Kürt Sorununa Sosyolojik Açıdan Bakmak

KÖŞE YAZISI

        Sosyoloji; İnsanın yaşama  davranışlarını, toplum içerisindeki hal ve hareketlerini, insan ve toplum arasındaki ilişkilerini, olumlu-olumsuz her açıdan inceleyen bilim dalıdır. Toplumların gelişim, değişim ve işleyişini inceleyen sosyal bir bilim dalıdır. İnsan ve toplumun bu geniş hareketlerini konu alan sosyoloji bilimi ile uğraşanlara da Sosyolog denir.   

      Bilindiği gibi uzun zamandır bu topraklarda Kürt sorunu diye bir sorunla karşı karşıyayız. Şimdiye kadar gelip geçmiş hükümetler ve idareciler sadece olaya siyasi ve ekonomik olarak bakmışlardır.

      1.Bazı yöneticiler bölge ekonomik olarak geri kalmıştır, ekonomik yatırımlar yapılması gerekir demişlerdir. Nitekim bu şekilde düşünenler zaman zaman ekonomik paketler ve yatırımlar ile ilgili yasal düzenlemeler yapmışlardır.

       Ancak  bu ekonomik paketlerden yatırımcılar yeteri memnuniyet duymamışlar ve istenilen seviyede  yatırım yapmamışlardır.

       Bu ekonomik tedbirlere rağmen olayların azalması şöyle dursun şiddet daha da artmış ve olaylar gittikçe daha geniş bir tabana yayılmıştır.

     2.Olaylara siyasi açıdan bakanlar ise, kimisi milliyetçilik duygusuyla olaylara yaklaşmış ve sorunun askeri ve polisiye tedbirlerle bastırılmasına çalışılmıştır. En tehlikeli olan bu durum ise Milyarlarca TL.nin heba olmasına ve binlerce genç evladın hayatına mal olmuştur. Bu düşünce ve uygulamalar da olayları azaltmadı, tersine bölgede tepkinin tabana yayılmasına neden oldu. (örneğin sivil ittiatsızlıklar gibi…..)

       3.Olaya hukuki açıdan bakanlar ise, (ki, bana göre doğru olan buydu) demokrasi çerçevesinde insan hakları ve demokrasinin gelişmesi konusunda çalışmalar ve bazı söylemler ise ya icraata geçmedi veya bu konuları dile getirenler susturuldu. (U.Mumcu…..vs. gibi)

       Peki o zaman ne yapmamız gerekir veya bu konuda yapılacak bir şey yok mu ?

       Tabiî ki sorular çoğaltılabilir ve değişik çözüm önerileri de olabilir.

       Bana göre ortada hukuki ve demokrasi bakımından sorun var, Ama diğer önemli bir husus da olaya Sosyal açıdan bakma gereğini duymamış olmamızdır. Bu da Sosyal bilimcilerin görevidir.

      Milyarlarca TL.nin heba olmasının yanında binlerce genç insanın hayatına mal olan bu sosyal olayın, Sosyal bilimcilerin bu hususa kafa yormamaları (ki, az sayıda kişiler hariç sayarsak) büyük bir eksiklik ve ihmaldir. Bu olay sosyal bilimcilerin görevidir. Vicdan sahibi sosyologların bu sorumluluktan uzak durmaları düşünülemez.

        Ocak 2013 tarihinden beri (yaklaşık 15 aydır) ne Silahlı Kuvvetler ve ne de PKK gerilaları tarafından bir kurşunun sıkılmaması ve hiçbir genç evladının hayatını kaybetmemiş olması sevindiricidir.

      Başlatılan barış sürecinin devamlılığı çok önemlidir. Demokrasinin işletilmesi, hukuk alanında atılacak olumlu adımlar, yöneticilerin cesurca karar almaları tüm bölge halkının özlemle beklentisidir.

     Bu süreçte, sosyal bilimcilerin de tarihi gerçekleri tarafsız bir şekilde ortaya koymaları gerekir. 90 yıldır halka sadece resmi tarih okutuldu ve gösterildi. Binlerce yıldır yaşanan gerçek tarih saklandı. Türk-Kürt halklarının birbirine karşı olan ittifakları ve saygısı anlatılmadı. Sadece bir tarafın üstünlüğü ve diğer tarafın ise ittiatkâr olması istendi.

       Bu gün mevcut iktidarın zaman zaman demokratikleşme konusunda attığı adımlar sevindiricidir. Ancak olaylara siyasi olarak bakan Türk kökenli vatandaşlarımız iktidarı ülkeyi bölmekle suçlarken, Kürt kökenli vatandaşların ise alınan kararların yetersizliğinden şikayet etmektedirler.

      Ülkeyi idare edenler başta olmak üzere, Sosyologlar, tarihçiler, Türkler, Kürtler ve daha doğrusu 76 milyon insan gelin birlikte, hak – hukuk dairesinde ve eşit haklara saygılı, diğerini ötekileştirmeden bu barış ortamının devamlılığı için çalışalım.

       Evet dostlar ! Hepimiz bir gemide yaşıyoruz. Genimin su alması halinde hepimizin zarar göreceğini unutmayalım.