diorex
ARTUKBEY

Kutlu Çağrının Adı: ŞEHADET

Kutlu Çağrının Adı: ŞEHADET

 

Rahman Ve Rahi Olan Allah’ın Adıyla!

İnsan… Kur’an lisanıyla Eşref-i Mahlûkat...

Yaratılmışların en şereflisi sıfatıyla Hz. Âdem (as) ile başlayan insanlık tarihi henüz ilk evlatlardan olan Kabil’in Habil’ i katletmesi ile iyiliğin kötülükle, güzelliğin çirkinlikle, mazlumun zalimle mücadelesine sahne olmuştur. Aslında burada Kabil’in işlediği “katletme” fiili insanlık tarihine yeni bir kavram, lisanlara da yeni bir sözcük kazandırmıştır: “Şehitlik” 

Evet, sevgili okurlar! Şüphesiz ki dökülen ilk kan, yeryüzünde dalga dalga yayılacak olan fitnenin ilk işaret fişeğiydi. Dünya medeniyet tarihi etik değerler ve ahlaki konular bağlamında incelendiği vakit “inanç” temelli sistemlerin en muhteşem olanının İslam ve bu çizgide gönderilmiş olan peygamberlerin gütmüş oldukları “tevhit inancı” olduğu aşikârdır. Peygamberler, Rabbimiz ’in kavimleri doğruluk ekseninde bir ahlak çerçevesi ile hayat sürmesi için görevlendirdiği ve bu uğurda türlü ezalara, çilelere, zorluk ve tasalara göğüs gerdikleri “zirveleşmiş eşref-i mahlukat”ın hayat bulmuş birer ferdidir. Onların bu kutsi davalarına baş koyan gönüldaşları da asırlar boyunca farklı coğrafyalarda, farklı iklimlerde ve farklı ırklarda olsalar da mütemadiyen aynı çileleri çekmiş, aynı zorluklara göğüs germiş ve nihayet aynı bedelleri seve seve ödemişlerdir. Bu bedelin adı şüphesiz “şehitlik”ten başka bir şey değildir.

Tevhit inancının ve Rabbimiz’ in emrettiği sırat-ı müstakimden sapma gayreti, daha Hz. Adem(as) ilk yaratıldığı andan itibaren ona secdeyi reddeden ve büyüklenip kibir bataklığında debelenmeye başlayan Lain Şeytan ve avanesinin yegane davası olmuştur. Batıl her ne kadar bu uğurda mücadelesini sürdürdüyse de her çağın “şehitlik” diyetini ödeyerek zirveleşmiş “eşref-i mahlukat”ları da Allah’ın izni ile zamana ve mekana sığmayan kahramanlıkları ile bizlere ışık, tevhit davasına birer rehber olmuşlardır.

Gelin sevgili okurlar, dilerseniz bu zirveleşmiş insanların portre portre isimlerini zikrederek onların aziz ruhlarını bir kez daha yâd edelim:

Tabii olarak bu silsilede zikredilecek ilk isim Hz. Adem’in halim ve selim evladı Habil’dir. Peygamberimizin (sav) nübüvvetini ilanı ile ona gönül verenlerden olan Hz.Sümeyye(ra) ve eşi Hz. Yasir(ra) ise İslam’ın şehitlik makamı ile şereflendirdiği ilk şehitleridir. Devam edelim…Rasul-i Zişan Efendimiz’in(sav) amcası ve şehitlerin serveri Hz. Hamza(ra), İslam’ın ilk muallimi Musab bin Umeyr(ra), Bedir ve Uhud şehitleri, adaleti ve cesareti ile düşmanını bile kendisine hayran bıraktıran Hz Ömer(ra), ahlak abidesi Kuran aşığı ve yine o Kuran’ı zikrederken şehit olan Hz Osman(ra), Rasulullah’ın (sav) kendisini Ebu Türab diye çağırdığı Allah’ın Aslanı Haydar-ı Kerrar Hz Ali, Peygamberimiz ’in(sav) iki göz bebekleri Hz. Hasan ve Kerbela şehidi Hz. Hüseyin…

Çok mu gerilere gittik? Çağımızın zirveleşmiş şehit portrelerinden örnekler mi duymak istediniz ?

1949 Şubatının yaşandığı günlerde Müslüman dünyasını Siyonist mezalimine karşı uyandırmak ve Filistin davasını haykırmak üzere katıldığı bir konferans çıkışında şehit edilen, modern firavunlara karşı verdiği mücadele ile tanınan İhvan-ı Müslimin’in kurucusu Hasan El Benna ; Filistin'de el Halil de sabah namazı kılarken katledilen 84 masum kardeşlerimizi ve yine sabah namazını kılmak için gittiği camide şehit edilen şeyh Ahmet Yasin .ırkçılığın ve ayrımcılığın en korkunç haliyle yaşandığı coğrafya olan emperyal Amerika’nın zalimane baskılarına başkaldıran ve nihayet bu uğurda 1965 yılında şlehadet şerbeti içen Malcolm X; katil Rus çarı artıklarına karşı mücadelenin simgesi haline gelmiş olan İçkerya Çeçen Cumhuriyeti 2. başkanı sıfatıyla 2004 yılında suikast yapılarak şehit edilen Zelimhan Yandarbiyev… 

“Hiç mi bizim topraklarda tevhit inancı uğruna şehit edilen olmadı ?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Olmaz mı değerli okurlar. Bu dava öyle zalimlere karşı verilmiş mücadelelerle ve ödenen diyetlerle bu günlere geldi ki bizim topraklarda bile bu mücadelenin eşsiz örneklerinden niceleri sayılabilir. Henüz Milli Mücadelenin yeni nihayete erdiği bir devirde dualar ve Kuran tilavetleri ile temelleri atılan çiçeği burnunda cumhuriyetimizin batı yani İstiklal Mahkemeleri’nin şapka kanununa muhalefet ettiği gerekçesi ile idam ettiği Şehit İskilipli Atıf Hoca’yı unuttuk mu? 

 Bir şubat cumasında hutbe okunduktan sonra şehit edilen Metin Yüksel’in “ Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara.” nidasını zikretmeyelim mi?  

Şüphesiz bu dava şehadet şerbeti ile kutsanmış ulvi bir mücadelenin temelleri üzerine inşa edilmiştir. 27 Şubat 2011 tarihinde Ruhunu Rahmet-i Rahman’a teslim etmiş olan 54.hükumetin ve Milli görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan da bu mücadelenin yakın dönemdeki en nadide neferlerinden olmuştur. 

Evet, sevgili okurlar. Şubat ayında idrak ettiğimiz bu günleri sizlerle tevhit şehitlerinden birkaç portre ile konuyu mülahaza etmeye çalıştık. Dünya dönmeye, hayat ırmağımız akmaya, bizler nefes alıp vermeye devam ettikçe bilmeliyiz ki Allah(cc) bir şekilde nurunu tamamlayacaktı. Bu istikamet ne mutlu ki bizlere mensubu olduğumuz İslam ve rehberimiz olan Hz. Muhammed (sav) ile çizilmiştir. Bu uğurda şehadete yürüyen asil ruhlara selam olsun. Onların kutsî davaları bizim başımızda taç gönlümüzün en nadide tahtında yer alan bir idealdir. Rabbim onlardan razı olsun, bizleri de onların şefaatine mazhar kılsın. Selam ve dua ile…

Mü’minlerden öyle erler vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. (Ahzap suresi 23)

 

       

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz