"Keser" değil "Testere"

KÖŞE YAZISI

Küresel ısınma, çevre kirliliği, nüfus artışı, doğal kaynakların tükenmeye yüz tutması, terör,global ekonomik kriz, işsizlik, tüketim çılgınlığı, nükleer tehlikeler, kimyasal silahlanma, iç ve dış savaşlar, adaletsizlikler, suç oranlarındaki artışlar, açlık, bazı hayvan ve bitki türlerinin yok olması, sömürgecilik, mülteci sorunları, doğal afetler, salgın hastalıklar v.s.gibi  problemler hemen hemen her daim süregelmiştir.

Bütün bu sorunlar yaşandığı ülke ve yakın-uzak komşularında daha şiddetli olmak üzere kaçınılmaz bir şekilde bütün dünyayı etkiledi , etkilemeye devam ediyor ve artan hızla etkileleyeceği aşikar.

Son aylarda  Ortadoğu, bazı Arap ülkeleri  ve özellikle Türkiye zorlu bir sürece sürüklendi.

Özgürlük ve demokrasi talepleri medyanın etkisiyle özellikle bazı arap ülkelerinde çığ gibi büyüdü. İç savaşlar halen devam etmekte. Terör aldı başını gidiyor. Yunanistan, İspanya, İtalya gibi AB üyesi ülkeler iflasın eşiğine geldi.  Afrika’da  açlık her zaman olduğu gibi had safhada.   İsrail-Türkiye arasında büyük bir kriz yaşanıyor. Filistin sorunu.  ABD’nin  Türkiye’ye  füze kalkanı konumlandırılması konusu, Güney Kıbrıs’ın Akdeniz’de petrol aramaya başlaması.

Bütün bu problemler öncelikle bulunduğu coğrafi konumdan , stratejik ortaklıklarından , din ve idare şekli açısından Ortadoğu ülkelerine model olmasından dolayı Türkiye’yi tarih boyunca hiç olmadığı kadar içine çekmektedir.

Büyük krizler, büyük fırsatlar yaratır tezinden hareketle bu durum Türkiye için büyük bir fırsat yaratmaktadır.

Peki Türkiye olarak bütün bu sorunların üstesinden yüzünün akıyla çıkarak fırsatları optimum seviyede değerlendirmek mümkün müdür?

Türkiye kim ne derse desin ;  Güçlü bir iktidar, Soğukkanlı ve tecrübeli bir siyasetçi olan Cumhurbaşkanı, Lider ve karizmatik  başbakan ,Krizi yönetecek güçlü bir ekip, dünya ölçeğindeki ekonomik krizler dikkate alındığında ehveni şer bir ekonomik güce, stratejik konuma ve problemleri çözmedeki kararlılığa ve en önemlisi duyarlı bir millete sahiptir.

Türkiye bir yandan iç problemleriyle uğraşırken kayıtsız kalamadığı dış sorunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır.

Problemlerin birçok çözüm şekli olduğu kesindir ve bunlardan hangi çözüm yollarını seçeceği fırsatları optimum değerlendirip değerlendirmeyeceğini ortaya çıkaracaktır.

Türkiye’nin öncelikli sorunları olan terör ve ekonomik istikrar konusunda hassas davranmalıdır ki diğer problemlerin çözümü konusunda güçlü bir konumda masaya otursun. Öncelikli sorunları askıya alması veya ötelemesi kendi zararına olacaktır.

Bu noktada Türkiye’nin çok yönlü siyaset yapması , olaylar karşısında tüm parametreleri iyi değerlendirip, kimsenin  dolduruşuna veya iç siyasetine malzeme olmadan krizi iyi yönetmesi gerekir.

Hiçbir sorun bağımsız değildir.

Terör olayları ile dış etkilerin, Füze kalkanı projesinin uygulamaya konulması ile Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının, Yunanistan ekonomik krizi ile Güney Kıbrıs’ın Akdeniz’de petrol aramasının, ABD ekonomik krizi ve Avrupa Birliğinin kendi iç sorunları ile Arap ülkelerinde ki özgürlük ve demokrasi arayışlarının, Eski Rusya dan ayrılan bazı ülkelerin Nato’ya kabul edilmesi ile nükleer başlıkların azaltılması konusunda ABD ve Rusya’nın bazı çekinceler de olsa anlaşmalar imzalaması arasında bir ilişki olmadığına dair iddiada bulunmak mümkün değildir.

Konjoktür  gösteriyor ki  bütün bu sorunları minimum zararla çözmek , çok yönlü iç ve dış siyaset, ileriye dönük milli stratejik planlar, ekonomik istikrar ve çözüm kararlılığı ile mümkün olacaktır.

Artık algının yanıltılamadığı   , alternatiflerin sınırsız olduğu ve her oyunun neredeyse açık açık oynanmak zorunda bırakıldığı günümüz dünyasında,   problemlerin çözümü platformunda “Keser” olmak  değil “Testere”  olmak bir zorunluluk olmuştur.