Korucular ne taraf?

KÖŞE YAZISI

Bu yılın başından beri Arap ülkelerindeki kaos ve şiddet ortamının ne zaman Türkiye’ye geleceğini düşünürken bunun da ülkeyi teğet geçmesi tüm halkı sevindirdi. Tabii ki bunda terörle mücadelede azami özenin katkısı büyük ama bunun yanında doğu ve güney doğudaki değişimi göz ardı etmemek gerekir. Çünkü çeyrek asra yakın bir süredir PKK’ye karşı tutulan korucular tarafını değiştirdi. Artık eski gibi görünürde de olsa PKK’yi düşman olarak görmüyorlar.

Bunun birçok nedeni sayılabilir, ama bunların başında Kürdü Kürde kırdırtmak vardı ve çatışmalarda düşen korucular için Türk halkı meydanlarda toplanmıyordu. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de veya başka bir Anadolu şehrinde düşen bir korucu için havalı sloganlar atıp yürüyüş yapılmadı, çünkü tüm korucular yereldi ve zaten birbirlerini vuruyorlardı. Bundan Kürt olmayanın rahatsızlık duyması nadirdi.

Bu şartlar altında peşinen gözden çıkarılmış korucuların boş durması insanın tabiatına aykırıydı, onlar da kendilerini kurtarmanın yoluna baktılar. Bunun için çok kere devletin onlara verdiği silahı kullanmaktan çekinmediler. Son yıllarda adi suçlardan, yol kapatmaya hatta Ergenekon’a kadar birçok vakıada adları geçti. Mardin’nin Bilge köyü katliamında dahi devletin onlara vermiş olduğu silahı kullanmaktan çekinmediler.

Tabiki zaman onların aleyhine işliyordu, çünkü devlet artık onlara ihtiyaç duymuyor, çünkü birçok suça karışarak güvenirliliklerini kaybettiler. Devlet terörle mücadelede korucuların her zaman devlet tarafını tutmadığını artık biliyor. Daha evvel korucular ile BDP-KCK- PKK arasındaki ilişki münferit vakıalarla sınırlı iken veya gizlenirken artık buna dahi gerek duyulmamaya başlandı. Daha geçenlerde Cizre’de üç ay önce koruculuğu bırakan Meman aşireti BDP saflarında yer almaya karar verdi. Geçen hafta Tunceli’de öldürülen PKK’linin Mardin’in Göllü köyündeki taziyesine farklı köylerden birçok korucu katıldı. Bu yakınlaşma eğer koruculara ihtiyaç duyulmadığında veya suça karışan korucunun silahı zamanında alınsaydı gerçekleşmezdi.

Ama koruculuk sistemi işin başından sorunluydu ve koruculuğun daha kirlenmesi işin doğası gereğidir. Çünkü devlet korucuları köy muhbiri olarak kullandı ve halen kullanıyor. Zira köy halkı dışarıya kapalı, köye kimin girip kimin çıktığını jandarma takip etse de kimin ne konuştuğunu takip etmesi zor. Biri şikâyet veya ihbar etmedikçe güvenlik güçlerinin bundan haberdar olması zordur. İşte bunun da çözümünü köy korucularını muhbir olarak kullanmakta buluyor. Çünkü köy korucularının KÖY KORUCULARI YÖNETMELİĞİ’nin 9.maddesinin e fıkrasına göre görevleri şunlardır: “Köyde bulunan eski hükümlülerin, sabıkalı ya da şüphelilerin iş ve ilişkilerini araştırmak, asker ve yoklama kaçaklarını takip etmek, bunlar hakkında elde ettiği bilgileri muhtara veya jandarmaya bildirmek”.

Böyle bir ortamda koruculu köylerdeki seçim sandıkları da köylüden çok korucuların fikrini yansıtacak. Nihayetinde köylerdeki güvenlikten korucular sorumlu ve silah kimdeyse onun dediği olur. Başkorucu AKP demişse oylar AKP’ye, bağımsız demişse bağımsıza gider. Bu yüzden köy okuluna veya sağlık ocağına konulan bir sandık köylünün fikrini yansıtmaktan uzak.