İnsanı Kestirebilmek

Doğadaki tüm canlılar, eksi bir durumdan artı bir duruma
geçmek için çabalar.
İnsanda öyle.
İnsan bir yandan
kendini geliştirirken bir yandan da bir şeyler yitirir, yıllar geçtikçe. Bazı
alanlarda sistem, belli bir yaşa geleni bünyesinde tutmak bile istemez.
Buna karşılık kimine böyle bir sınır konulamaz,
kişinin ya da yapılan işin doğasından ötürü. Artık hayatta olmayan ünlü
piyanist Arthur Rubinstein’ a seksen yaşındayken sormuşlar “Bunca ün ve servet
sahibi olduğunuz halde, neden hala bir ülkeden diğerine dolaşıp konserler
veriyorsunuz?” diye.
Cevabı! “Çünkü piyano çalmayı seviyorum “olmuş.
Psikoterapi sanat
ögesi güçlü bir alan, özellikle özne-nesne düalizminin ötesine geçildiğinde. Bu
nedenle bir iş, bir yaşam biçimi.
İnsanın
kestirilemezliğini kabul ederek, yaşamayı içeren bir biçim.
Bir psikoterapistin odasında hangi an ne
olacağını önceden kestirebilmek mümkün değildir. Yaşamın özünde olduğu gibi.
Böyle bir alanda
ustalaşmakta olmak, yalnızca iyi bir hazırlığın yapılmış olduğu anlamını taşır,
yani anlayacağınız üzerinde daha rahat hareket edebilen bir temeli oluşturmanın
hazırlığını. Oysa hareket sona ermez, insan, zihinsel ya da fiziksel olarak bir
“duruma” dönüşmediği sürece.
Çünkü insanın
insanı anlamaya çalışması sonu olmayan bir yolculuk gibidir.
Tabi kendini ve
türünü kavramlaştırıp paketleyerek rafa kaldırmaya çalışmadıkça. Çırak, yolunu
bulana dek arayışlarını geniş bir alanda sürdürmek zorundadır. Ustalaşma
sürecini yaşayan ise, arayışlarını artık seçmiş olduğu yolda sürdürür. Ama hiçbir zaman usta oldum diyemez.
Başka alanlar
için nasıldır bilemem ama konu insan olunca, bir doruğa ulaşarak aşağı
bakabilmek mümkün değil, çünkü öyle bir yer zaten yok.
Yukarıdaki
satırlar psikiyatrist-yazar Engin Gençtan’ a ait.
Psikiyatri
konusunda çalışma ve deneyimlerine baktığımız zaman Engin Gençtan gibi bir
duayenin “Başka alanlar için nasıldır bilemem
ama konu insan olunca, bir doruğa ulaşarak aşağı bakabilmek mümkün değil, çünkü
öyle bir yer zaten yok.” sözü, insanı
anlamanın ve tam olarak çözmenin, öyle kolay olmadığının çok açık bir ifadesi olarak
karşımıza çıkar.
Gerçekten de
komple bir canlı olma yönüyle insan, muhteşem bir varlık.
Onu çözebilmek,
onu açabilmek, onu her yönüyle anlayabilmek, öyle pekte kolay değil.
Standartlara indirgeyip, belli davranış kalıplarının alanına koyduğunuz zaman,
sizi her an yanıltmaya ve öngörülerinizi yalanlamaya müsait, hem duygusal yönü,
hem de mantıksal yönüyle.
İşte ondandır ki her
insan keşfedilmeye muhtaç.
Keşfetmeye
çalışırken keşfetmeyi kafaya koyduğumuz
olguları çözmeye uğraşır, biraz biraz da kendimizi keşfederek anlamaya
başlamanın, ağırlığını taşımaya başlarız.
İnsanın
kestirilemezliği, sosyal olguları anlamlandırmada da zorlar birçoğumuzu.
Çünkü insanın
olduğu yerdeki tahminlerin alt üst olma ihtimali, sosyal olguların
kestirilebilirliğini de tehlikeye attığından, net yargıların yanıltıcılığına
düşmemek gerekir.
Yani
anlayacağınız, bir yerde insan varsa ki her yerde var, onu denetlemek, onu
kontrol altında tutmak, onu anladım demek, pekte öyle kolay olmaz.
Zaten ne zamanki
tamam, ben tecrübelerim ve eğitimimle artık insanı kestirebilirim demeye
başladığınız an…
Ben insan
sarrafıyım sözünün bencilliğine kapılmadan…
Yanılma payımızın yüksekliğine çarpılmadan…
Doğru düşünmeye
çalışmak gerekir.