Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır'a “Tarihi!” Gelişi
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin genel başkanı sıfatıyla 36 yıllık bir aradan sonra, adı söylendiğinde bile her Kürt’ün heyecanlandığı kadim şehir Diyarbakır’a sürpriz bir ziyarette bulunmuş. Gezi “tarihi” imiş. Mustafa Kemal’in “tarihi” ziyaretlerde bulunduğu gibi…Nedense buraya gelen her liderin gezisi tarihi oluyormuş. Ee tabii ki 36 yıldan sonra gelirsen böyle olur. Fakat her nedense bazı siyasi liderler hala “tarihi!” ziyaretlerde bulunmamış. Neyse gelelim CHP liderinin basına düşen Diyarbakır’da söylediklerine…
Tahmin ediyorum ki liderinin Diyarbakır’a gelmesinde partinin genel başkan yardımcısı Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun büyük tesiri olmuştur, bir Diyarbakırlı olarak. İnşallah bu “tarihi” ziyaret Sezgin Tanrıkulu’nun siyasi hanesine puanlar getirecektir. Kılıçdaroğlu, tabiri caizse, ayağının tozuyla Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’i ziyaret etti ve burada “tarihi!” sözler sarfetti. Bakın neler demiş Sayın Kılıçdaroğlu:
“Bu sorunun (Kürt sorununu kastederek) çözümü benim siyasi hayatıma mal olacaksa ben onu da feda etmeye hazırım. Benim siyasette olmamla bir kişinin hayatını kaybetmesi arasında denge kurmaya kalkarsak benim siyasi hayattan çekilmem daha iyidir. Yeter ki, bu ülkede insanlar barış, huzur içinde yaşayabilsinler.
Diyarbakırlılara kırgın olduğunu belirterek,
Tayyip Erdoğan seçimden önce buraya geldi ve hapishane sözü verdi. Diyarbakırlılar da gidip ona oy verdiler. Dünyada herhalde halkına hapishane vadeden siyasetçinin o halktan oy aldığı tek ülkeyiz. Ben, bunu içime sindiremiyorum. Bunu anlamakta zorluk çekiyorum. (…)”
Ben de içime sindiremiyorum…
Bu ülkede başbakanlık yapmış bütün iktidarların başı Kürt coğrafyasında hapishane de yapmış başka şeyler de. Sadece Erdoğan mı yaptı bunu?
Sanki 90 yıllık cumhuriyet tarihinde yalnızca Erdoğan hükümetleri döneminde Kürtlere zulüm yapıldı? Başta Tek Parti Dönemi yani CHP olmak üzere DP’si de, DYP’si de, SHP’si de DSP’si de Kürtlere traditional devlet politikasını reva gördü.
Kürtlerin hak ve özgürlük talepli uyanışlarını, 28 tane, CHP önderliğinde Modern ve Postmodern Türkiye’de bastırılmadı mı, liderleri asıldı veya bir şekilde tasfiye edilmedi mi? Şark Islahat Planları kimin döneminde hazırlandı?
Sivas ve Trakya Kampları Demokrat?! Parti döneminde kurulmadı mı, dönemin Kürtlerin ileri gelenleri kimin döneminde bu kamplara yerleştirildi? Vs..vs..
Şu son dönemleri hepimiz yaşayarak görüyoruz. Şimdiki CHP anlayışı Kürtlere gülücükler dağıtmak, hoş görünmek istiyor. “Hükümet zaten Kürtlere düşman, hak hukuk tanımıyor bu anlamda. Biz laikiz hükümet de dindar. O halde bu hükümet hepimize baş belası olmuş. Hep beraber ber taraf edelim.” demeye getiriyor.
‘Sıcak siyaset’ yürüten Kürtler biraz buna inandırılmış gözüküyor. Başbakanı ve partisini baş düşman ilan etmiş durumda ve ona göre davranıyor. Örneğin çözümü başbakanın iki dudağı arasında görüyor. ‘AKP Devleti’ ‘AKP Polisi veya askeri’ deniliyor. Böyle düşünenlere göre sanki Kürt Sorununu Erdoğan icat etmiş! CHP’ye hiç yüklenilmiyor, siyaseten. Hiç kuşkusuz sığ ve dardır, bu yaklaşım. Her zaman ki gibi devletin geleneksel politikaları uygulanmaktadır. Erdoğan seçimle gelmiş yine seçimle gidecektir; tıpkı DYP, ANAP ve DSP gibi sandıktan çıkamadığı gibi. Önümüzdeki dönem şayet CHP iktidara gelse, bu kez CHP’nin polisi veya CHP’nin askerleri mi denecek? Veya Irak’ta ölen ABD askerlerine Obama’nın askerleri dememiz mi gerek?
Eğer bugün operasyonlar yapılıyorsa 90’lı yıllarda da daha beterleri yapılıyordu: daha evvelinde Kürt köylerine komando baskınları yapılmıştır. Binlerce köy yakılıp yıkılmadı mı bu operasyonlar sonucunda. Niye o zamanlar DYP Devleti, DYP Polisi veya DSP Devleti ve ANAP Polisi denmiyordu? Yeni mi uyandık acaba? Yine daha önceki hükümet dönemlerinde, şu anda olduğu gibi, cezaevlerinde aylarca süren süresiz veya dönüşümlü açlık grevleri yapılıyordu. Yani bu anlamda değişen bir şey yok, fakat bir farkla 90’lı yıllar gibi faili meçhuller ve köy yakmalar yok. Ancak bunlar olmuyor diye Kürtler hak ve hukuklarından vazgeçecek değil pek tabii.
Ben şahsen ülkede anaların artık ağlamamaları ve barışın tesisi için lokomotifin CHP zihniyeti olduğunu düşünüyorum. Habur Süreci’nde hükümeti ‘köşeye sıkıştırma’ politikasını güden ana muhalefet partisi oldu. Ardından milliyetçi şoven dalgalar kabartıldı ve sokaklara çıkıldı. CHP hükümetten intikam alma adına sığ politika uyguladı o dönem ve hükümetin de cesareti kırıldı doğrusu. Bu anlamda bir süreç mum alevi gibi söndü. Eee hani Kürt Sorunu bir devlet sorunuydu, partiler üstüydü?
Bir defa çözüm sürecinin somutluk kazanması için tek adres TBMM’diiiiiiiiiiir! Bunun için mecliste yer alan partiler şu ana kadar uyguladıkları muhalefet anlayış ve yaklaşımlarını terk etmeli. Başta Kürt siyasi tarafı olmak üzere bütün muhalefet hükümete şiddetle dayatmaktan vazgeçmeli. Sağlıklı düşünebilmek için siyasi ve iktidar zemini de nefes almalıdır. Barışın inşası için hükümet cephesi bir kelime söylerse muhalefet dört tane söylemeli. Başka bir deyişle muhalefet köstekleyici olmamalıdır. Aksi takdirde hükümet kim olursa olsun, sağlıklı bir yaklaşım geliştiremeyecektir. Bu anlamda Kürt illerine yapılan ziyaretler “tarihi” olamayacaktır.