Kürt Köylüsünün DEDAŞ İsyanı

KÖŞE YAZISI

Son birkaç yıldır Kürdistan coğrafyasında köylüler kendilerine reva görülen zulme karşı baş kaldırıyor. Bu, Kürt köylülerin ilk isyanları değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca, hatta Osmanlı Devleti döneminde de, bu anlamda isyanlar ola gelmiştir. Hatta Osmanlı Devleti’nin tımar sisteminin bozulmasıyla beraber köylüler isyan etmişlerdir, ağır vergiler ve haksız uygulamalar karşısında. Buna en iyi örnek Celali İsyanları gösterilebilir. Vurgulama istediğimiz aslında bu noktada sadece Mezopotamya’da değil Anadolu’da da sistemin uyguladığı zulme karşı Köylüler isyan etmişlerdir.

Dünyada başka devletlerde de devletlerin uyguladıkları zulme karşı çıkış noktası Köyler ve köylüler olmuştur. Fransa Devrimi (1789) öncesi sömürüye ve zulme karşı köylüler isyan etmişlerdir. Zulüm diyoruz çünkü ihtilalın ardından eşitlik, özgürlük gibi insanlık değerleri ortaya çıkmış ve değerler giderek genel kabul görmüş, evrensel bir hal almıştır. Yine Meksika'da Zapata Önderliğinde  bir köylü ayaklanması gerçekleşmiş ve getirdiği yeni rejim diğerlerinden daha çok halka dayalı bir yönetim kurmuştu. Başka bir örnek Çin’den. Ayaklanmanın önderi Hong Xiuquan adlı yoksul bir köylüydü. Hıristiyanlık öğretilerinden esinlenmiş yeni bir dinle ortaya çıkarak İsa'nın kardeşi ve Tanrı'nın oğlu olduğunu, Çin'e reformlar yapmak üzere gönderildiğini öne süren Hong'un yakın arkadaşlarından Feng Yunshan, onun düşünceleri doğrultusunda, özellikle Guangxi'nin yoksul köylülerine dayanarak Bai Shangdi Hui (Tanrıya Tapanlar Birliği) adlı dinsel bir topluluk kurdu. Feng ile Bai Shangdi Hui'e 1847'de katılan Hong, üç yıl sonra yandaşlarını harekete geçirerek bir ayaklanma başlattılar. 1 Ocak 1851'de Tanrısal Büyük Barış Krallığı'nı (Taiping Tianguo) kurduğunu ilan eden Hong, Tanrısal Kral (Tianwang) unvanını aldı.

Yeni dinin mülkiyette ortaklık sloganı, açlıktan kırılan birçok köylü, işçi ve madenciyi hareketin saflarına çekti. Çin'i yöneten yabancı kökenli Qing hanedanına karşı yürütülen propaganda da ayaklanmanın yayılmasında çok etkili oldu. Böylece başlangıçta birkaç bin kişilik düzensiz çetelerle sınırlı olan Taiping kuvvetleri, 1 milyon dolayında disiplinli ve fanatik askerden oluşan erkek ve kadın askerler biçiminde örgütlenmiş bir orduya dönüştü.

Dünyada durumlar böyle iken zulme ve sömürüye karşı köylüler Anadolu ve Mezopotamya’da da ayaklanmaktadır. Bu konuda birkaç çarpıcı örnek vermek gerekirse…

BABAİ AYAKLANMASI

Babai ayaklanması Anadolu Selçuklu Devleti tarihinde meydana gelen en büyük toplumsal halk  ayaklanmasıdır. Babailik toplumsal halk hareketi, Babek ve KarmatiMazdek Komünizmi ihtilalci geleneğinin Anadolu’daki Yansımasıdır. Babai ayaklanması feodal zorbalığa karşı yoksul Türkmen halkları ve Kürt,hıristiyan halklarının baş kaldırısıdır. Babai ayaklanması dinsel öze dayandırılmak istensede, gerçekte halkların sınıfsal baş kaldırısı olarak görüle bilir.

            CELALİ  İSYANLARI

   16. VE 17. Yüz Yılları arasın da  Osmanlı Devleti Toplumsal Ekonomik yapısının bozulması sonucunda Anadolu’nun tümünde meydana  gelen ayaklanmaların tümüne birden Celali isyanları adı verilmektedir. Celali adı Anadolu’da Yozgat dolaylarında Şeyh Celal adında bir Alevi dervişinin Osmanlıya karşı ayaklanmasıyla ilk isyan başlamış oldu. Şeyh Celalin isyanı ayaklanma yılı içerisinde Osmanlı despotizmi ordusu tarafından bastırıldıysa da  ondan sonraki tüm isyanlara Celali adı veridi.

16. Yüz yılı ortalarına doğru Anadolu’da toplumsal ekonomik bunalım yaşanmaya başladı. Bu toplumsal bunalım özünde ekonomiktir. Bu dönemde dünyada bir takım değişiklerin yaşanması toplumsal ekonomik bunalımı körükledi.  Anadolu Ak Deniz boylarından geçen Dünya ticaret yolu kaşifler sonucunda yön değiştirerek Anadolu’nun dışında kaldı. Devlet gelirinin büyük bir kısmını bu ticaret yolunun değişmesiyle kayba uğradı. Bunun dışında Osmanlı Devleti gelirlerinin en büyüğünü başta Avrupa olmak  üzere çeşitli ülkelere fetihler düzenleyerek, girdiği ülkeyi talan ederek elde ettiği ganimetlerle sağlıyordu. 16. yüz Yılla birlikte Avrupa ülkelerinin ekonomik ve askeri olarak güçlenmesi sonucu Avrupa ülkelerine fetihler düzenleyemez oldu. Hem Dünya ticaret yolundan elde ettiği hem de fetihlerden elde etiği büyük ekonomik gelir kaybı sonucunda Osmanlı devlet hazinesi boşalmaya başladı. Osmanlı padişahı ve saray adamlarının savurgan giderlerine hazine gelirleri yetmez oldu.  Padişah saray giderlerinin karşılanması ve hazineni eski haline gelmesi için başta toprak vergileri olmak üzere bil umum vergileri aşırı bir şekilde artırmaya başladı. Bu vergi artışları yetmiyormuş gibi birde yerel feodal beylerin ve yerel devlet adamlarının keyfi vergilendirmesi sonucu başta yoksul köylüler olmak üzere toplumun bütün kesimi bu vergilendirmeden payını alarak huzurunun bozulmasına sebep oldu.

 

            BABA ZÜNİN AYAKLANMASI 1525-1527

 

            Baba zünin ayaklanması, Osmanlının ağır vergilendirmesi , baskı ve zulmüne karşı Bozok (Yozgat) dolaylarında 1525 yılın da başlayan büyük bir halk ayaklanmasıdır. Tokat, Sivas, Amasya, Maraş,  Adana , Tarsus  ve İçel yörelerini de içine alan bir ayaklanmadır.

Çoğunluğunu  alevi  Türkmenlerin oluşturduğu toprağından, çiftinden, sabanından olmuş yoksul köylülerin, dirliklerinden olmuş bazı kesimlerinde  katıldığı bir ayaklanmadır. Osmanlı’nın alevi Türkmenleri Sünnileştirme politikasının uygulandığı bir dönemdir. Alevi Türkmenlerin din dışı sapık bir anlayış olarak görülmesi, bir bütün olarak alevi halkın horlanması, baskı ve zulme tabi tutulması,alevi dedelerinin sakallarının kesilmesi bardağı taşıran son damla olarak görüldü. Esas olarak vergilendirilmelerin keyfi bir şekilde artırılarak yoksul Türkmen köylüleri üzerinde dayanılmaz bir hal alması, Osmanlı yerel beylerinin ve vergi toplayıcılarının yoksul halk üzerindeki baskı ve zulmü ayaklanmanın esas nedenini oluşturmaktadır.

DEDAŞ’IN UYGULAMALARI KÖYLÜYÜ İSYAN ETTİRDİ

‘Modern’ cumhuriyetin kurulmasıyla beraber köylünün durumunda şekli iyileştirmeler söz konusu olsa bile özünde fazla değişen bir şey yok. Atatürk’ün dediği “Köylü milletin efendisidir” sözü pratikte pek bir anlama sahip değildir. Aslında köylü her tarafından kuşatılmış ‘Çağdaş Köle’ durumuna getirilmiştir.

Ekomomik anlamda köylü en ağır yükün altında. Yaptığı masraf ürettiği ürünün satışından elde edilen gelir  birbirini dengeleyemiyor. Gün be gün köylünün, çiftçinin durumu kötüye gitmektedir.  Son bir yılda DEDAŞ (Elektrik Dağıtım Şirketi) adlı kurumunun çok abartılı uygulaması, çiftçiye yazdığı yüz milyarlarca para cezaları aslında durumu biraz özetlemektedir. Çiftçiler yazılan bu ağır cezaları ödeyemeyince ilgili kurum elektrik vermeme yoluna gitti. Bu uygulama ile DEDAŞ günde 7-8 saat elektrik kesintisi yaptı/yapmaya devam ediyor. Bu uygulama elektrikle sulu tarım yapan çiftçiyi zora soktuğu gibi deyim yerindeyse isyan ettirdi.

Öte yandan hükümet ve devlet yetkilileri bu manzaraya seyirci kalmaya devam etmektedir. Köylüler ise demokratik yolları ve tepkileri ortaya koyarak yapılan uygulamaya karşı çıkmaktadır. Defalarca yapılan görüşmelerden netice almayan çiftçiler, çareyi tarihi ve uluslar arası akar trafiğe açık olan İpekyolu’nu traktor kullanarak, oturma eylemi yaparak trafiğe kapatmaktadır. Çiftçilerin bu tepkisi başta Mardin olmak üzere Urfa ve Diyarbakır’da ortaya konulmaktadır. Bu eylem biçimiyle çiftçiler ile asker ve polis karşı karşıya gelmektedir. Yolun trafiğe açılması için çiftçilere biber gazı ile müdahale etmektedir. Yolun trafiğe açılması için çiftçilerle konuşan bir binbaşı ‘Korkarım bu işten bir pislik çıkar eğer çözüm bulunmazsa’ demesi ilginç değil mi? Zira son müdahalede bir çiftçi kapsülün isabet etmesi sonucu yaralanmıştı.  

Öz itibariyle diyebiliriz ki sadece konuyla ilgili olarak iyileştirmeler yapılmasını talep eden çiftçilerin eylemi ve talepleri demokratiktir. Ama bu böyle devam ederse eylemlere tepkilere siyasi maya karışabilir! Bizden söylenmesi…saygıyla