Kürtler 90’lara Dönmek İstemez
Toplumsal olayların yoğunlaştığı dönemlerde bazen 90’lı yıllara mı döneceğiz kaygılı bir ruh haliyle davranırız. Peki 90’lı yıllarda ne olmuştu? Kısaca değinmekte yarar görüyorum.
Hala hayatta olup da siyasetin kıyısından köşesinden geçenler iyi hatırlayacaklardır. 1990’lı yıllar PKK mücadelesinin dönemin başbakanı merhum Özal’ın tespitiyle sosyal taban bulduğu yıllardır. Buna karşılık devletin de Jitem, köy korucuları, PKK itirafçıları ve devletin manipüle ettiği Hizbullah (Hizbulkontra: Bu kavram gazeteci arkadaşlarımızdan rahmetli ya Cengiz altun ya da Yahya Orhan’a aittir. Bu kavram o zamanlar bir defa gazetemizin manşeti olmuştu.) ile yükselen Kürt siyasi hareketini bastırmaya çalıştığı yıllardır aynı zamanda.
Kürt siyasetçileri, gazetecileri, aydınları ve hatta sıradan diye tabir edilebilecek yurtsever Kürtler de bu hengameden nasibini almıştır. Zira bu yıllarda ‘Faili Meçhul’ dedikleri bir yöntemle Kürt siyasi gücünü tasfiye etmek için tetiğe basılmış, gözaltında kaybedilmiş ya da insanlar kaçırılmak suretiyle öldürülmüş ve cesetleri bir yere atılmıştır. İnsanlar seyahat ederken sık yapılan kimlik kontrolleri insanı canından bezdirmişti. Her tarafa korku hakim olmuştu. Kızıltepe’de, Nusaybin, Mazıdağı’nda, Derik’te mutlaka her gün insan vuruluyordu. Adeta herkes sırasını bekler olmuştu. Gözaltılar ve tutuklamalarla cezaevlerinde yer kalmamıştı, desek abartı sayılmaz. Ölümle tehdit etmek sıradan bir hal almıştı. Ölümüne karar verilen kişilere bir süre veriliyordu. Mesela deniyordu, “Ya bölgeyi terk et ya da bir hafta içinde öleceksin.” Bu süreçte ben de gazeteci olarak çalışıyorum ve Özgür Gündem Mardin Temsilcisiyim.
Ve yirmi yıl sonra yine toplumsal olaylar…Son bir yıldır bölgenin bir çok yerinde HDP ve HÜDAPAR arasında kavgalar ve saldırılar oluyor. Her iki taraftan çok insan yaşamını yitirdi bu süre zarfında. 7-8-9 Ekim tarihlerinde yaşanan olaylardan sonra Hizbullah Cemaati Basın Bürosu ismiyle bir basın açıklaması yayınlandı. Basın açıklamasında “Biz saldırmayacağız ama üzerimize gelinirse misliyle karşılık verilecektir.” deniliyordu. İşte bu basın açıklamasından sonra bir panik havası esti toplumda, acaba 1990’lı yıllarına mı döneceğiz diye.
Ben kendi adıma diyeyim, bu yıllara dönmek mümkün değil. Her süreç bir defa yaşanır, zira koşullar değişir. Olaylar arasında şekli benzerlik olsa da, temelde her şey değişmiştir. Halk olarak da Kürtler, artık böyle bir sürece prim vermeyeceği gibi kimse bunu kaldıramaz da. Neden mi?
1- PKK Lideri Abdullah Öcalan artık Türkiye’de ve her beyanında barıştan bahsetmektedir. Toplumsal olayların kızıştığı her dönemde devreye girerek siyasi tıkanıklıkların aşılmasında kilit rol oynuyor. Zira kendisi artık ağırlıklı olarak sivil siyaset yapıyor.
2- Hizbullah tabanı üzerinde sivil siyaset yapan bir HÜDAPAR vardır artık ve bu partinin yetkilileri her defasında 2002 yılında aldıkları bir kararla şiddete son verdiklerini deklare etmektedir. Bu parti de sivil siyasetin “nimet”ini tatmaya başladı, alanlara indi, basın açıklamaları yaptı, mitingler düzenledi vs… Bunlar, Kürt coğrafyasında tesis etmek istediğimiz barış için kıymetlidir.
3- Barışı gerçekten isteyen bir halk vardır ve halk sivil toplum örgütleri şeklinde örgütlenmiştir. Neredeyse örgütünü, derneğini kurmayan bir kesim kalmadı; hatta bir birey aynı anda 4-5 STÖ’ye üye olabilmektedir. Bu anlamda giderek güçlenen bir sosyal zemin vardır ve bu zemin, eski siyaset ve siyasetçi tipini değiştirmiştir.
4- Sivil siyasette adeta pişmiş, deneyim sahibi bir HDP vardır. HDP yoğunluğuyla, mücadelesiyle sivil siyaset için büyük bedeller ödeyerek var olagelmiştir, bundan önceki BDP; DTP…gibi öncülleriyle. Kuşkusuz Ortadoğu’da ve Türkiye’de barışın ve özgürlüğün gelişimi için HDP aslında rolünü oynamasına fırsat verilirse, bir teminattır. Siyaseten en önemli kıymet budur bence.
Bu gibi argümanları geliştirmek ve çoğaltmak mümkündür.
Yeni Demokratik Eylem Biçimleri Geliştirilmelidir
Bu çerçeveden bakılırsa, 1990’lardaki gibi artık sokaklarda kimse kimseyi vuracak zemin bulamayacaktır. Zaten bu son süreçte yaşananlara DUR! denildi, denmek zorunda kalındı. Sokaklara çağrılan gençlerin pervasızca yapılan eylemlere ikinci ve üçüncü gün halktan tepki geldi için için. Eylemlerin ilk günü halk desteği vardı olası Kobanê Katliamı vesilesiyle ancak sonraki günlerde yakıp yıkmalar halkta nahoşluk yarattı. Bunu gözlemledik ve halk akşamları eylemlerle gönül bağını ortaya koymak için ışık açma-kapama ve tencere çalarak demokratik tepkisini gösterdi ve bununla dayanışma ortaya koydu, diyebilirim.
Halktaki nahoşluk çok geçmeden bölgedeki STÖ’ler üzerinde etkisini gösterdi. Öyle anlaşılıyor ki, bazı STÖ’ler HDP ile HÜDAPAR arasında bir nevi arabuluculuk yaparak görüşmeler yapıyorlar. Umarız ve dileriz bundan barış galebe çalacak. Dün DTK Eşbaşkanı, deneyimli Kürt Siyasetçi Sayın Hatip Dicle, konuk olduğu bir televizyon programında şunları demişti.
“Temin ederim ki, ben bir üst düzey KCK’lı ile görüştüm. KCK olarak HÜDAPAR’a yönelik merkezi bir politikalarının olmadığını söyledi.”
Konuyla ilgili olarak KCK’nın bulunduğu ve geldiği bu nokta önemli ve barışa hizmet edecektir. Her zaman demokrasilerde sandığa inanmak ve güvenmek gerekir. Halkın iradesi sandıkta tecelli eder. Kürt siyasetinde iktidar uğruna rakibini sandık dışı yöntemlerle bertaraf etmeye çalışmak başta Kürt halkı olmak üzere hiç kimseye fayda getirmez. Halk en fazla çalışana ve dürüst olana teveccüh eder.
Son söz olarak çığırından çıkan son olayların faturasını HDP Eşbaşkanı Sayın Demirtaş’a çıkarılması etik değildir. Zira çok iyi biliyoruz ki bu cenahta alınan karar kurumsaldır. Başka bir ifadeyle herkesin imzası bunun altında vardır. Zaten basın açıklamasının altında HDP/MY ibaresi vardı. Ama tebliği, parti başkanı sıfatıyla Sayın Demirtaş okumuştur.
Burada çıkarılması gereken ders şu:
Bir eylem ortaya koyarken, eylemin sınırı ve süresi belirlenmelidir. Bir diğer nokta ise yeni tarz demokratik tepki biçimlerini geliştirilmelidir. Daha açık bir ifadeyle hala HDP’nin dayandığı gençlik illegal eylem ortaya koyma eğiliminde, halbuki parti yasal ve demokratik eylem geliştirme tarzını benimsemelidir. Örneğin yüzü kapalı gençler, HDP’li yöneticileri kamuoyu karşısında zor durumda bırakmaktadır. Son yıllarda yaşanan sıkıntılar buradan kaynaklanmaktadır.