete göre Kuzey Afrika’daki Ben-i Hilal kabilesi Midyat ve çevresine göç etmiş. Çeşitli sebeplerle bunlardan geriye yüz kişi veya yüz aile kalmış. Bunun üzerine Kürt, Êzidi, Süryani ve Keldaniler tarafından yüz kişinin yaşadığı mahal anlamında bu isim verilmiş onlara.

      Bir rivayet de Abbasi halifesi Harun Reşid (786-809) zamanına dayandırılıyor. Harun Reşid’in oğlu Me’mun, Mardin ve civarındaki toprakların Bizans saldırılarına karşı korunması amacıyla Mardin, Midyat, Nusaybin, Batman, Hasankeyf, Cizre, Savur ve Ömerli hattı boyunca yüz adet askeri amaçlı ordugah kurmuş. Bu yerlere de Necef Çölü’nde yaşayan Ben-i Hilal kabilesinden insanları yerleştirmiş. Zamanla bu yerlerde yaşayanları ifade etmek için “yüz mahalle, yüz yer, yüz ordugâh” anlamına gelen mahallemi ismi kullanılmış.

      Bir rivayete göre de Mahallemiler, Bahreyn’de Ayn el-Muhellem isimde bir pınarın bulunduğu bir bölgeden buraya geldikleri için bu isimle anılmışlar.

      Diğer bir teori ise isimlerini Ahlame yani Aramilerden aldıklarıdır. Ahlame; kardeşler topluluğu, asalet ve gurur anlamlarına geliyormuş. Bu topluluk, Çivi yazısı tabletlerinde geçtiğine göre Asurlular ile uzun ve çetin mücadeleler yapmışlar. Böyle bir iddia var ama bu Ahlamelerin bizim Mahallemiler olduğunu ıspatlamak pek olası görünmüyor doğrusu.

      Rivayetler, iddialar, teoriler bu şekilde birbirini kovalayıp duruyor. Bazı Mahallemiler, içlerindeki çeşitliliği ve zenginliği vurguladığı için bu isimlendirmeden gayet memnunlar. Ama bazıları da bu isimlendirme Araplık kimliklerinin üstünü örttüğü için kullanmayı pek tercih etmiyorlar. “Biz Arab’ız” demeyi daha evlâ görüyorlar. Öte yandan Mahallemi olarak anılmayı pek de karizmatik bulmayanların sayısı da az değil. İtiraz etsin veya iftihar etsin, Mahallemi isimlendirmesi, bu Arap topluluğunu şehirdeki Bajari ve Tat gibi diğer Araplardan ayırt eden gerekli ve bir o kadar da sahici bir tanımlama aslında.

      Mahallemiler ile ilgili diğer bir konu da etnik kökenleri ile ilgili iddialar. Mahallemiler, birlikte yaşadıkları coğrafyanın diğer milletleri tarafından öyle bir sahiplenilmişler ki, herkes “Onlar aslında bizdendiler.” demeye getirmişler. Kimisi bunu asimile etme çabası gibi görse de, biz öyle demeyelim yine de. O kadar çok iddia var ki sanırım Mahallemilerin bile kafası epeyce karışmış durumda. Süryani, Kürt, Türk veya bunlardan en az ikisinin karışımı olduğuyla ilgili söylenenler var zira. Bu kadar farklı ve çok iddia eğer doğruysa, hatta bir kısmı bile doğruysa onları “Mezopotamya’nın minyatürü” şeklinde tasvir etmek pekâlâ mümkün. Bugünün şartlarında özbeöz Arap olduğunu bildiğimiz ve inandığımız Mahallemiler belki bunların hiç biridir; ama belki de hepsi birdendir. Saf ırk diye bir şey mi var? Doğrusunu ancak Allah bilir.

      Mardin’deki Arap varlığının Hz. İsa’dan 7 asır öncesine dayandığı konusu çeşitli kaynaklarda geçer. Mardin’e yerleşmiş Arapların köken olarak Ben-i Hilal, Ben-i Bekir, Ben-i Tağlib, Ben-i Mudar, Ben-i Rabi’a ve Ben-i Tenuh gibi kabileler ile bunların alt kollarına mensup oldukları ifâde edilir. Mahallemilerin daha çok Tunus gibi Kuzey Afrika kökenli Ben-i Hilal’e mensup oldukları daha yaygın bir kanaattir. Zaten Mahallemiler de Ben-i Hilal’e mensup olmaktan daha bir övünç duyarlar, zira bu kabile güçlü ve savaşçı özellikleriyle öne çıkar.

      Bazı kaynaklar, Mahallemilerin kesin olarak Arap olduklarını ve Arap Yarımadasından göç ederek önce Tihame’ye yerleştiklerini, ardından da MÖ 1050’li yıllarda bugün yaşadıkları yerlere yerleştiklerini anlatır.

      Bazı Süryani çevreler, Mahallemilerin kendilerinden koptukları konusunda çok ısrarcı. Adeta, “Ölürüz de Mahallemileri kimseye kaptırmayız, onlar aslında Süryani” diyorlar. Mahallemiler ise buna çok bozuluyor. Daha doğrusu Süryanilikten kopuşlarıyla ilgili öne sürülen sebeplere alınıyorlar. Güya 1600’lü yıllarda Patrik İsmail zamanında büyük bir kıtlık ve salgın hastalık baş göstermiş. Süryaniler, bir lokma ekmeği bile bulmanın müşkül olduğu bu döneme Büyük Oruç demişler. Çünkü açlıkla daha planlı bir şekilde baş edebilmek için uzun ve sert perhizler uygulanıyormuş. Bugün Mahallemi dediğimiz grup ise açlık çekmemek için dinlerini değiştirip Müslüman olmuşlar. Patrik de altta kalmamış, bunları aforoz etmiş. Hatta Mahallemiler arasında çok eşliliğin yaygın olmadığına işaret ederek bunu geçmişte Süryani olduklarına dayanak yapanlar bile var.

      Bir iddiaya göre aslen Kürt’türler. Maklamite adlı bir Kürt aşiretinden gelirler. Bu iddianın iler tutar bir yanı yok. Fakat meşhur Kürt tarihçi Şeref Han Bidlisi, Mahellemilerin Muş ve Diyarbakır merkezli Tercil/Atak beyleriyle kuzen olduklarını söyler. İşin orta yolunu bulup Kürt-Arap karışımı olduklarını öne sürenler de olmuş. Bu tezi savunan Ziya Gökalp, onlardan Mahlemi diye söz ederek Mahlemilerin Midyat’ta Halil Beg idaresinde yaşayan Arap-Kürt karışımı büyük bir aşiret olduğunu söylemiş. Öte yandan, 1526 ve 1567 tarihli Osmanlı arşiv belgelerinde Mahallemiler, göçebe Kürt Çalki aşiretiyle anılmaktadırlar. Katib Çelebi de 17. yüzyılda buna benzer şeyler söylemiş.

      Türk ve Arap karışımı olduğunu söyleyenler de var. Yukarıda da belirtildiği üzere, Midyat köylerinin birçoğu Harun Reşid zamanında kurulur. Harun Reşid’in oğlu Me’mun tarafından Türk ve Araplardan oluşan insanlar Cizre-Mardin istikameti boyunca yüz farklı noktaya yerleştirilmiş. İşte bunların soyundan gelenler Mahallemilerdir.

      Diğer mesele, dil meselesi. Sanırım Mahallemiler konusunda en güncel ve en kesin kanaati dil üzerinden edinebiliriz. Mahallemilerin dillerinin Arapça olduğu konusunda kimsede hiçbir itiraz yok. Mezopotamya’da yaşayan bütün Arap gruplar gibi duruluklarını kaybetmiş oldukları, çeşitli araştırmacılarca kabul edilir. Tarihten beri farklı etnik unsurlarla iç içe yaşadıkları için dillerine Kürtçe, Süryanice ve Türkçeden kelimeler girdiği konusunda da bir ihtilaf yok. Mahallemilerin yaşadığı coğrafyada, yani Turabidin olarak isimlendirilen bölgede konuşulan Arapça, fasih Arapçaya en yakın olanıdır. Mahallemi Arapçası Musul Arapçasına da çok yakındır. Arap dili tasnifinde “Qıltu” denilen Arapça lehçesine dahildir. Yani Qaf harfinin telaffuz edildiği Arapça cinsindendir.

      Yeri gelmişken şunu ifâde etmek gerekir ki bugün çeşitli Arap ülkelerine gittiğinizde Arapların çoğunda qaf harfinin kullanılmadığı göreceksiniz. Mısırlılar qaf harfini söküp atmıştır, hiç kullanmazlar. Suudi gibi birçok Halici Araplar da qaf yerine “g” kullanır. Mahallemiler başta olmak üzere Mardin Araplarının qaf harfini çok canlı bir şekilde kullanıyor olmaları, bu bölgedeki Arapçanın orijinal dokuya hâlâ sadık olduğunu gösteriyor. Oysa Mardin’deki pek çok Arap, dillerine karışmış çok sayıdaki Türkçe ve Kürtçe kelimelere bakıp komplekse kapılır ve “Bizim Arapçamız çakma bir Arapça” yanılgısına düşer. Halbuki öyle değil; bu da ayrı bir bahis.

      Mahallemilerin, kimliklerini dışa vurma konusunda pasif davranmaları son dönemlerde biraz tersine dönmüş gibi. Özellikle yeni jenerasyonlarda bu böyle. Kendilerinin aslında kim olduklarıyla ilgili bir sorgulama söz konusu. Bu sorgulamanın Çözüm Süreci ile daha da hız kazandığı benim şahsi düşüncem. Çözüm Süreci’nden sonra Mahallemilerin evde çocuklarıyla Arapça konuşma hassasiyetinde belli bir artışın olduğu, görece bir bilinçlenmenin olduğu gözlemlenmekte. Mahallemilerin, kimliklerini sahiplenmeye yönelik geçirdikleri bu nisbi uyanış, Çözüm Süreci’nin belki de dikkat çekmeyen bir sonucu.

      Başta bahsettiğim çalışmada da Mahallemilerdeki etnik bilinçlenmeyi destekleyen veriler bulunuyor. Çalışmadaki kaynak kişiler, gündemdeki siyasi gelişmelerden dolayı Araplık kimliklerini özellikle vurgulama ihtiyacı hissetmiş. Bazı kaynak kişiler, Türklerin kendilerini Kürt olarak görmelerinden duydukları rahatsızlığı dile getirmiş. Kürt değil, Arap olduklarını söylemek zorunda kalmaktan bizar durumdalar. O yüzden “Mardinliyim ama Arab’ım” dediklerini söylüyorlar. Bu aslında “Ben Kürt değilim, Kürtlerle ilgili bir sorunun varsa lütfen bana yansıtma.” demenin başka bir yolu olmalı.