Kürtler, Dindarlar, Sekülerler...
Yüzyıldan fazla süredir bir türlü neticeye kavuşturulamayan Kürt Sorunu’nun çözümü geciktikçe her geçen gün sorun daha da griftleşmekte bu doğrultudaki polemik ve tartışmalar da derinleşmektedir.
Son günlerin polemik konusu ise AKP’nin, AKP’nin şahsında İslamcıların çözüm sürecinin partneri olmaktan çıktıkları ve çözümün ancak seküler güçlerin devreye girmesi ile sağlanabileceği ile ilgili çağrıdır.
Çağrıda zikredilen ‘Seküler çevreler’den neyin ve kimlerin kastedildiği tam olarak ifade edilmemekle birlikteakıllara CHP’den Orduya; Beyaz Türklerden, Sol-Marksist örgütlere kadar geniş bir yelpaze gelmekte ve bunlar üzerinden tartışmalar sürmektedir.
Açıkça ifade etmek isterim ki ‘Kürt meselesi siyasal İslamcı, ‘gerici’ güçlerce değil, ancak bunların dışındaki tüm laik,seküler (sol-sosyalist, Marksist- liberal…) çevrelerce çözülebilir’ şeklinde özetlenebilecek fikre katılmıyorum.
Elinden geldiğince Ortadoğu ve Türkiye yakın tarihini okumuş örgüt ve partilerini incelemiş ve halen de bu çabasını sürdürmeye çalışan biri olarak yine açıkça ifade etmek isterim ki Kürt sorununda laik sekülerlerin ‘dosyasının’ İslamcılardan daha ‘temiz’ olduğuna da inanmıyorum.
Kemalistlerin (Şeyh Said, Ağrı, Zilan, Dersim, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Çevik Bir…) politikalarının karşısına Roboski’yi; Lenin, Stalin ve Kruşçev ile Baas Partisi’nin iki kolu olan Hafız Esed ve Saddam Hüseyin rejimlerinin karşısına İran İslam Cumhuriyeti’nin Kürt siyasetini, Zekeriya Sertel, Hikmet Kıvılcımlı, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar…’ın karşısına Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Şeyh Mehmet Zahit Kotku…’yu koyarak İslamcı ve sekülerleri yargılamanın(üstelik Necip Fazıl Kısakürek’in‘Son Devrin Din Mazlumları’ adlı eserinde Şeyh Said ve Dersim olaylarındaki Katliamlarıo dönemde hiçbir babayiğidin cesaret edemediği bir açıklıkla en yalın ve doğru bir şekilde dile getirmiş olmasına rağmen)en azından bu aşamada sorunun çözümüne yarar sağlayacağını düşünmüyorum.
Kısaca ‘siz KARA biz AK’ tavrını da ‘tencere dibin kara, seninki benden kara’ yaklaşımını da doğru bulmuyorum.
Dindar-İslamcıların içinde de; laik-sekülerlerin içinde de ‘iyilerin-kötülerin’, ‘dürüstlerin-sahtekarların’, ‘adillerin-zalimlerin’ olduğuna inanıyorum.
Aynı zamanda Kürt sorununun çözümünü de sağlayacak olandemokratik bir Türkiye ve Demokratik bir Ortadoğu mücadelesinde İslamcıları ve sekülerleri ayrıştırarak çatıştırma yerine tüm ‘ehli insaf ve hakperestleri’ barış için çoğulcu bir toplum modeli etrafında yanyana getirecek siyasi ittifakı en kestirme yol olarak görüyorum.
İslamı ‘Siyasal İslam-Kültürel İslam’ olarak ayrıştırmanın ise modası geçmiş seküler ve oryantalist bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu’nun tamamında çoğunluğu (birçok ülkede ezici çoğunluğu) oluşturan İslamcıların katkısı ve desteği olmadan toplumsal huzurun sağlanabileceğini mümkün görmüyorum.
Hele hele Kürtlerin Ortadoğu’nun en dindar halkı olduğu gerçeğini gözardı ederek, asla.
Kıyamete kadar sürecek dini, mezhebi ve etnik savaşlar istemiyorsak Türkiye’nin de Ortadoğu’nun da kurtuluşu ancak çoğulculuğu benimsemiş İslamcılarla, Demokrat sekülerlerin anlaşmaları ile sağlanabilir.
Siz buna isterseniz kısaca Müslüman Demokratlarla Seküler Demokratların ittifakı da diyebilirsiniz.
murathan
13.11.2014 / 18:23Altan Tan beyefendi hayırlı olsun, bence sitedeki eksik yazarların başında geliyordu. Ancak böyle Mardin'e taraf olabilirsin Mardinlife.