Kadro Kaybı
Hükümet
sistemi değişikliğine sakin bir şekilde ilerliyoruz. Neredeyse her gün
televizyonlar, köşe yazıları bu konuyla dolup taşıyor. Ülke içersinde
muhalefetin en başta ortaya attığı iddialar halk nazarında birer birer çürümeye
başladı. ‘Diktatörlük gelecek’
iddiasının hiç tutmayacağını da fark edince artık tamamen hayali teoricikler
atıyorlar ortaya.
Eğmeye
bükmeye gerek yok, rejiminiz ve hükümet sisteminiz ne olursa olsun demokratik
kültürünüz gelişmemişse sistemi tartışmaya gerek kalmıyor.
Hükümet
kanadının iddiaları ise zaten hâlihazırda yaptığı işlerdir. Dolaysıyla hükümet, işi halka bırakmalı. Dün
pazarda alışveriş yapıyordum. Yaşlı, elinin nasırı ve çiftçi kıyafetiyle bir
amca titreyen bir sesle yanındakine “kovalisyonların ne faydasını gördük,
söyle bene” diyordu. Halk işi şah damarından
yakalamıştır.
Son
günlerde Avrupa’daki gelişmelerle birlikte “evet” garanti gibi duruyor.
Hımmm
Avrupa…
Sahi, Avrupa’ya ne?
Mağrur
ve meyus Avrupa kaybedeceği kadrolardan korkuyor. İki yüzyıla yakın bir
zamandır, sözde okumuş, aydın, bilgiç, kalburüstü olanların çok büyük bir kısmı
maalesef Batı hayranıydı. Doğu’nun yüksek medeniyetlerini ve insani vasıflarını
göremeyecek kadar kör olan bu güruh Doğu’yu aşağılarken medeniyet zannettikleri
Batı’nın şarapları ve madamlarına müptela olmuşlardır. Keşke ilim ve fenlerine
müptela olsalardı. Batı’ya gönüllü uşak olmasalardı.
Evet,
Batı dünyası sanki kendi memleketlerinde oluyormuşçasına referanduma taraf
olmuştur. Kolay değil, Türkiye’deki evlatlarını kaybedecek. On yıllarca
Kemalist olarak karşımıza çıktılar. Fethullahçılar bu evlatları lağvederken
sevinen dostlara sözüm şuydu: “Sevinmeyin, Batı sadece piyon değiştiriyor. Yeni
düzenleri için yeni piyonlara ihtiyacı var ve onları koyacak milletin
karşısına.” Buna gülümseyenler şimdi Fetö belasıyla uğraşıyor. İkinci grup
evlatlar da(fetö) elendi. Eğer 17 Nisan sonrası tablo değişirse bir daha
kadrolarını toparlayamazlar. Alışmış oldukları boyun eğen, ‘baş üstüne’ diyen
kadroları da bulamayacaklar, öğrenilmiş çaresizlikle titreyen yöneticileri de.
Memleketin
“has” evlatları “has” kadroları oluştururken elbette ki mide bulandıranlar
arada kaynayabilir. Onların önüne geçmek biraz zor olsa da istikbalde
hedeflenen rota tutturulunca ehl- dil olmayanlar zaten duramayacaktır.
Peki,
referandumda istenen sonuç alınmazsa ne olacak? İnanın ki referandum sonucu
umurumda bile değil. Kimse farkında değil ama bu ülke referandumu 1 Kasım 2015
günü gerçekleştirdi. Asıl dönüm noktası 1 Kasım’dı. 16 Nisan olmazsa sadece
biraz daha zaman alacak.
Yine
bütün kalbimle ve samimiyetimle derim ki: Allah hakkımızda en hayırlısını
bilendir. Bize hayırlısını versin. Taşıyamayacağımız yükü yüklemesin. Ümmetin
karşısında ve kendi huzurunda başımızı öne eğdirecek amellerden bizi korusun.