İslâm’ın Tevhid Ruhu ve Âlimler

Tevhid; “La ilahe illellah” tüm peygamberlerin
ortak şiarı, parolası ve söyledikleri en hayırlı ve en anlamlı kelimedir. Bu mübarek
kelime, sonsuz güç ve kudret sahibi, âlemlerin Rabbi olan Allah ile kulları
arasında gerçekleştirilen bir antlaşmadır. İnsanlık var olma süreciyle beraber
dile gelen tevhid anlayışı, yüce Allah’ın seçtiği model şahsiyetleri, elçi
olarak insanlara göndermiştir. Tevhid anlayışı hak ile batıl arasındaki
belirgin bir sınır olarak ortaya çıkmıştır. İnsanın inanç bakımındaki algısı
saplandıkça, model şahsiyetlerin temsili hallerinden tevhid
anlayışı tekrar tekrar insanlara hatırlatılmıştır. Tevhid, yüce Allah’a hiçbir
ortak ve denk kabul etmeyip Allah’ın varlığına ve birliğine şek ve şüphe
duymadan iman etmeye dinilmektedir.
Müslümanlar olarak tevhid kelimesi ile dünyaya
gözlerimizi açar, onunla dünyaya gözlerimizi kapatırız. Yeni doğan çocuğun
kulaklarına tevhidi söyler, sekerat halinde olana da tevhidi telkin ederiz. “La
ilahe illellah” Müslümana tüm dünyayı vatan, müminleri de kardeş ilan eder. “La
ilahe illellah” Bilal-i Habeşi ve Selman-ı Farisi’yi aziz kılıp kölelikten ve
edebi azaptan azad eyledi. Onu kabul etmeyen Ebu Cehil’i, Ebu Lehebi, Ümeyye
bin Halef gibilerini de zelil eyledi.
İnsan, idrak ve içselleştirme bakımından
öğrenmekten çok tecrübe ve model alarak düşünce dünyasını oluşturur. Tecrübe
edinilen düşünceler, inanç bakımından da sağlam dayanak haline gelerek insanı
tatmin etmektedir. İşte bundan dolayı tüm elçiler geldikleri zaman inandıkları
tevhid inancını insanlara anlatmaktan çok, hal diliyle aktarmaya
çalışmışlardır. En belirgin örneği ise Peygamber efendimize nazil olan Kur’an-ı
Kerim’in bir anda değil de bir süreç çerçevesinde inmesidir. Bu şekilde tüm
itikadi ve ameli kavramları bir vakte değil de tüm vakte yayımıştır.
Risaleti kendilerine öncü edinenler peygamberlere
varis olmaktadırlar. İslam dinin ilkelerini benimseyip hayatlarında idrak
ederek peygamberlerin yolunu sürdürmektirler. Tevhid çizgisinde model olmuş peygamberlerden
sonra âlim şahsiyetler, yol gösterici rollerini bizlere hem yaşamları hem de eserleri
ile bizlere miras bırakmışlarıdır. Karanlık dehlizlerde kalan insanlığa ışık
olan, Abu Mansur al-Maturidi, Ebu'l-Hasen el-Eş'ârî, İmam-i Âzam Ebu Hanife, İmam-i
Şâfii, İmam Rabbani, Muhammed İkbal, Muhammed Hamidullah, Ali Şeriati, Ahmed’é
Xani’ ve daha nice zatlar bu yolda dünden bugüne önemli eserler bırakarak
tevhidi anlamada bizlere model olmuşlardır. Buna örnek olarak göstereceğimiz
şahsiyetlerden biri Ahmed’é Xani’in Nubahara Puçukan’daki tevhid anlayışına
kısaca değinecek olursak; Yüce Allahın birliğini sade bir dille insanlara en
güzel şekilde ifade ederek tevhidin daha küçük yaşlardan başlanmasının önemine
değinmiştir.
Tevhidi anlamada ve anlatmada bugün de âlimlerimizin
sorumluluğu, diğer insanların sorumluluğundan daha ağır bir sorumluluk olarak
karşımıza çıkmaktadır. Zira âlimler hem yaşayarak hem de yaşatarak peygamberler
çizgisinde risaleti kendilerine öncü edip, risaletin öncülüğünde olan zatların
yollarını izleyerek, insanlara örnek teşkil etmeleri gerekmektedir. Zira tevhid
anlayışı, model şahsiyetlerin temsilinde olan âlimlerin anlayışı çerçevesinde
şekillenmektedir. Uygulamada olan bütün hal dili bu çerçeveden dışa yansıyarak
etki alan kuşatmaktadır. Şayet bu rol gerçek anlamda yerine getirilmezse
söylemlerden hiçbir fayda sağlanamaz Allah muhafaza başkalarının da inancını
tehlikeye düşürebilir. Onun için tebliğ görevi yerine getirilirken model olmak,
en etkileyici unsur olarak kendisine; Kur’an’ın, Peygamberlerin, Hz. Muhammed’in
ve bu çizgide olan âlimlerin yolunu rehber edinmek gerekiyor.