Kürt Siyasi Hareketine Genel Bakış

Klasik zamanlarda ‘Sömürge Ulus’ teziyle Kürtlere bakıldığında hemen akla ‘Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi’ kavramı akla gelirdi. Heterojen olmakla beraber bugün Türkiye’de özellikle PKK öncülüğünde başlayan ve gelişen silahlı mücadeleyle ‘ulusal kurtuluş hareketi’ tezi uzun süre varlığını korudu. Zira PKK’nin bu anlamda temel savı ‘Bağımsız Birleşik Sosyalist Kürdistan’ idi ve örgüt partileşme stratejisine bu savı dokudu, işledi.
PKK öncülüğünde başlayan süreç giderek kitleselleşti ve Kürtler arasında taban buldu. Bundan cesaret alan PKK, kendi dışındaki Kürt siyasi anlayışlarını reformist ve ‘korkalıkla’ suçladı. PKK’nın bu yaklaşımını benimseyen halkın büyük bir kesimi, giderek bütün Kürt örgütlere ve liderlerine benzer suçlamalarla söylem düzeyinde dil uzattı, yakıştırmalarda bulundu. Öyleki bu söylem sınır ötesi bir hal aldı. Kürdistan’ın diğer parçalarında da ve Kürt ‘diasporası’nda da aynı yaklaşımlar geliştirildi ve hatta dünyada meşru olarak tanınan Mesut Barzani ve Celal Talabani de bundan payını aldı. Hali hazırda bu söylemin yaratmış olduğu algı PKK siyasetini benimseyen Kürtler arasında hala varlığını korumaktadır.
Gelinen noktada Türkiye’de Kürt siyasi hareketi şu manzarayı ortaya koymaktadır:
Bir defa yekpare bir ulusal kurtuluş kavramından söz etmek çok zor. Zira bölünmüş bir siyasi yelpazeden söz edebiliriz öncelikli olarak. Abdullah Öcalan’ın HDP Projesiyle başka bir deyişle ‘Türkiyelileşme’ stratejisiyle PKK 7 Haziran seçimlerine hazırlanmaktadır. Bu eksene bakıldığında rahatlıkla görülüyor ki ulusal kurtuluş hareketinin esamesi bile artık okunmamaktadır.
HDP dışında kalan Hak-Par, PAK, PDK, KDP gibi partiler yeniden kurularak “Kürdistan ve ulus-devlet” teziyle örgütlenme çalışmalarını sürdürürken diğer yandan Kürtler arasında bir türlü sağlanamamış ‘BİRLİK’ için kimi zaman ulusal bir kongrenin toplanmasının gündeme gelmesiyle çalışmalar yoğunluk kazanmaktadır. Ancak hali hazırda bundan herhangi bir netice alınmış değil.
Genel olarak bakıldığında Kürt islami kesimde de çok fazla örgütlenme çalışmalarını göremiyoruz. Ancak Hizbullah cemaatinin potansiyeli üzerinde legal olarak örgütlenmiş Hüdapar var. Hüdapar, 7 Haziran seçimlerine bağımsız adaylarla giriyor.
İki yıldır devam eden Kürt sorununa barışçıl çözüm sürecinin de etkisiyle iktidar cephesinde ciddi manada bir Kürt potansiyeli siyaset yapmakta ve bu potansiyel parlamentoya milletvekili göndermektedir. Gerek iktidar gerekse HDP kurmayları yaptıkları açıklamalarla seçim sonrasında Barış Sürecinin devam edeceği yönünde…
Kısaca Kürt siyasi hareketinin genel manzarası Türkiye’de böyle. Bir bütün olarak Kürdistan coğrafyasına bakıldığında da benzer manzarayı görebiliyoruz. Güney Kürdistan parçasında kurulmuş olan Federal Kürdistan hali hazırda dünyaca tanınmış bir meşruiyete sahip ve Kürt halkının hanesine olumlu olarak yazılan bir statüyü ifade etmektedir. Bunun haricinde siyasi nitelik açısından bakıldığında homojen olarak Kürt ulusal kurtuluş hareketinden artık söz edemeyiz. Çok heterojen ve farklılaşmış bir toplumsal ve siyasal Kürt gerçeği karşımızda.
Dünden bugüne Kürt sorununun çözümü ve halkın kendi kaderini tayin etme hakkının kullanması için Kürtler genel olarak bağımsız devlet, Federasyon, Özerklik gibi taleplerle örgütlendiler. PKK daha sonra Demokratik Özerklik ve Kanton modellerini de talep olarak ortaya attı.
Kürdistan tezini savunan ve işleyen Kürt partileri henüz potansiyel olarak çok zayıf durumdadır. Mevcut yapılarıyla Kürt halkının kaderinin belirlenmesinde etkili ve yetkili değildir ne yazık ki.
Kitleselleşme mücadelesi HDP ile iktidar partisi cenahında siyaset yapan Kürtler arasında devam etmektedir. Bu mücadele doğal ve demokratik yöntemlerle olmalı ve temennimiz da budur.
İktidar partisi cephesinde siyaset yapanları HDP tarafından ağır suçlamalara maruz kalmaktadır. HDP kurmayları ve tabanı böyle bir yaklaşım içerisinde. İktidar cephesinde siyaset yapan Kürtler ise HDP’yi laik-Kemalist sol ile iş birliği ve fikir birliği içerisinde olmakla suçlamaktadır. Yüzyıldır bu zihniyetin Kürtlere ve diğer ezilenlere büyük zulümler ettiğini düşünmektedir. HDP’nin bunu hali hazırda örttüğünü ve Kürt sorununa barışçıl çözümün öncüsü olan iktidarı sadece suçlamakla doğruyu göremediğini belirtmektedir. Zira Kürt halkına yapılan zulmü sadece son on yıla sığdırmak Tarihbiliminin kesintisizlik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Bize göre, bütün bunlar seçim öncesi söylemlerdir ve şu aşamada bütün siyasi partiler seçmeni psikolojik açıdan etkilemeye ve kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.
Asıl önemli olan 7 Haziran sonrası TBMM’de oluşacak olan tablo. Yeni anayası ve başkanlık sistemini programına almış mevcut iktidar partisi ya diğer muhalefet partilerle uzlaşacak ve Türkiye’de birlikte bir sistem değişikliği gerçekleştirecektir. İlk seçenek budur.
Diğer seçenek ise mevcut iktidarın değişikliği ile olası yeni bir koalisyon hükümeti kurulacak ve yüz elli yıldır uygulanmakta olan parlamenter sisteme devam denilecektir.
Genel olarak her iki seçenek de halkın iradesinin sonucu olacaktır. Toplumumuzun huzuru için hayırlısı olan neyse o olsun diyoruz. Saygıyla…