Koalisyon Arası Referandum

Geçen
yıl bugün efendim, hükümet sistemi değişikliği için sandık başındaydık. Artık
yönetim keşmekeşliği, güven oylaması gereksizliği, istikrarsızlık gibi
sıkıntıların yaşanmayacağı ve daha hassas bir algıyla yönetim sağlanacağı
umutlarıyla seçime hazırlandık. Sonuçlar gelmeye başlayınca biraz tedirgin
olduk ama sonra ‘çok şükür koalisyon karmaşalarından kurtulduk” diyerek rahat
bir nefes aldık. Lakin rahat nefesimiz o an içinmiş.
Reform
yasaları hala tamamlanamadı, baraj duruyor ama rahat olalım; ittifak yasası
geçti meclisten. Yani koalisyon olmayacak diye çıktığımız yolda koalisyonları
seçimler öncesine almayı başardık. En başta zihnimde tek turlu, barajın
olmadığı ve en yüksek oyu alan partinin ülkeyi dört yıl boyunca yöneteceği bir
sistem vardı, maalesef bunun bahsi bile yapılmadı.
AK
Parti, son anda bir hamle yapmazsa MHP ile ittifakı kurmuştur. Yeni koalisyon
ortağı Bahçeli, artık grup toplantılarında hükümetin politikalarını ve
icraatlarını hafiften yönlendirmeye başladı.
Böyle bir şeye neden ihtiyaç duyulduğunu hala anlamıyorum. Eğer devletin
içinde bulunduğu savaş durumundan dolayı ise zaten milli bir meselede MHP
gereken destekleri verir. Yok değilse yüzde 50 +1 için bu zahmete neden
giriliyor. Zaten bu değişikliği oranlara
takılmamak maksadıyla yapmadık mı?
Peki,
bu iş resmen gerçekleştiğinde ne olacak?
İki
parti, politikalarını, çizgilerini, tüzüklerini gözden geçirip ortak bir
mecrada siyaset üretebilecek mi?
Seçim
bildirgeleri ortak mı olacak?
AK
Parti’nin geniş yelpazesi MHP’nin dar çerçevesinde işlev görecek mi?
“Araplar
hain”, “Kürt diye bir şey yok” gibi iddialardan MHP vazgeçebilecek mi, yoksa AK
Parti mi bunların savunulması karşısında susacak?
En
basitinden başkan yardımcısı “Haydi okullarla ‘andımız’ geri gelsin” derse ne
olacak?
Bu
kadar olayın içinde Diyarbekir’de göğsünü gere gere miting yapan Erdoğan’a
mukabil ortak Bahçeli ne yapacak? Çünkü bir seçim öncesi “Diyarbakır’a gidecek
misiniz?” diye soran gazetecilere “Zamanı gelince Diyarbakır’a ne şekilde
gideceğimi biliyorum” minvalinde bir şeyler söylemişti.
İslam
kardeşliği mi ön plana çıkacak yoksa “Bir Türk dünyaya bedeldir.” heyulası mı?
Bir
meydanda Rabia, bir meydanda da bozkurt işareti mi yapılacak?
Bölgede
HDP’ye karşı AK Parti’nin yanında rahatlıkla yer alanlar, MHP’li AK Parti’yi de
aynı içtenlikle destekleyecek mi?
Bu
soruları sorarken basit kavramlara ve hesaplara takılmıyorum. Memleketin
selameti uğruna hiçbirinin de benim için önemi olmadığını rahatlıkla
söyleyebilirim. Ama gerçekçi düşündüğümüzde bunların getirisinin götürüsünün ne
olacağının da çok iyi irdelenmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.
Seçimlere
bir buçuk yıl kadar varken reform yasaları geçtikten sonra seçime ittifaksız
gidilmesini ümit ederim. Hâlihazırda toplam oranı yüzde 60’ın üzerinde olan iki
partinin kendisine yüzde 50 hedef koymuş olması düşündürücüdür.
MHP
biraz kritik kadroları kapma, bu sayede toparlanma ve Erdoğan sonrası
zayıflayacak olan AK Parti’nin, tabanını kendine çekme düşüncesinde
olabilir. Yukarıda da belirttiğim gibi
memleketin geleceği için zaten Bahçeli gereken desteği hiçbir beklenti içinde
olmadan vereceğini defalarca söylemiştir. Buna rağmen neden ittifak yapılacak?
Yıllarca
saldırgan bir anlayışla birbirini eleştirmiş iki partinin ittifakı, elbette iki
partiye de oy kaybettirir.
Şahsım
adına diyebilirim ki AK Parti’nin MHP’den gelecek oylara ihtiyacı yoktur.
Sadece kendisine oy kaybettiren “içlerindeki AKP’lileri’ ve gerçekleri görmeyi
engelleyen yalakagiller familyasını halletseler yeter. İleride bunları dile
getirebiliriz.
Bitirirken, tek millet olan küfrün
Suriye saldırısını şiddetle kınıyorum. Açık açık Türkiye’ye darbe yapan, terör
eylemelerini organize eden bir devletin Suriye’yi vurmasına olumlu yaklaşmak en
tatlı dille aymazlıktır. Cumhurbaşkanı ve hükümetin diğer üyeleri diplomatik
bir dil kullanmak zorundalar ama bunlar dışındakiler ABD’nin saldırılarına
neden olumlu yaklaşır, anlam vermek zor.