Kolaylaştırmak
Kolaylaştırmak, zorlaştırıcı olmamaktan çok daha derin ve güçlü bir insani erdemdir.
Hayatta hepimiz bir yolculuktayız; bazen kolay, bazen ise zorlu yollardan geçeriz. Bu süreçte insan olmanın anlamını derinleştiren ve ruhu ısıtan güçlü bir erdem vardır: Kolaylaştırmak.
Kolaylaştırmak, bir işi yalnızca basitleştirerek yük taşımak değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir. Bu erdem, empati ve sorumluluk temeli üzerinde yükselir ve sevgi, şefkat gibi insani duygularla beslenir. Ancak içsel yolculuğun bir iç görüsü olan bu erdeme sahip olmak, zihin berraklığı ve yürek temizliği gerektirir.
Toplum, bireylerin birbirine destek olduğu ve yaşamın zorluklarını hafifleten bir yapı üzerine inşa edilir. Bu anlayış, insanları birbirine bağlayan görünmez bir köprü gibidir. Bu açıdan bakıldığında ‘kolaylaştırma erdemi’, görünmeyen bu köprüyü sağlamlaştıran bir temel işlevi görmektedir.
İhtiyaç halinde komşuya uzatılan bir el, zorlandığı bir konuda iş arkadaşına gösterilen anlayış ya da yolda kalmış bir yabancıya sunulan küçük bir yardım, bu erdemin somut örnekleridir. Bu basit gibi görünen hareketler, toplumun ruhunu canlandırır, dayanışmayı güçlendirir. Antakyalı Aziz Mor İgnatius (35-110) bu bağlamda şöyle der:
"Sevgi, yüreği yumuşatır ve insanları birbirine bağlar. Eğer bir kişi kardeşinin yükünü taşımak için kendini adarsa, o kişi gerçek sevginin ve gerçek gücün anlamını keşfeder."
Buradan anlaşıldığına göre, kolaylaştırmak, başka bir insanın derdiyle hemhal olmak ve sorunları büyütmek yerine çözüm üretmek demektir. O, tüm iyiliklerin anahtarıdır; ancak sevgi ve şefkat gerektirir. Zira sevgi, birleştiren; şefkat ise başkasının acısını hissetmeyi sağlayan bir sıcaklıktır. Bir insan, karşısındakini kendisi gibi görmedikçe onun yükünü paylaşamaz. Sevgi ve şefkat, bu kapasitenin gelişmesini sağlar.
Süryani kültüründe sevgi ve şefkat, insanın özündeki ışığı yansıtan erdemler olarak açıklanır. Bu nedenle Süryani kültüründe kolaylaştırma bir tercih değil, bir yükümlülüktür. Aziz Mor Efrem (306-373) şöyle der:
"İnsan, başkalarının yükünü taşıdıkça kendisi de hafifler. Yüreğindeki sevgi, diğerlerinin acılarını dindirir ve bu dünyaya gerçek huzuru getirir." Bu söz, yalnızca bir tavsiye değil, bir yaşam rehberidir. Bu anlayış, hayatın doğal akışına uyum sağlamayı ve başkalarının yolunu aydınlatmayı telkin eder.
Kolaylaştırmak, sadece bireyler arasında değil, toplumsal düzeyde de bir iyilik dalgası yaratır. Bu dalga, insanların daha huzurlu bir yaşam sürmesine katkı sağlar. Çünkü ruhu ısıtan ve ışıtan kolaylaştırma, insandaki bencilliği eritip, faydalı bir hizmet anlayışının aktifleşmesine katkı sunar.
Kolaylaştırmayı seçmeyen insanlar, genellikle karmaşık bir zihne ve şişik-ağır bir egoya sahiptir. Başkalarının sorunlarını önemsememek veya daha çok zorlaştırmak, toplumsal bağları zayıflatır. Bir iş yerinde zorlaştırıcı bir yönetici ya da ilişkilerde empati yoksunu bir tavır, karşılıklı güveni sarsar ve insanları bir arada tutan bağları koparır. Bu nedenle zorlaştırıcı olmak yani kolaylaştırmamak, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir soruna da kapı aralamaktadır.
Kolaylaştırmak, ruhanî ve toplumsal bir yolculuktur. Bir eylemden çok bir duruş, bir bilinç halidir. Sorumluluk yükleyen bu bilinç hali, insanı içsel ve dışsal bir yolculuğa çıkarır. İçsel dünyada bu erdemi geliştirdikçe insan kendi benliğini arındırır; başkalarının da yaşamını güzelleştirmiş olur.
Kolaylaştırmak, bazen bir tebessümle, bazen basit bir sözle, bazen de somut bir yardımla kendini gösterir. Ancak bu küçük eylemler, insanlar arasında güçlü bir bağ, toplumda ise kalıcı etkiler yaratır.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, kolaylaştırmak, yaşamın doğal akışını desteklemektir. İnsan, bu erdeme sahip olduğunda hem kendine hem de çevresine bereket olur. Bu basit ama derin erdemi hayatımızın bir parçası haline getirdiğimizde, bireysel sınırlarımızın ötesine geçerek -toplumsal manada- bir iyilik çemberi oluşturmuş oluruz.
Unutulmasın ki, kolaylaştırmak, başka bir insanın yolunu aydınlatmak için bir ışık yakmaktır. Ama o ışık, önce ruhumuzu ve yolumuzu aydınlatır.
Yusuf Beğtaş
Editör: Mehmet Nezir Güneş