Kürtlerin Toplumsal Sermayesi
Kürtlerin Toplumsal Sermayesi
‘Bourdieu Sosyolojisinin Sermaye kavramı ışığında’
Sermaye kavramı Fransız sosyolog Pierre Bourdieu sosyolojisinin kavramsal araçlarından birisidir. Adem Palabıyık, Bourdieu’ya atfen, Pierre Bourdieu Sosyolojisinde “Habitus”, “Sermaye” ve “Alan” Üzerine adlı makalesinde, iktidarın esas temeli sermayedir ve sermaye de, ancak, gücünü bir çeşit sembolik sermayeye dönüştürerek her zaman devam ettirebilir.” (1) demektedir. Cihad Özsöz ise Pierre Bourdieu’nun Temel Kavramlarına Giriş adlı makalesinde ise sosyal sermayenin şu tanımını vermektedir: “ Toplumsal sermaye ise bir eyleyicinin içinde bulunduğu alanda sahip olduğu ilişki ağına gönderme yapar.”(2)
Toplumsal sermayeyi, Bourdieu “bir bireyin ya da bir grubun, kalıcı bir iliskiler ağına, az çok kurumsallaşmış karşılıklı tanıma ve tanınmalara sahip olması sayesinde elde ettigi gerçek ya da potansiyel kaynakların toplamı” (Bourdieu ve Wacquant, 2003: 108) olarak tanımlamaktadır.(3)
Toplumsal sermaye ile yakından bağlantılı olarak Bourdieu sosyolojisinde ama farklı olarak sınırları çizilmiş kültürel sermayenin de tanımını vererek çerçeveyi güçlendirelim. “Kültürel sermaye, eyleyenin dogumundan itibaren edinmeye basladıgı, okul ve aile kurumları basta olmak
üzere, sosyal yasamı sürecinde pekistirdigi tüm donanımı ifade etmektedir.”(4) diye yazar Erman Yüce.
Bilindiği üzere Bourdieu sosyolojisinde Ekonomik, Kültürel ve Sosyal sermaye olarak sermayeyi ayrımlamıştır. Tabii biz burada sosyal sermaye üzerinde adaklanmaktayız.
Sosyal sermayenin oluşabilmesi için kuşkusuz ilk olarak bir sosyal birikimden söz etmek yararlı olacaktır. Öncelikle kabaca birikim kavramı kişi, grup, örgütler veya toplum açısından değerlendirilebilir veya bu anlamda birikim bir güç olarak önem kazanır. Burada eğitim süreci büyük önem arz eder duruma gelir; yani damlaya damlaya göl olur misaliyle bilgilenme yoluyla zamanla kişi, grup veya toplumun bünyesinde meydana gelen istendik değişikliklerin yumağı olarak da birikim tanımlanabilir.
İnsanlık tarihinde meydana gelen sıçrama ve de toplumların bir biçimden başka bir biçime ve niteliğe evrildiği ana kadarki noktada birikimin büyük rol aldığı yadsınamaz bir realitedir. Toplumların bünyesinde meydana gelen değişiklikler farklı farklı bilimsel çalışmalara ve kuramlara konu olmuş/olmaktadır. Mesela Aydınlanma süreci…
İtalya’da bilim-kültür-sanat alanında yaşanan devasa değişme ve sağlanan ilerlemeler halka halka bütün Avrupa’ya yayıldı, ardından tüm dünyaya mal olacak şekilde bir boyut kazandı. Çeşitli açılardan bilimlerin araştırma konusu olan Aydınlanma, daha sonra bilimler arası bir disiplin haline getirildi ve Aydınlanma Felsefesi adı altında kısaca formülleştirilerek evrensel bir hal alması sağlandı. Böyle bir felsefe doğaldır ki uzun bir sürecin ve büyük bir birikimin ürünü olacaktır.
Bana göre böylesi süreçler, mantığında şiddeti besleyen devrimlerin ürünü değil, daha çok yapılanmanın iç dinamiklerinin birbirini zorlayarak değişim gösterdiği evrimin ürünü olsa gerek. Bu şekilde oluşan toplumsal kurum ve kuruluşlar tarihte daha kalıcı bir özellik ortaya koyar.
Kürtler olarak yakın geçişte toplumsal-politik-kültürel ve hatta etik alanında büyük alt-üst oluşlar yaşadık. 1990’lı yıllar bu sürecin zirvesi olan yıllardır. Daha açık bir anlatımla 1988-89-90-91-92-93 ve kısmen de 1994 yılı Kürt halkının nitelik değiştirdiği ve bilinçlenme gösterdiği yıllar olarak tarihe geçmiştir. Kürtlerin tüm kesimleri Kürt gençleri birer zekâ abidesi olarak çeşitli fakülteler kazanmış ve üniversitelere yerleşmişlerdir. Tıp doktoru, hukukçu, mühendis, öğretmen olacak olan gençlerimiz niceliksel olarak da bir sıçrama göstermişlerdir; Kürt tarihinde böylesi bir nicel-nitel değişimin arifesine geldiği görülmemiştir.
Kürdistan’ın kuzeyinde böylesi toplumsal ve siyasal birikimler pek nadir oluşabilmektedir. Toplumsal birikimler Kürtler gibi ezilen ve sömürülen ulusların hak talepli mücadelelerinde en verimli bir şekilde kullanılmalı ve değerlendirilmelidir. Peki böylesi bir birikim değerlendirilmezse toplum ne kaybeder? Ya da en rasyonel bir şekilde kullanılmazsa ne gibi sıkıntılar meydana gelebilir? Vs..
Bilindiği üzere sosyal birikimlerin başında ve en esas unsuru insanın kendisidir. Başka bir ifadeyle eğitilmiş birey toplumsal birikim sürecinin en aktif öznesi konumumdadır. Bilindiği üzere 199o’lı yıllarda PKK öncülüğünde yükselen mücadele, böylesi bir birikimi de arkasına alarak niteliksel sıçrama yapmıştır. Buradan aldığı güçle PKK, Kürt sorununu dünyanın gündemine sokmayı başarmıştır, desek abartı olmaz.
Ancak 2000’li yıllardan sonra PKK cenahında yaşanan stratejik politik değişiklikler ve bunun askeri ortamına yansıması sonucu beraberinde bir dizi yanlışlıklar getirmiştir. Kadroların yaşamını yitirmesi ve giderek kadro sayısında azalmanın meydana gelmesi örgüt yapısının sıkıntı yaşamasına neden olmuştur. Liderin tutuklanıp cezaevine konulması başlı başına bir handikap oluşturmuştur. Mevcut kurmayların bütün dikkatlerinin lidere odaklamaları ve buna bağlı olarak felsefi-siyasi açılım yapmamaları yapının değişen dünya koşullarını eskiden olduğu gibi okumamaları teorik sıkıntıların açık göstergesidir. Örgüt ortamına son yıllarda yaşı küçük bireylerin gitmesi akıllara şu soruyu getirmez mi: Acaba verilen eğitimden küçükler ne kadar pay alabilmektedir? Ya da yaşları küçük gençler verilen eğitimin idrakında mıdır? Çünkü verilen eğitim ile yaş olgusu arasında ciddi bir ilişki ve paralellik bulunmaktadır. Bu anlamda eğitim psikolojisi, eğitim sosyolojisinin bilimsel doneleri mevcuttur. Buradan bakılırsa verilen eğitimden ciddi manada parti için kadronun oluştuğunu söylemek güç olmaktadır.
SONUÇ
Denilebilir ki bir ulusun evrensel haklarına kavuşabilmesi gerçekleştirdiği sosyal birikimlerinin en akılcıl bir şekilde değerlendirilmesine bağlıdır. Daha açık bir ifadeyle toplumsal birikimlerin oluşturulması neticeye giden yolda önemli bir kırılma noktasını oluştururken, bu birikimlerin tabiri caizse çar-çur edilmesi, öyle veya böyle kaybedilmesi durumunda toplum için dezavantaj oluşturmaktadır.
Son yıllarda üniversitelerde eğitimini gerek sürdüren gerekse tamamlayan Kürt gençleri, PKK’nin otorite olduğu alanlara (Alan kavramı Pierre Bourdieu’ya atfen) yoğun katılım göstermemektedir. Oysa 1990’larda bir yoğun katılımdan söz edilebilir. Mezun olan gençler aş, iş derdine düşerek sosyal hayatı tercih eder pozisyon almaktadır ağırlıklı olarak. Bu anlamda örgütün 90’lardaki gibi arkasına aldığı bir sosyal sermayeden söz etmek güç. Seçim süreçlerine bakıldığında Kürdistan’da il merkezleri dışarıda tutulursa, genelde seçilen kişiler tahsil düzeyi daha düşük olanlardan oluşmaktadır. Bu düşük ilgi gözlemlerimizin isabetli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu gözlemimizin doğru olduğu bir başka alan da HDP, DBP gibi parti teşkilatlarında aynı şekilde sorumluluğun eğitim seviyelerinin daha aşağılarda olan bireylere verildiği alanlardır. Halbuki binlerle ifade edilebilecek eğitimli Kürd bireyi vardır. Bu gibi insanlara yol ve alan açılmalı; görevlere teşvik edilmelidir.
Yararlanılan kaynaklar:
1. (Liberal Düşünce, Yıl 16, Sayı 61-62, Kış-Bahar 2011, S. 121-141)
2. Hacettepe Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi, pierrebourdieutemelkavramlar.pdf, Sosyoloji Notları, S.19
3. (Aktaran:Erman Yüce, Simgesel Seçkinler ve Habitus: Hürriye Gazetesinde Köşe Yazarlığı, Doktora Tezi,Ankara Üniversitesi, 2007, S. 65)
4. Erman Yüce (age s.61)