Konağın Mülkiyetine Konan Kimdi?
HASTA ATLARI RENÇPERLERE SATANLAR KİM?
Sorunlar gübre yığını gibi 'biriktirerek' içten içe alevsiz yanarken ilerde sıkışarak daha da geniş patlama ve dağılmalara neden olacağının somut verileri gözlerimizin önünden öylesine kayması hem tuhaf hem de çok düşündürücü.
Derinden alevsiz yanan gübreyi Mardin'deki süvari
birliğinin hastalanmaya başlayan 'kadana'' denilen atlarının rençper
insanlara satılmasına başlandığı haftalarda çocuk sevincime diyecek
yokken,sorgulamaya başladığım andan itibaren de hep üzüntüye dönüştü
kurban edilen atların dereye yuvarlanışlarını.
Abdé Kendo,Beşir Çazmé,Beşir Broke ve şu anda
İstanbul'da ikamet eden H.Hüseyin'e 'hasta at' sattılar.Trajediyi
gören/duyan biz çocuklar yıllar sonra da olsa etkisini unutamadığımız
'kurbanlık dilsizlerin' yankılanan acı seslerinin 'vahşete
dönüşen'dereyi kim unutabilir ki;kaç Kamil amca,kaç Hüseyin ya da kaç
kurbanlık at?
Alınan her atın barındığı ahırdan çıkarılması bir
yana ''mağduriyetimin karşılığını alabilir miyim?'' diye hasta atları
baytardan rapor alarak valiye başvuruda bulunmak,ekmek teknesine tekrar
kavuşmanın gayreti ve sevinciydi.
İnfaz günü için belediyece görevlendirilen zabıta
mangasının atış mahallinde zavallıların neleri yaşayacaklarından
habersizce halkın meraklı bakışlarından yüreklerine indirilen
kurşunlarla koca koca atlar ''Belsık Deresi'nden'' çocukların ve
derinden yankılanan seslerle buluşarak,anlaşılmaz uğultularla damlara
taşırdı ıslık çalan rüzgar.
Mezopotamya'ya Diyarbakırkapı'dan tam da 'Kırkıs
Kayası' yakınlarından bakıp mahallemizi çöplüğe dönüştüren bir suvari
bölüğünün kışlası ve komutanlarıydı hasta atları satanlar (?)
Bu mahalleye sağlıklı atlarına taytlarını giyerek
binen,halklarıyla tanışan Arap asıllı ABD'li iki genç kadının ''Mrs.Düe
ve Mrs.Flenk'' olduğunu Nasra Şımmes(Çilli) yazar Zekiye Dayar'a
anlatıyor 1950'li yılları Mardin'den:
''...... Arazide görkemli geniş bir konak inşa
ederler.Eğitimli oldukları her hal ve tavırlarından belli olan bu iki
bayan Mardin'e çok şey öğretmişlerdir.Süryanileri Protestanlıkla
tanıştırarak kimi kesimlerde rahatsızlık yaratmalarıyla beraber
(Diyarbakırkapı Mahallesi'ne) içinde kolleji,hastanesi,sanat okulu,su
sarnıcı,çiçek kokan avlusunun bahçesi ...... Öncelikle Süryani
kadınlarına iğne oyası ve nakış öğretilmiş,icra edilmiştir.''
Arizona Kilisesi'nin,Ortadoks Mardin Süryanilerinin
protestanlaşması misyonuyla gelen iki bayanın Mardin halklarını
tanıdıktan sonraki faaliyetlerine son verdikleri yaptıkları konak ve
halk yararına ifa ettikleri hizmetlerin karşılığını alamamış,Zekiye
Dayar'ın ''Dilde Destan Yürekte Yara'' yazısına konu olmuştur:
''Görkemli konak,ihtilal zamanında (1960) çoğu
aileye sığınak olmuş,kızlarımız kaçırılmak istenmiş çoğu aile de buraya
sığınmış. ...... O sancılı dönemde herkes bir şeylerini
yitirdi.Yaşamlarını yitirenler de oldu.Mrs.Flenk ve Düe Amerika'ya
sürüldüler,diğerleri ya kaçtı ya da kaçmaya fırsat bulamadan ...Tıpkı
hekim ve kızı gibi;mezarların,konağın bahçesinde iken belirsiz bir zaman
zarfında toprağın büyük bir bölümü 'kışla' tarafından istimlak
edilirken kayıplara karışmıştır.Okul ve hastane olarak göze çarpanlar
(Bugün için) kültür evi olarak restöre edilmiştir.''
Ya konağın bahçesiyle ilgilenen iki bayanın
ihtiyaçları olan alış-verişlerini yapan,atlarını hazırlayan ve konağın
temizliğine bakan sonradan konağın mülkiyetine sahip olan/ konan kimdi?
Diyarbakırkapı/Mişkin
Kapısı ya da ''Bebılmişkiyyé'' Mahallesi Askeri Kışlası'nın dönem
komutanlarının halklara yönelik dayatma ve süründürme politikaları
bugünkü yargıyı kofullarına alarak aynı tahakkümü Mor Gabriyel
Kilisesi'nin hazineye devredilmesine karar mercii olmadı mı?
Bizim camilerimizin üstüne dokusuna ve geleneksel
değerlerine zarar verilerek kiliseler inşa edilseydi dürüstçe tepkimiz
ne olurdu?
Ya da emek verilerek Mardin'in
mimari dokusuna uygun olarak inşa edilen bir konağın ve içindeki sağlık
merkezinin,atölyelerinin yıkılarak ilgili Askeri Kışla'nın arazisine
eklenerek mülkleştirilmesine yanıtınız ne olur?
Mardin'de yaşayan Süryani halkımızın
1915,1955,1960,1967 ve 1974 yıllarında ülkemizin her yerinde özellikle
1955'in 6-7 Eylül saldırılarında Rum,Süryani ve diğer azınlıkların yaşam
hakkına,mal ve gayri menkullerine 'talan' başka tanımla 'ganimet' diye
el konulmuş bugün için başımıza bir feodalitenin devamına ve savaş
getirilerinin derinleşen savaş politikalarının barışı tehdit eden
boyutlara erişmesine neden olduğu 'gün gibi aşikar' olduğudur.
Yerelimizde Süryani diye 'Nasara' diye tanımlanan halklarımız için genel olumlu kanının:
''Medehuli ıl- Mıslimin mığğın feriğ bé'arin./Medehuli ıl Nasara elfın mo yığtıl fara.''
Süryani Ozan: Miğail Kırılmaz
(Bana Müslümanları övdüler,kafaları boş,gamsız./Süryanileri övdüler bini bir fareyi bile öldüremez.)
Bu gerçeği hep birlikte yaşayan halklar Miğail'le
birlikte özeleştirilerine mazhar olan şarkılarla yeni bir sayfa
açtıklarını bilirim.
Olumsuzluklar bir daha yaşanmasın;kalıcı barışa hep sahip çıkılsın...
www.suryaniler.com (kültürler kaybolmasın/renkler solmasın)
www.suryaniler.com (kültürler kaybolmasın/renkler solmasın)
A.Vahap Omuzlar
23.01.2013 / 23:36Abdullah bey,anlaşılan yazıdaki Arapça sözcükler ya da Arapça özdeyişlere karşı tuhaf önyargılarınız var galiba.Yoksa faili tanıyor musunuz?Bütün bunlar yoksa yazıyı beğenmeme hakkınız var elbette gözüm...
abdullah birisi
23.01.2013 / 10:14gözünüzü seveyim, ... yemin ederim okumak istemiyor insan. <br>...
mhmet
18.01.2013 / 13:18yazı güzel bir konuya değinmiş.