Kadim Dönemde Tıp Etiği Örneği
Yakın dönemde doktorlar, sağlıkçılar ve sağlık hizmetleri önemli tartışmalara konu olarak haklı bir gündem konusu olmaktadır. Bu vesileyle son okuduğum ‘Felsefe Risaleleri’nden bu konuya dair bazı hususların paylaşılmasında fayda görüyorum.
Hipokrat ve Calinüs (galen)den sonra gelen en büyük hekim olarak anılan Ebubekir Zekeriya Er Razi, Rey şehrinde doğmuş ve 925 yılında vefat etmiş büyük bir filozof ve hekimdir.
Rey ve Bağdat hastanelerinde baştabiplik yapmış; yüzü aşkın felsefi ve tıbbi eser yazmıştır.
Bağdat’ta Bimaristan-ıAdudi Hastanesi başhekimi olduğu sırada Hastaneye dâhiliye, hariciye,nöroloji, göz, ortopedi hekimlerinden oluşan 24 kişilik bir uzman kadrosu oluşturur. Hastalarıönce asistanlara, sonra başasistanlara muayene ettirir. Onların teşhiste güçlük çektikleri bir vaka olursa, o zaman kendisi müdahale ederdi. Hastanelerde muayene, teşhis, ilaçların etkileri ve vakanın bütün seyri defterlere geçirilirdi. Kimyayı tıbbın emrinde kullanan ilk hekim olarak da bilinir.
Tıp ve felsefede kanıtlanmış Bilgi dışında hiçbir otoriteye güvenilmeyeceğini, zaten öğrencilerinin göstereceği teslimiyetçi tavrı bir filozofun hoş karşılamayacağını söyler. Muayene sırasında hastanın yaşını, beslenmesi, geçirdiği hastalıkları,şikâyetinin ne olduğunu, ne zaman başladığını sormakta; koyduğu teşhisleriyle birlikte bütün bulguları kayda geçirmekteydi.
Kızamık ve Çiçek hastalıklarının teşhisini doğru koyan ilk hekim olan Razi’nin bu konuda yazdığı“el CüderivelHasbe” adlı eseri Latinceye çevrilmiş ve 1498-1866 yılları arasında 40 ayrı baskısı yapılmıştır.‘Ahlâk-ı Tabip’ adlı eserinde, hekim-hasta ilişkisinde uyulması gereken kuralları hatırlatarak; tıpta kehanet olmaz, hekim her şeyi bilmez,hasta denek olarak kullanılamaz ve gerekmedikçe tedavide basit ilaçlarla yetinilmeli diye sıralar.Ayrıca, Hekim hastasının sırdaşı olmalı ve Hekim hasta ile doğrudan diyalog kurmalı şeklinde tavsiyelerde bulunur. Eğitimini almadan Tıbba dair okuduğu 1-2 kitapla halkın sağlığını istismar eden şarlatanları da Deccal olarak niteler.
‘Hekimlik Ahlakı’ adlı kitabından birkaç alıntıyla ‘Tıp Etiği’ne yaklaşımlarını paylaşmak istiyorum.
Bir zamanlar hükümdarın biri hastalığa yakalanır. Hekimi ona perhiz yapmasını tavsiye eder, fakat o buna yanaşmaz ve ben istediğim besinleri yerken onların zararlı yönlerini engellemen için seni özel Hekim olarak seçtim. Canımın çektiğini yememe engel olan hekimi ben ne yapayım der. Oysa hekimler hükümdarlar gibidir. Hekimin buyruğu zengin fakir-herkes için geçerlidir; onlar emrederler, emir almazlar.
Cahiller her hekimin bütün hastalıkları tedavi edip her hastayı şifaya kavuşturacağını sanırlar,hatta buna kesin olarak inanırlar.Bunun ciddi sıkıntılara yol açacağı muhakkaktır.
Hekim hastalarının haysiyetlerini korumalı ve sırlarını saklamalıdır. Çünkü bazen insanlar hastalıklarını en yakınlarından bile gizlemek isterler; babasından, annesinden ve çocuklarından sakladıkları hastalığı zorunlu olarak hekime anlatırlar. Bu nedenle Hekim güvenilirliğine dikkat etmelidir.
Hekim Galen’inöğrencilerine şu öğüdüçok değerlidir; Hekim kadınları tedavi ederken sadece hasta olan uzvuna bakmalı, vücudun diğer bölgelerine göz atmaktan şiddetle kaçınmalıdır.
Hekim Galen der ki; bazı doktorlar gördüm; bunlar devlet büyüklerini veya zenginleri tedavi edip şöhret sahibi olarak servete konunca halka tepeden bakmaya, onlara karşı kaba ve soğuk davranarak tedavi etmemeye başladılar. İşte böyleleri nasipsiz zavallılardır. Oysa doktor, zenginleri olduğu kadar fakirleri de tedavi etmelidir. Ağır hastalığa yakalanan birini tedavi ettikleri zaman kibir ve gurura kapılan hekimler gördüm. Konuşurken diktatörler gibi konuşuyorlardı. Böyle bir duruma düşmektense tedaviden vazgeçselerdi daha iyi olurdu.
Hekim tedavi ederken şifayı Allah’tan beklemeli ve Allah’a güvenmelidir. Kendi gücüne ve becerisine aldanmamalıdır. Kendi gücüne ve tıptaki Uzmanlığına güvenirse Allah onuşifadan mahrum eder.
Hekim hastasını tanımalı, her gün ne kadar ve hangi yemeklerden yiyeceğini bilmelidir. Bir insanın gıda rejimini uyku ve çalışma programını, hatta cinsel hayatı gibi çok özel durumunu bilen bir hekim hastasını tedavi ederken daha az hata yapar.
Hekime başvuran kimse, en samimi arkadaşıyla konuşur gibi derdini anlatabilmeli. Böylece Hekimle hastası arasında aracıya gerek kalmamış olur. Çünkü insan utanılacak bir hastalığa yakalanmış ve kimsenin bilmesini istemiyor olabilir.
İşlenen hataların en büyüğü, hekimin azarından ve eleştirisinden çekinerek hatayı gizlemektir. Tedavi görürken yaptığı hatayı gizleyen hasta büyük bir hata yapar ve yaptırır. Çünkü hatasını söylemese Hekim onu nasıl tedavi edecektir. Dolayısıyla Hekim, hastanın dürüstçe kendisini ifade etmesini sağlamalıdır.
Hekim hipokrat derki;ömür kısa, tıp sanatı geniş, vakit ise dardır.
Tıp bilgisi olmaksızın hastaları tedavi etmeye çalışanlara kulak asma. Onlar saçmalıyorlar! Eğer bunların yazdığı ilaçları kullanan kişi insanların en uzun ömürlüsü olsa bile… Temel tıp bilgisi olmadan sırf denemeyle bir başarı elde edemez. Böylelerinin uyguladığı tedavi şeklinin hastaya iyi gelmesi ise sadece bir rastlantıdır. Bunların yaptıklar,ı bazı hazır kitaplara bakarak ilaç düzenlemektir. Fakat tıp bilgisi ve sanatı apayrı bir seviyedir.
Bir defasında yolum bir köye düşmüştü. Orada birkaç gün kalmıştım; mescidin kapısında oturan ve bir sürü içi sıvılarla dolu şişelere sahip bir yaşlı adam oturuyordu. Tıp alanında çok şey bildiğini ve ilaç yazdığını söylediler.Ben daha orada kaldığım süre içinde o berbat yöntemiyle bu eşkıya’nın birkaç kişinin ölümüne sebep olduğunu gördüm. Ben, halkın bu cehalet ve akılsızlığına; bu şarlatanların da cüret ve şekavetine şaşakaldım. Bunun gibilere tedavi olmaktansa hasta kendi haline bırakılırsa daha iyi olur.
Hırsızlar ve yol kesen şakiler, hekim olmadığı halde ‘hekimim’ diyenlerden çok daha iyidir. Çünkü hırsızların cana kast ettikleri az görülmüştür. Onlar mal alırlar; oysa sahte Hekimler hep can alır. Ayrıca aç kaldığı veya muhtaç olduğu için hırsızlık yapmak zorunda kalan adam, ihtiyacı olmadığı halde sırf etrafa caka satmak, falan adam tıp ilminde otorite dedirtmek için hareket edenden daha iyidir. Bunların çoğu bu davranışlarını dindarlığa, ve hayatı kurtarma gayretine yorarlar. Oysa bundan vazgeçseler hem din, hem dünya, hem de ahiretleri için çok daha iyi olur.
Hekimler müstesna bir konuma sahiptirler, bu nedenle alçakgönüllü olmalı ve kibire kapılmamalıdır… Yöneticiler ise bu müstesna insanlara güvenmeli ve itibarlarını korumalıdır. Ayrıca bunu çevresine de hissettirmelidir. Tıpkı bir defasında bir hekimin bir malzemeyi getirmesi için emir vermesi karşısında diklenen kişiye hükümdarın, “kendime hükmetmesine izin verdiğim kimsenin, başkalarına emretmesine engel olamam; isterse o kişi benim en yakınım ve gözdem olsun” yaklaşımı gibi…
Bazı ağır hastalıklarda insan kendi ailesini ve çocuğunu görmek istemeyebilir, ama hekimi görmeye can atar. Hekimin ziyareti kendisine rahat ve huzur sağlar. Birçok hasta, Hekimin ziyareti ile bulduğu huzuru başka hiçbir zaman bulmadığını defalarca anlatmıştır.
Türkiye Yazma Eserler Kurumu tarafından hem tıpkıbasım, hem de özenle yaptığı tercüme ve redaksiyon ile onlarca nadide eseri okuyucuyla buluşturması bilim, kültür ve medeniyet açısından oldukça önemli ve değerlidir.
Er Razi’nin Felsefe Risaleleri adlı eseri Varlık, Metafizik, Erdem ve birçok felsefi tartışmanın yanında Tıp Etiği huşunu da konu alıyor.
Modern insanın bilim ve felsefe alanında kadim olanla bağını kesmesi nedeniyle hem kibirli, hem vefasız, hem de müstağni bir yapıya savruluyor. Herşeyin kendisiyle başladığı ve kendisini adeta merkezi bir konuma yerleştirdiği için bencilleşebiliyor.
Oysa Din, Bilim, Sanat, Kültür ve Medeniyet dünden bugüne aktarılan, bugün yoğrulan ve yarına miras bırakılan bir gelenekten süzüle süzüle yaşanır.