Kürtlerde Miting Geleneği

KÖŞE YAZISI

Diyarbakır’da BDP’nin yapmak istediği mitingin öncesi ve esnasında yaşananlar, bizi dünden bugüne coğrafyamızda yapılan mitinglerin kısaca tarihçesine bakmaya götürdü.


Miting, İngilizce kökenli bir kelimedir ve toplanmak, buluşmak anlamına gelen meet sözcüğünden meeting şeklinde türemiş, ortaç haline gelerek Türkçeye geçmiştir. Tanzimat Dönemi’nde Fransızcanın etkisi altında olan Türk kültürü, 20yyda İngiliz dili ve kültürünün dünya siyasetinde ve diplomaside başat duruma gelmesiyle, kendini diğer kültürler gibi bu dilin ve külütürün sarmalında bulmuştur. Gelişmekte olan bu süreci, sosyal bilimciler bu dönemi Kültür Emperyalizmi şeklinde adlandıracaklardı.


Politik bilince kavuşmuş kitleler taleplerini sokaklarda, meydanlarda toplanarak da dile getirmeye başladılar. Amaç bir güç gösterisiyle isteklerini slogan ve dövizlerle mevcut sisteme bildirmek ve kabul ettirmektir. Burada altını çizmekte yarar var ki mutlaka mitinglerde bir araya gelen kitlelere öncülük eden bir gerçeklik, bir önderlik vardır. Provokasyonların önüne geçmek ve mitingi sağlıklı yönetmek için günün şartlarına göre bir tertip komitesi düzenlenir ve bu komite aracılığıyla bulunulan yerin devlet yetkilisine izin için başvuru yapılır. İzin çıkarsa miting yasal yollarla yapılır: eğer izin çıkmazsa ve buna rağmen mitingin yapılmasında diretilirse…

Evet işte sorun burada. Yapılmak istenen mitinglere genellikle izin çıkmadı söz konusu Kürtler olunca. Kürtler ne zaman valiliklere, kaymakamlıklara böylesi etkinlikler için başvuruda bulunmuşsa izin çıkmamıştır. Bunu, Kürtlerin miting tarihçesine baktığımızda ve 1990 yıllarından bu yana yaşayarak da biliyoruz, bazı istisnai durumlar dışında. 


Doğu Mitingleri


Kürtlerin, Türkiye’deki miting geleneği 1960’larakadar gider. Bu yıllarda Kürtler, siyasal bakımdan yoğun bir bilinçlenme yaşıyorlar. Kürtler açısından bir siyasal aydınlanma sürecinden söz edebiliriz ki bunun sonucunda 1967 yılının sonbaharında bir dizi miting düzenleniyor.  

Bu mitinglerin birkaç tanesini izleyen Sosyolog İsmail Beşikçi, Doğu Mitinglerinin Analizi (1967) adlı bir çalışma ile sürece bilimsel bir çerçeve kazandırmıştır. Yurt Yayınlarınca 1992 yılında yapılan yeniden baskısının önsözünde Beşikçi, bu mitinglerin hakkında şu değerlendirmede bulunur:

“1967 yılı Sonbahar aylarında düzenlenen Doğu Mitingleri önemli bir muhalefet hareketiydi. Daha çok, okumuş, devrimci ve demokrat Kürtlerin katıldığı bir eylemdi. Aynı insanları çeşitli mitinglerde görmek mümkündü. Doğu Mitingleri’nde,daha ziyade, ekonomik talepler dile getirilmişti. Bugün, Kürdistan’da sık sık yaşanan “serîhildan”lar ise çok daha değişik bir muhalefet sergilemektedir. Kürt “serîhildan”ları kitlesel ve yaygın bir uyanışı, bilinçli, kararlı siyasal talepleri ifade etmektedir.” 

Yine aynı çalışmada İsmail Beşikçi mitinglerde dile getirilen taleplerin dövizler halinde vurgulanmasından söz eder. Bu dövizlerde hem dertler hem talepler ortaya atılmıştır. Bazıları şunlardır:

-Doğulu kanuni hakların için çalış, didin. Hak istemekle birlik bozulmaz.

-Faşizme ve emperyalizme karşı savaşan bütün halklar ve yiğit halklarla beraberiz.

-Batıya medeniyet, Doğu’ya cehalet, neden?

-Karakol değil okul istiyoruz.

-Beş yıllık plan, hepsi yalan, Doğulu uyan.

-Doğu sürgünlerin yatağı değildir. Bölücü değil eşitlik istiyoruz.


Bu dövizlerde vurgulanan sorunlar ve taleplerin üzerinden yaklaşık yarım asır geçti hala aynı noktada duruyor gibiyiz. Bölücülük edebiyatı, değişik formatlarda sürgünler, yeni karakol ve cezaevlerinin yapılması, hükümetlerin bölgeye yönelik hazırladıkları sosyo-ekonomik paketler…vs


1980 öncesi ülkede daha çok örgüt veya fraksiyonların siyasal çalışmalarını yürüttüğü görülür. Her siyasi anlayış kendi örgütsel çizgisine göre toplantı, seminer veya miting tertipler. Kimi zaman örgütler bir raya da gelerek ortak miting düzenlerler. Örneğin 1974 yılında Mardin’de düzenlenen böyle bir miting vardır. Yine Kızıltepe’de Kurtuluş örgütünün tek başına yaptığı bir miting vardır. Bu mitingde Kahrolsun Sömürgecilik, Bijî Rizgarîya Kurdistan gibi sloganların atıldığı hatırlanmaktadır. Dönemin bazı örgüt teorisyenlerinden aldığımız bilgilere göre, Kürtlerin yaşadıkları coğrafyada yukarıda özetle anlatmaya çalıştığımız siyasi bir atmosfer hakimdir.


1980 de yapılan Askeri Darbe’nin ardından yaşanan gözaltı ve tutuklanma furyaları Kürt toplumunu adeta sarmaladı. Onlarca Kürt genci ve topluma önderlik yapabilecek insanların başta Diyarbakır Cezaevi olma üzere diğer cezaevlerine atılmalarıyla siyasi çalışmalar adeta bir ‘Fetret Devri’ yaşar. Bunun sonucunda seminer, toplantı ve miting süreci kesintiye uğrar.

1990’lara gelindiğinde PKK öncülüğünde yaşanan örgütsel mücadelenin yoğunluk kazanmasıyla bölge halkı tarafından “serîhildan” olarak nitelenen ve feyzini Filistin İntifadaları’ndan alan sokak gösterileri başladı. Serîhildan’lara kadın ve çocukların katılması hem devlet yetkililerinin hem de dünyanın dikkatini çekmişti. Biz bu süreci gazeteci olarak izliyorduk. Tabii “serîhildan”lar yasa dışı olarak yapılıyordu ve bundan dolayı katılanlar ağır bedeller ödemek zorunda kalıyorlardı. Bu dönemde atılan sloganlar daha çok Kürdistan’vari tarzındadır. Mesela ‘Vur Gerilla Vur, Kürdistan’ı Kur’ ‘Kürdistan Faşizme Mezar Olacak’ ve bunun paralelinde atılan sloganlar olduğunu hatırlıyoruz.

2000’lerden sonra artık HEP-DEP ve bu partilerin kapatılmalarıyla onların yerinde başka isimlerle açılan partilerin öncülüğünde halkın taleplerini dile getirmek üzere mitingler düzenlenmek istendi. Çoğunlukla bu gibi partiler Miting Tertip Komitelerini kurarak izin talebinde bulunuyorlardı; ancak bazı istisnai durumlar dışında genellikle izin verilmediği bilinir. Fakat buna karşın ‘bedeli ne olursa olsun mitingimizi yapacağız. Bu demokratik bir haktır. Biz de bu hakkımızı kullanacağız. Bütün halkımızı mitinge davet ediyoruz.’  mealinde çağrılar yapılırdı, izin talebinde bulunan adı geçen partilerin yöneticileri tarafından. Ve sonunda devletin müdahalesiyle yaşanan manzara…Bu dönemin en önemli olayı PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi oldu. Öcalan, müebbet hapis cezasına çarptırılınca artık sloganların da seyri değişti. Artık lider eksenli slogan, liderin kurtuluşu ve özgürleşmesi için atılan sloganlar devri başladı. Bu gibi taleplerin basın açıklamalarında, mitinglerde ve newrozlarda vurgulandığını biliyoruz. Bijî Serok Apo, Dîsa Dîsa Serîhildan, Serokê Me Öcalan, Bi Can Bi Xwîn Em Bi te re ne Ey Serok, Sayın Öcalan gibi sloganların atıldığını, dövizlerin taşındığını biliyoruz. Mitinglere bu tür talepler damgayı vuruyordu bu dönem. Günümüze kadar bu sürecin böyle devam etiğinin altını çizmekte yarar vardır.


Son olarak bu kez BDP 14 Temmuzda Diyarbakır’da ‘Özgürlük İçin Demokratik Direniş Mitingi’ adıyla bir miting düzenlemek istedi. Bunun için valiliğe başvuruda bulundu. Ancak Diyarbakır Valiliği  ‘Geçen sene (2011) bugünde Silvan’da 13 askerin PKK saldırısı sonucu şehit olduğu ve BDP’nin de aynı gün  ne idüğü belli olmayan Demokratik Özerklik adıyla devlete paralel bir devlet sistemini(…)” ilan ettiği gerekçesiyle izin vermedi. Böylesi açıklamalar kabinenin bazı üyelerinden de geldi. Sonra BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ise “Biz son ana kadar bekleyeceğiz. İzin verilmese de yasak yokmuş gibi davranacağız ve bütün halkımızı mitingin yapılacağı Ofis Meydanı’na davet ediyoruz.” şeklinde bir açıklamayla karşılık verdi.


Ve miting günü geldi çattı. Önce çevreden gelen BDP’liler şehre sokulmadı. Çevre illerden takviye kuvvet olarak Emniyet Güçleri getirildi. Deyim yerindeyse kuş uçurtulmak istenmedi. BDP’li vekiller önde olmak üzere kalabalık yürümek isteyince emniyet güçleri engelledi. Karşılıklı konuşmalar sonuç vermeyince emniyet güçleri gazlarla müdahale etti. Göstericiler taşlarla karşılık verdi.Yaşananları basında hep beraber gördük. Yaralılar ve gözaltılar…neyse ki bu kez hiçbir vatandaşımızın yaşamını yitirmemesi işin sevindirici tek tarafı.


Kanımca orta bir yol bulunabilirdi. Mesela devlet yetkilileri öyle kökten yasaklamamalıydı mitingi. Diyarbakır dışından gelenleri şehre sokmayabilirdi. Ama şehir merkezindeki BDP’lilere milletvekilleriyle beraber mitinglerini yapabilmelerine izin verilmeliydi. Tabii böyle bir konuyu Diyarbakır Valiliği ve BDP yetkilileri karşılıklı konuşarak sonuca gitmeliydi. Yine 14 Temmuz gününden devlet huylanmış olabilir, zaten yetkililer kaygılarını da kısaca açıklamıştı. Mesela miting başka bir gün, örneğin 18 Temmuz, düzenlenebilirdi. BDP için bunun sorun olacağını sanmıyorum. Zaten amaç miting düzenleyip talepleri dile getirmek demek değil midir?

Hoşgörünün egemen olacağı siyasi bir atmosferde herkesin özgürce miting yapabilme dileğiyle iyi haftalar….


Not: Mardin Valiliği ve Yeşilay işbirliğiyle ‘Ramazan ayı dolayısıyla Sigarayı Bırak Kampanyasını destekliyorum ve diyorum ki‘Hala sigara mı içiyorsunuz, sigara içmeyin, kitap okuyun!..