Kürdistan Sorunu ve Birlikte Yaşama

KÖŞE YAZISI


Kürt sorunu veya Kürdistan Sorunu ne denirse densin Kürt halkının bir devlet teşekkülüne sahip olma da olmama sorunudur. Vatan olarak Kürtlerin üzerinde yaşadıkları bir coğrafya vardır ve buna Kürdistan denmiştir. 1925’lere gelindiğinde Kürdistan coğrafyası İran, Türkiye, Irak, Suriye ve bir kısmının da dönemin Sovyetler Birliği sınırlarının dahilinde kalmasıyla emperyalist güçler tarafından parçalanmış ve paylaştırılmıştır. Hal böyle bu sorun Ortadoğu’nun en büyük sorunu haline gelmiştir bir asırdır. Bu çerçevede Kürdistan sorunu sadece Kürtleri ilgilendirmemiştir. Aynı zamanda komşu milletler olan Arapları, Türkleri ve Farsları da çok yakından ilgilendirmektedir. Halen kanayan yara olan bu sorun adı geçen milletler için de çözümü aciliyet oluşturmaktadır.

Yirminci asır boyunca ve halen hak talebiyle örgütlenip mücadele eden Kürtler, kendi sorunlarını bir nebze de olsa hem dünya gündemine hem de paylaştırılmış ülkelerinin gündemine taşımayı başarmış gibi. Gelinen son noktada Türkiye, İran, Irak ve Suriye hükümetleri bu sorunla adeta oturup kalkar hale gelmiştir. Büyük bedellerle bu noktaya gelmekle beraber Kürtler açısından kazanımdır.

Geçen yüzyıla bakıldığında Güney Kürdistan merkezli KDP ve YNK gibi partilerinin başat önderliğiyle hali hazırda Bölgesel Kürdistan Hükümeti adı altında bir statüden söz edilir. Bugünlerde ise bu statünün başkanlığını yapan Mesut Barzani, Bağımsız Kürdistan’ı gündemine almıştır. Tabii bu Kürtler arasında bir heyecan, bir sevinç yaratmıştır. Kürtler, her zaman ve bugün de olduğu gibi bağımsız bir devlet teşekkülüne  sempati ile bakmıştır.

Türkiye merkezli ve giderek tüm parçalara sirayet eden –aslında dünyadaki tüm Kürtleri etkilemiştir, desek abartı olmaz- PKK öncülüğündeki bağımsızlık talepli silahlı mücadelenin temeli 1978’lerde atıldı. Dönem dönem duraklayan ‘tek yanlı ateşkeslerle’ formatlanan, halen dağlarda muhafaza ettikleri ve yeni katılımları kabul ettikleri bu mücadele devam ederken son bir yılı aşkındır Türkiye devletiyle liderleri Abdullah Öcalan’la sürdürdüğü müzakere süreciyle bir ‘barış’ evresine geçeceğe benziyor.

İşte can alıcı sorun da bu noktadan başlıyor. Abdullah Öcalan’ın özellikle İmralı Süreciyle geliştirdiği ‘birlikte yaşama’ formülünü son süreçte Türkiyelileşme kavramıyla HDP (Halkların Demokratik Partisi) şahsında somutluk kazandı. Şimdi bu proje bütün Kürtlerin güzel hayali olan Bağımsız Kürdistan ile çelişmektedir. Ben de bütün halkların birlikte demokratik ve medeni sınırlar dahilinde yaşamalarından yanayım; ama bu ruh halim, Kürtlerin bilinçaltındaki gerçeği karşısında herhangi bir anlamı ifade edememektedir.

 Bir önceki yazımda kısaca dünden bugüne bir tarihi panorama yapmaya çalıştım. Fakat Değerli arkadaşım akademisyen Eyyüp Ay duyarlılık göstererek, kendi açıdan itiraz etti ve Türkler, Araplar ve Farslarla birlikte yaşama paradigmasından yana formülünün daha doğru olduğunu bildirdi . Hatta sanki bu işe kafa yoran bizler, ayrılmayı körüklüyormuşuz gibi bir kanı yarattı. Evet Abdullah Öcalan, birlikte yaşamı formüllerini geliştiriyor ancak taban veya halk böyle düşünmüyor. Bağımsız Kürdistan adına dağa çıkıldığı tartışmaları yapılmakta ve bu giderek sesli hale gelmektedir. Dünyada nüfusu 30-40 milyon arasında değişen bir halkın devlet kurma talebini reddetmek, buna karşı çıkmak hakça bir duruş olur mu?

Haydi diyelim ki, Türkiye’deki Kürtleri  birlikte yaşamadan yana ikna ettik. Pekiyi diğer parçalardaki Kürtler bağımsız yaşama giden yolda statülerini ilan etse Türkiye’deki Kürtler etkilenmez mi? Rojava’daki Kürtlerin statülerinin uluslararası meşruiyeti kazanması an meselesi gibi…Dünyada ve tarihte bunun örnekleri vardır. Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam birleşmedi mi? Hatta Almanlar bile en nihayetinde birleşti ve tek bir devlet haline geldi. Vurgulamak istediğim olası bir parçadaki Kürdistan’ın bağımsızlığı diğer parçalarda yaşayan Kürtleri etkiler ve zamanla doğal yollarla olsa bile birleşme eğilimi baş gösterecektir.  O zaman yaklaşımımız ne olacak? Birleşme yolunda adım atan bir halkın üzerine hangi metodlar uygulanmak istenecektir?

Bana göre Türkiye cumhuriyeti devleti, halkların birlikte yaşama fırsatını kaçırdı ve bunun imkanlarını yok etti. Eğer cumhuriyetin kuruluş yıllarında başta anlaştıkları gibi- hatta farz edelim bir anlaşma da yok- demokratik davranılsaydı, halkların kendilerini ifade etme ve kültür ve dillerini demokratik yöntemlerle geliştirmelerine olanak tanınsaydı belki bugün PKK de olmayacaktı, bunca insanımızın kanı da akmayacaktı. Birlikte yaşama doğal ve demokratik akışına sert setler çekildi tekçi zihniyet ve uygulanan politikalarla. İş bu noktaya geldi. Madem Bağımsız Kürdistan fikrinden vazgeçmiş PKK ve kurmayları art arda bu yönde açıklamalar yapıyor. O zaman şu soruyu hakkımız doğar:

Madem birlikte yaşamadan yanayız niye hala dağda militanlar var ve niye hala dağa gençler kabul ediliyor. Türkiye devleti önceki dönemlere nazaran demokratik  bir çok hakkı Kürtlere tanımış durumda. PKK lideri Abdullah Öcalan bir çağrı yapmalı ve silahlı PKK’liler dağdan inmeli o zaman. Zira Türkiyelileşme için şartlar dünden daha elverişli durumda.

Bugün devletler arasında sınırlar yapay hale gelmiş durumda. İyi de dünyada hala devletler güçlü ordularla sınırlarını koruyorlar ve yeni yeni devletler kuruluyor. Bunun son halkası Kosova oldu. Başta ABD olmak üzere bütün dünya Kosova’yı tanıdı 24 saat geçmeden. Kürtler, bağımsız devlet talebini ortaya koyduğu zaman niye sınırlar yapaylaşıyor acaba? Kürtler de diyor ki gelin bütün devletleri fesh edelim halklar olarak yapay sınırları kaldıralım ve birlikte yaşayalım; aksi durumda benim de bağımsız devlet kurma hakkım hep saklı kalacaktır. Ben de devlet kurayım varsın sınırlar yapay olsun! Saygıyla