İkram-i Ali Sofrasında; Cihana Bedel ‘An’lar

‘İnsan
aynı nehirde iki defa yıkanmaz’ der Heraklitus. Su aynı su değil, zaman aynı
zaman değil ve kişi aynı kişi değildir çünkü. Kaşla göz arası zamanda çok
değişen olmuştur.
Bu
nedenle ‘eski hal muhal, ya yeni hal, ya da izmihla’ der Said-i Nursi.
‘Onlar
(kendi özellerinde) bir topluluktu. Geldiler ve geçtiler. Onlar kendi
(dönemlerinde yapıp) ettiklerinden, siz de (kendi dönem ve şartlarınızın)
tercihlerinden sorumlusunuz’ buyurur Kuran-ı Kerimde Bakara suresi 134 ve 141.
Ayetler.
Yani
akıl, muhakeme, sorgulama, tefekkür, bağlam, aktüel değer ve değişim hiçbir
zaman göz ardı edilemez. Edilirse, çağdışı, yoz, uyuşuk, ezik, yenik ve
tarih-dışı kalmaya mahkûm olunur.
İçinde
bulunduğumuz makus ahvali -ruh köklerine bağlı kalarak- ezber bozan, kalıp
kıran, ufuk açan bir sıçramayla aşabiliriz ancak.
Bu
da eğitim, din, kültür, felsefe, iktisat, estetik ve sosyal açıdan de-par
yapmayı gerektirir. Hamaset ve sloganla olmaz.
Toplumumuzun
önemli özelliklerinden biri de meslek, statü ve imkân sahibi olduktan sonra
okuma, tefekkür, araştırma ve sorgulama gibi zihni çabanın büyük oranda terk
edilmesidir.
İhtiyaç,
talep, sorun ve imkânların güncellenmesi anlamında ‘İlm-i Hal’ bilgisini mahdut ve muayyen birkaç metin ve kitapla
sınırlayıp ‘yeni okumalara’ kapalı,
fetva ve takva makamında kendisini gören azımsanamayacak imamlar var…
Okumaları
Eğitim Fakültesindeki ders notları ve ilk gençlik yıllarındaki popülist roman
ve bestseller kitapların ötesine geçmeyip pedagojik formasyonla yetinen ve
‘yeni okumalara’ bigane kalan çok sayıda öğretmen var.
Bürokrasinin
tepe noktasında ve il yönetiminin başında olup da ‘Weber’yen Bürokrasi’nin soğuk ve katı yüzünü aşamayan ve kurumsal
mevzuatı bellemekle kurumları rantabl çalıştıracağını zanneden nice zat-ı
devletlulardan mülki erkan bulunmaktadır. Ancak son onbeş yılda –her alanda
olduğu gibi- bu konuda da olumlu değişmeler olduğu yadsınamaz. Sonuç almaya
odaklanan ve pratik faydayı bürokrasi labirentlerinde kaybetmeye izin vermeyen
‘Vali’lerimiz de var artık.
‘İstisnalar
müstesna’
diyor Sait Çekmegil. Her meslek ve alanda standartları zorlayan ve ayrıcalığını
hissettirecek şekilde calib-i dikkat olan insanlar da var. Ali İkram Tuna da bunlardan biri.
Yaklaşık
dört yıldır Mardin’de Vali Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek ve kariyerin
gerekleri ve oturmuş gelenekleri açısından kendisini değerlendirmek bana
düşmez… Ama bu zaman zarfında kendisinden söz ettirmeyi hak eden ‘farklı’ hususiyetlerinin olduğunu ve
bu nedenle ‘vicdani şahitliğimin’ ifadesi
olarak yazmayı gerekli buluyorum.
* * *
-Mardin’e
daha çok Mardinlilerin sahip çıkması ve değerini bilmesi gerekiyor…
-Ekonomi,
Sağlık ve Eğitim bir ülkenin ve bir şehrin kalkınmışlık ölçüsünün başında
gelir. Ama üçünde de Mardin hak edilenin çok gerisindedir…
-Geri
kalmışlık kader değildir. Bu bir çaba, tercih ve irade sorunudur…
-Kapadokya
ve benzeri birçok turistik alan, farklı doğa şekillenmesi nedeniyle insanları
cezb ediyor. Oysa Mardin, İnsan emeği, ufku ve ürünü olan bir müstesna yapının
adıdır. Tarihi, kültürel, dini, ve sosyal alanda farklılığını ve değerini koruyabiliyor.
İstanbul’un tarihi yarımadasından sonra en çok tarihi yapıyı barındırmaktadır…
-Mardin,
makul olanı telkin eden adamların çokluğuyla hatırlanacaktır…
Biz
(mülki erkan) son çareyiz. Bir vatandaş ta bize kadar gelip zaruri ihtiyaçları
için talepte bulunduğu zaman çok duygulanıp etkileniyor ve üzülüyorum.
Mardin’de hala ulaşılamayan ve fark edilemeyen çok muhtaç aileler var…
-Mardin
saklı bir inci gibidir. Forumlar, sempozyumlar, tanıtıcı unsurlar kullanılarak
insanların cazibesine sunulmalıdır…
Anadolu
birçok medeniyete ev sahipliği yaptı, ama aynı zamanda medeniyetler
mezarlığıdır da. Mardin ise Medeniyetler
beşiği ve kucağı olmaya devam ediyor…
* * *
Yukarıdaki
ifadeler, dün akşam bir işadamının (ama
bir dost olarak) hazırladığı sofrada Ali İkram Tuna’nın sohbet makamında
söylediklerinden bir enstantanedir.
İn-formel
ve dost ortamında yaptığı değerlendirmelerin baştan sona analitik tarzda olması
adeta ‘dinle küçük adam’ ile
başlayan Wilhelm Rich’i
hatırlatıyor.
Ayrıca
Ahmet Arif, Necip Fazıl, Mevlana, Neşet Ertaş, Mahsuni Şerif, Cem Karaca… Şiir,
Halk ozanları, Estetik, Edebiyat, Sosyoloji ve Flsefi temalar… Psiko-sosyal ve
politik açmazlar, imkanlar ve sorumluluklar arasında ebruli tabloda renk
geçişkenliğinin esnek olarak akması gibi geniş yelpazede değinmelerle gecenin yıldızları
daha da parlamış gözüktü.
Bir
mülki erkân klasiğini aşan entelektüel yaklaşım ve aydın sorumluluğunu taşıyan
değerlendirmeleriyle ezber bozan bir yanı oldu hep.
Hükümet
Konağına giden birçok kişinin ziyaret edip hemhal olmadan ve sıcak çayıyla beraber
alakadar yüzünü görmeden ayrılmaması manidardır. Karmaşık görünen birçok
netameli sorunu pratik ve kıvrak zekâsıyla hallediverir, ya da yol gösterirdi.
Yakın
bir dostunun isabetli şahitliğiyle; genelde devleti vatandaşa karşı koruyan
amirler olur. Ali İkram Bey ise sürekli insanı önceleyen ve vatandaşın hukukunu
önemseyen biridir.
Resmi
formatta ve ışıltılı salonlarda değil de, eski bir ‘Mardin Evi Damı’nda sınırlı sayıda dostlarıyla paylaştığı akşam
yemeğini bir ‘Sivil Veda’ ya
dönüştürebilmek te ayrı bir maharet olsa gerek.
An
olur hatırlanması cihana bedel.
Furkan ÖZGÜR
08.09.2017 / 11:29Kelebeklerini kanat çırpınıışlarını duyabilecek kadar hassas İNSAN'ların aramızda olması ne kadar güzel, İyiki varsınız.