Kürtlerin Karlı Olmaları İçin...

KÖŞE YAZISI

Türkiye’de akan kanın durması ve iç barışın inşası için yıllardır aydınlardan, STK’lardan fikir, tepki ve duruşlara hep beraber tanıklık ettik. Çok ilginçtir, Kürtler hep kendilerini haklı ve mazlum tanımladığı halde retorik olarak barışı dillendirdi. Buna mukabil olarak devlet tarafı ‘hep ezerim’ mantığıyla sürece yaklaştı. Ezen halkın devrimcileri olarak Türk solundan ezilen Kürt halkına kısmi desteğin dışında pek dayanışma ortaya konulamadı. Kürtler veya Kürt halkı adına hak talepli mücadele eden savaşçılar ve bu işin önderliğini yapanlar süreci şöyle formüle ettiler: “Kürtler ezilen bir ulustur. Diliyle, kültürüyle, ekonomisiyle talan edilirken varlığı yok sayıldı. Oysa Kürtler Ortadoğu’da yaşayan 40 milyona varan Türkler ve Araplardan sonra üçüncü büyük ulustur. Kendi kaderini kurma hakkına sahiptir. Devlet Kurma hakkı dahil olmak üzere istediği biçimde örgütlenme hakkına da sahiptir vs…” Anca k Türk sol hareketi Kürt sorununa bu şekilde yaklaşmadı. Hep fraksiyonel yaklaşıldı. Devrimci dayanışmaya yakışır bir öz ortaya koyamadı. Kategorik olarak Türk aydınları ise Kürt sorununa farklı farklı yaklaşım ve tavır ortaya koydular. Türk ulusu bu yönüyle PKK tarzı bir devrimci öncüye kavuşamadı. Hal böyle olunca PKK de aldı başını gitti. İçte ve dışta şartlar değişince otuz yıldır savaşan PKK’ye önderlik eden Abdullah Öcalan, Türkiye’ye getirilerek müebbet hapse mahkum edildi. PKK yandaşı Kürtler, bu kez Öcalan’ın özgürlüğü için çeşitli mücadele biçimleri geliştirdi. Hatta bir ara ‘Öcalan benim İrademdir’ biçiminde milyonlarca imza toplayıp TBMM’ye gönderdiler. Öcalan da İmralı’dan çeşitli zamanlarda avukatları aracılığıyla ‘değiştim’ diyerek barış çağrılarında bulundu. Barış için PKK üzerinde tek etkili ve yetkili kişinin kendisi olduğunu, akan kanın durması için de önünün açılması ve şartlarının düzeltilmesini talep ede durdu. Devlete seslenerek kendisiyle temas sağlanmasını istedi. O Temas Sağlandı Arkasına halkın desteğinin yarısını alan AK Parti hükümetlerinin başbakanı Recep Tayip Erdoğan iddia edilen gizli-kapaklı görüşmelere noktayı koydu ve açıkladı: Devlet İmralı ile görüşüyor… Daha sonra pratikte de doğrulanan bu görüşmelerin MİT tarafından yapıldığı kamuoyu öğrendi. BDP’den Ahmet Türk ve Ayla Akat da İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan ile görüştüler. Abdullah Öcalan ile yapılan bu görüşmeler barış adına küçük bazı tepkilerin dışında sekteye uğrama bir yana kamuoyu nezdinde geniş bir destek bulmuş durumda. Şimdi merak edilen görüşmelerin nasıl yürüneceği ve ne şekilde sonlanacağı. Anlaşılan o ki devlet adına görüşmeleri yürüten hükümet kısmi bazı demokratik adımlarla işi kotarmak ve deyimleriyle ‘teröre’ son vermek. Kürtler ise bir millet olarak bir milletin sahip olduğu bütün doğal hakları artık kan dökmeden kazanmak istiyor. Kürtlerin İmralı ile yapılan görüşmelerde Öcalan’ın kişisel hakları düzeltilebilir hatta Öcalan’ın ‘silahı bırakın’ çağrısına örgütü pratikte de uyar ve silahlı mücadeleye son da verilebilir. Ama bu demek değildir ki Kürtmilleti bütün doğal haklarına kavuştu. Bunun için de İmralı ile yapılan görüşmeleri Kürdileştirmek gerekiyor. Ne demek istiyoruz? Yapılan görüşmeleri tabana yaymak başka bir ifadeyle halklaştırmak gerekiyor. Bunun için Kürtler adına siyaset yapan farklı partilerden aktörler ile değişik görüşlere mensup Kürt aydınları da görüşme veya müzakere sürecine dahil edilmelidir. Sadece BDP veya paralel kurumlarda siyaset yapanlar görüşme sürecinde yer almamalı. Yanı sıra başka başka siyasetçi ve aydınlar da çözüm adına Abdullah Öcalan’la görüşmelidir. Örneğin Hak-Par Genel Başkanı Kemal Burkay hatta PKK’yi en uçta ve sert bir şekilde eleştiren İbrahim Güçlü de görüşme sürecinde yer almalıdır. Yıllardır Kürt ulusu için mücadele eden ve ağır bedeller ödeyen bilimin yüzakı İsmail Beşikçi de unutulmamalıdır. Bir daha Kürt sorunun çözümü için ağır bedeller ödenmek istenmiyorsa Kürt toplumunun her kesiminin görüşleri alınmalı ve çözüm kapsamına değerlendirmeli. Bunun için de PKK’nın ‘düşman Kürt yoktur’ gibi bir politik yaklaşım uygulamalıdır. Çünkü güç olan büyük adım atar! İşte Kürt halkı ancak bu şekilde karlı olur. Tarihsel, toplumsal ve siyasal düzlemde demokratik haklarına kavuşmuş bir Kürt halkı ancak Türk halkına faydalı olur. En büyük kazanç da bu değil mi? (www.kiziltepepost.com)