Kültürel Bir Gelenek Olarak Mardin’deki Mevlit Törenleri

Çok değil, daha
birkaç sene öncesine kadar ülkemizde çok şaşaalı ve bir o kadar da debdebeli
“Kutlu Doğum Haftası” etkinlikleri düzenlenir, bu etkinliklerin bir yerinde
olmak için insanlar ve kurumlar abartılı bir çaba içine girerlerdi. Bu hal bu
minval üzere bir süre devam ettikten sonra Fetö’nün hâin darbe girişimi vuku
bulmuş ve yetkililer Kutlu Doğum Haftası’nın fazlasıyla “Feto imajı”
barındırdığını fark etmiş olmalılar ki ilgili yönetmelikte değişikliğe gitme
ihtiyacı duydular. 2010 tarihli “Kutlu Doğum
Haftası ile Camiler ve Din Görevlileri Haftasını Kutlama Yönetmeliği”nde geçen
bütün “Kutlu Doğum Haftası” ifadeleri 2017’deki değişiklikle “Mevlid-i Nebi”
şeklinde düzeltildi. Üstelik daha önce miladi takvime göre belirlenmiş olan
malum haftanın tarihi de artık hicri takvime göre belirlenmiş oluyordu.
Mevlit Kandili ve Mevlid-i Nebi
haftasını yeni idrak ettiğimiz şu günlerde, Mardin’de düzenlenen mevlit
törenlerindeki zengin ritüeller üzerinden şehir dokusundaki çeşitliliğe bir de
bu açıdan işaret etmeye çalışacağız.
***
Peygamberimize
duyulan sevgiyi ifade etmek ve doğumunu kutlamak amacıyla düzenlenen mevlitler,
Müslüman toplumların din ve kültür yaşamlarında geniş bir yer edinmiş, geniş
halk kitlelerinin nezdinde önem atfedilen pek çok olay ve olgunun bir parçası
haline gelmiş. Mevlit geleneği, zaman içerisinde pek çok kültürel özellik de
kazanarak daha zengin ve geleneksel bir hale gelmiş. Bazı İslam âlimlerinin
mekruh, haram ve bid’at fetvalarına rağmen, geçmişte bazı devletlerce resmi bir
kutlamaya bile dönüştürülmüş.
Tarihte ilk resmi mevlit kutlamaları Fatimiler tarafından
düzenlenmiş. Kutlamalar bir ara yasaklansa da Erbil atabeyi Muzafferüddin
Kökböri (1190-1233) zamanında tekrar kutlanmış. Osmanlılarda da önem atfedilen
mevlitler, resmi tören olarak III. Murad (1574-1595) döneminde kutlanmaya
başlanmış ve 1910’dan itibaren de resmi bayram olarak ilan edilmiş. Mevlit
bayramı kutlamalarına 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte son verilmiş.
***
Mardin’deki
mevlit törenleri, yerel özelliklere bağlı olarak ülkemizin diğer bölgelerindeki
mevlit törenlerden biraz farklılık gösterse de temel mantık büyük ölçüde örtüşür.
Çeşitli etnik, kültür ve inanç yapılarının bir arada yer aldığı kozmopolit bir
şehir olan Mardin’deki bu çeşitliliğe bağlı olarak mevlit törenlerinde Kürtçe,
Türkçe ve Arapça mevlit metinleri okunur. Şehirde yaşayan Kürtçe, Türkçe ve
Arapça ana dilli vatandaşların düzenledikleri mevlit merasimlerinde herkesin
kendi ana dilinde yazılmış mevlit metinlerini tercih ettiği, bu realiteye bağlı
olarak da daha çok Kürtçe mevlitlerin icra edildiği görülür.
Kürtçe
mevlit olarak Mela Huseynê Bateyî’nin “Mewlûdu’n-Nebî” ve Muhammed Emin
el-Hayderî’nin “Mewlûda Nebî” adlı mevlitleri okunmakta ise de Mardin’de
konuşulan Kürtçeyle kaleme alınmış olmasından ötürü Hayderî mevlidinin daha
fazla tercih edildiği gözlenir. Nusaybinli olan Hayderî, mevlidini 1975
senesinin mevlit kandilinde bir gecede kaleme almıştır. Merkez başta olmak
üzere şehrin diğer ilçelerinde yaşayan birbirinden farklı sosyo-kültürel
niteliklere sahip Arapça ana dilli vatandaşların mevlitlerinde istisnasız bir
şekilde İbn-i Hacer’in Arapça mevlidi okunmaktadır. Mısırlı bir âlim olan İbn-i
Hacer el-Heytemî’nin Arapça mevlidi sadece Mardin’de değil, bütün İslam
dünyasında tanınan ve sevilerek okunan bir eserdir.
Süleyman
Çelebi’nin Türkçe mevlidi de Mardin’deki mevlit törenlerinde rağbet görür. Yerli
halk tarafından fazla tercih edilmese de şehirdeki resmi kurumların çeşitli
vesilelerle düzenledikleri etkinliklerde icra edilir. 15 Temmuz şehitleri anma
programı, Mevlid-i Nebi haftası ve Mevlit Kandili gibi rutin olarak düzenlenen
programlarda gayet tabi Türkçe mevlit okunur.
***
Halk
İslam’ının kültürel bir ritüeline dönüşen mevlit törenlerinin doğumdan ölüme
kadar çok geniş bir yelpazedeki olay ve olgular vesilesiyle düzenlenebildiğini
söylemek yanlış olmayacaktır. Doğum, sünnet, ölüm/cenaze/taziye, düğün/evlilik,
askere uğurlama veya askerden dönüş gibi pek çok durum mevlit törenleri için
gerekçe oluşturur. Mevlit için öne çıkan gerekçelerden birisi de Allah’a karşı
şükür ifade etme arzusudur. Sevindirici bir olay sonrasında şükretmek için, ev,
araba, tarla gibi değerli mallar satın alınmasından dolayı şükretmek için ve
ayrıca bela, musibet ve çeşitli kötülüklerden emin olmak için de mevlit
okutulur. Bu sayılan olgulardan bir kısmı için mevlit okutulması neredeyse bir
mecburiyet hükmündedir. Örneğini ölünün ardından mevlit töreni yapılmazsa o
ölüye karşı bir kusur işlenmiş gibi düşünülür.
Mardin’de
çoğunlukla ev ortamında, yanı sıra camilerde veya çeşitli sosyal alanlarda da
düzenlenen mevlitlerin dini anlamda bir ibadet olup olmadığı ile ilgili öteden
beridir bir tartışma söz konusu. Bu konuda Mardin’deki ortalama algı “Mevlit,
yapısı ve icra usulleri bakımından İslamî çizgiler de barındıran, fakat sonuç
olarak geleneksel özellikleri ağır basan toplumsal bir merasimdir.”
şeklindedir. Niteliği ne olursa olsun Hz. Peygamberin hayatından bahsedildiği,
fasıl aralarında salavat getirildiği ve buna benzer dinî bazı ritüellerle
bezeli olduğu için mevlit törenleri, Mardin’de dini bir vecibe duygusu içinde
düzenlenir.
Kesin
çizgilerle belirlenmiş olmasa da mevlit törenlerinde uyulan belli başlı
ritüeller vardır. İlginç ritüellerden birisi teberrük tepsisidir. “Teberrük” denilen
çeşitli gıda numunelerinin küçük tabaklar içerisine konulduğu bu tepsi, mevlidi
okuyanın yanına bırakılır. Tepsiye konan yiyecek numunelerinin ne olacağı
konusunda bir kesinlik olmasa da genelde bulgur, şeker, pirinç, mercimek ve
tuzun yanı sıra gofret ve bisküvi gibi gıdalar seçilir. Bu katı yiyeceklerin
yanında su veya lezzo gibi bir meşrubat türü diğer gıdalara eşlik eder. Kimse
sebebini bilmese de teberrük tepsisinde yedi çeşit gıdanın bulunması gerektiğine
inanılır. Bu işlemden murâd edilen şey, haneye bereket sağlanması düşüncesidir.
Bundan dolayıdır ki mevlidin okunması sona erdikten sonra tepsinin üzerindeki
şal benzeri örtü kaldırılarak davete katılanların bu bereketten nasiplenmeleri
için tepsi, katılımcıların önünde tek tek gezdirilir ve tadılabilecek olan o gıdalardan
tatmaları sağlanır. Ardından tepsideki gıdalardan arta kalanlar alındığı yere
geri konulur; mesela şeker, şeker çuvalına, bulgur da bulgur çuvalına geri
konarak karıştırılır ve bereketlenmesi sağlanır. Bu inanış, bazı kimselerce o
derece ileri götürülür ki tepsiye konan gıdaların yanına ayrıca bir de para
veya para cüzdanı koyarlar ki cüzdandakiler de berekete kavuşsun.
Mevlidin
okunması sırasında dinleyiciler, genellikle abdestli olmaya özen gösterir,
mevlidi saygı ve huşu içerisinde dinlerler. Davetliler, fasıl aralarında
mevlidi okuyan kişiyle bir ağızdan salavat getirerek mevlide iştirak ederler.
Hz. Peygamberin cihana teşrif ettiği kısımlar okunurken, saygının bir
göstergesi olarak hep beraber ayağa kalkılarak eller namazdaki gibi bağlanır ve
o vaziyette bir süre beklenir. Mevlidin en sonunda ise duanın okunduğu kısımda
eller hep beraber semaya açılır, duaya iştirak edilir. En sonunda ise mevlit
okuyanın yönlendirmesiyle Fatiha okunur.
Aslında
mevlit, Hz. Peygamberin doğumunu anlatan metnin adıdır. Fakat bazı kesimler
için, mevlitten sonra misafire sunulan yemek o derece ön plana çıkmıştır ki
mevlit denince çoğu kişinin aklına okunan metinden çok yenilen yemekler gelir. İnsanlara
“Mevlit denince aklınıza ilk gelen şey nedir?” diye sorulacak olunsa, belki de
yarısından fazlası “yemek” veya “ikramlar” cevabını vereceklerdir. Mevlitte
ikram edilecek yemeğin ne olacağı konusunda, bazı farklılıklar olmakla beraber,
belli bir eğilimin oluştuğunu söylemek mümkündür. Bu konuda Kürtlerde hâkim
olan eğilim, bölgede “hamis” olarak adlandırılan bir tür et yahnisi veya üzeri
etle döşenmiş bulgur ve pirinç pilavıdır. Özellikle Mardin merkezde ikamet eden
Araplarda ikram olarak Süryanilerden alındığı düşünülen Mardin’e has tatlı bir
ekmek çeşidi olan “kiliçe”, kavurmalı pilav, et suyu ve diğer mahalli yemekler
verilir. Kimi mevlit sahipleri tarafından da şeker ve lokum gibi yiyeceklerin
paket yapılarak hediye edildiği de görülür.
Özellikle
Mardin’in ova kesiminde taziye mevlitlerinde yemek ikramına çok büyük önem
verilir. Verilen yemeklerin daha çok et ağırlıklı olduğu ve davetli sayısının çok
fazla olduğu göz önüne alınırsa, mevlit yemeklerinin davet sahipleri için çok
ciddi bir maddi külfete yol açtığı görülür. Oysa dinimizde cenazesi olan evin
yemeğini yemek şöyle dursun, o eve yemek yapılıp götürülmesi Peygamber âdâbındandır.
Taziyelerin günlerce sürdüğünü, her gün gelen yüzlerce misafire belki yüzlerce
kilo etin pişirildiğini hesap edecek olursak, ölüm acısı çeken eve bir de borç
harç acısı eklemek anlamına gelir bu. İslam’la da bağdaşmayan bu adeti
kaldırmak için yakın geçmişte sivil inisiyatifler tarafından birkaç teşebbüste
bulunulduysa da bu girişimler çok cılız ve sonuçsuz kaldı. Anlaşılan o ki hiç
kimse, şikayet etse bile bu adetin kaldırılması yolunda ilk adımı atan kişi
olmak istemedi. Zira cimrilikle suçlanıp dedikodu konusu olmak işten bile
değil.