İki Günlük Bilanço

KÖŞE YAZISI

Kobani’ye İŞİD saldırıları ve kuşatması bahane edilerek Türkiye’nin dört bir yanında iki gece boyunca büyük bir Vandalizm yaşatıldı.

HDP eş başkanlarından S.Demirtaşın “hayatı durdurun” çağrısı üzerine çoğunluğunu 12-17 yaş arası çocukların oluşturduğu (arka planda da büyüklerin! Sahnelendiği) kalabalık tarafından caddeler taş ve molozlarla kapatıldı, bazı araçlar yakıldı, dükkanların vitrinleri kırıldı.

İlk defa bu tür olayların vuku bulması hasebiyle Mardin ilgi ve endişe odağı oldu.

Kartal yuvasını andıran kalesi, tarihi yapıları, taş yontma sanatı, abbaraları, mabedleri ve kültürel zenginliği ile haklı bir şöhrete sahip olan Mardin, bir başka şekilde haber konusu olması düşündürücü ve üzücüdür.

Geecenin geç saatinde alışık olmayan bağırışlar, naralar, sloganlar ve caddelere atılan çöp konteynırları ve molozlar eşliğinde kırılan vitrin camlarının çıkardığı kulak tırmalayan seslerle başladı ilkin. Yakılan lastiklerden etrafa yayılan kokular ve isleri yalayan alevler eşlik etti sonra..

Mardin-Artuklu’da da  yeniyol caddesi tümden kapatıldı. Molozlar, çöp konteynırları, indirilen vitrin camları vs. yolun üstüne bırakıldı. Bazı araçlar taşlandı. Birkaç bina da yakıldı. Dedecan Restaurant, BİM, Bürotime, Davut Selim, Vitra.. vitrinleri alaşağı edilerek camları kırılan ve tahrip edilenlerden bir kaçı.. Tahrip edilen vitrin ve camlar gündüz  takıldı; akşam tekrar kırılıp tahrip edildi.

Mardin-Artuklu geç de olsa bu tür Vandallıklarla yüzleşmiş oldu.

İptal edilen otel rezervasyonları, gurup turları..

Bu bir milat oldu Mardin için. Artık sosyal ve siyasal ilişki ile tercihlerin hangi sonuçları üreteceği ya da besleyeceği de yeniden düşünülecek! herhalde.

Nusaybin ve Kızıltepe’de çok daha görünür şekildi hissedildi Vandalizm. Daha önceleri debuna  aşinaydı halk zaten.

Kurban Bayramı dolayısıyla çöp bidonları dolup taşmış, Kurbanlık hayvanların sakatat ve kemikleri torbalar içinde bırakılmıştı. Göstericiler bu sakatat ve çöpleri yol kapatmada malzeme olarak kullandılar. Cadde ve sokaklar iğrenç görüntüler ve pis kokulardan geçilmez oldu. Halk sağlığı açısından büyük riskler oluştu; Bulaşıcı hastalıklara zemin oluştu.

Bazı dernekler ve parti bürolarına saldırıldı; yaralananlar oldu. Ancak ambulansların hasta ve yaralı taşımasına engel olundu; yaralananlar saatlerce beklemek zorunda kaldı. Hatta Kızıltepe ve Nusaybin’de Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri, Toplum Sağlığı Merkezleri ve 112 istasyonları bile taşlandı.

Hastanelerde kan stoku kritik seviyeye geriledi; Diyarbakır’dan gelecek kan bankası aracı taşlandığı için gelemedi.

Cadde ve sokaklarda yakılan oto lastiklerinin çıkardığı alevden çok saldığı zifiri isler ve kapkara dumanların sağlık ve çevre üzerindeki tahribatı hesaplanabilir mi?

Okullar yakıldı. Derslikler ve kütüphaneler darmadağan edildi. Eğitimdeki başarı sıralamasında oldukça geride olan ilimizin daha da geriye düşmesine neden olundu. En az 70.000 öğrenci derslerinden oldu.

Nitelikli memurlar, öğretmenler ve işadamları ilden/bölgeden gitme hesaplarına girdi.

Bazı bankalar yakıldı; bazı mağazalar yağmalandı. Correfour ve BİM gibi..

Barış sürecinin oluşturduğu olumlu hava bölgeye yatırımları teşvik eder gibiydi ama, kursakta kaldı.

Doksanlı yılların puslu havasında oluşturulan cepheleşme ve her gurubun kendi güvenlikleri üzerinden yöneldikleri  ihkak-ı hak yaklaşımlarının tedavüle sokulmasına kapı aralanmaya başlandı.

Türkiye kamuoyu barış ve güvenliğe ram olmuştu; tereddüt ve kaygılar yeniden depreşti.

Toplumsal olaylardan ve artan kargaşa ortamlarından sonra “Eski Türkiye”de hemen yeni asayiş  toplantlıları ve güvenlik tedbirleri paketi gündeme gelirdi. “Yeni Türkiye”de ise, nerede kalmıştık denerek çözüm sürecine ivme ve derinlik kazandırılarak süreklilik kazandırılmaya gayret edilir.

Tüm ilçelere yayılan yaygın gösteri, saldırı ve yıkımlarla beraber hiçbir polis veya jandarma namlusunun göstericilere yöneltilmemesi çözüm sürecinin amaçlandığı istikamette sürdüğünün göstergesi değil midir?

Kaos ortamının verdiği halet-i ruhiye içinde ‘nerede bu devlet’ terennümleri de yapıldı çokça. Bu da eksik-aksak yönlerinin tezahürü açısından kayda değer olmuş oldu.

Bu günlerin arızi-geçici olduğu, barış ve huzur yolunda küçük parantez olarak kaldığını görmekten kaçınmayalım.

Amacın saptığı, istenmeyen gelişmelerin istenen/arzulanandan öne çıktığı durumlarda eylemler tam tersi sonuçlar da üretebilir.

Şiddetin mesajı boğduğu, hak-hukukun şiddete ve meşruiyet dışı eylemlere galebe çaldığı iki gün/gece geride kaldı.

Bu olaylar ve tahribat Kobanideki insanlık dramını hafifletti mi? İŞİD saldırılarını mı durdurdu? Türkiye’nin yardım ve ilgisini etkiledi mi? Türkiye kamuoyunun gönlünü etkiledi mi?

Barış Sürecinin kalıcı hale getirilmesine mi katkıda bulundu; yoksa Barış Sürecini içine sindiremeyip rafa kaldırmak isteyenlere fırsat mı sundu?

Herkes bir daha derin ve etraflıca yeniden düşünmek ve öz-eleştiri yapmak zorundadır. Masum değiliz hiç birimiz şarkısı bizim için söylendi galiba.

Makul ve lider tipolojisi böylesi zamanlarda belirir.

Mardin sosyolojisi, göç, kentleşme, eğitim, demografi otorite paylaşımı ve politizasyonuyla yeni değerlendirme ve analizleri gerektiriyor.

Eski hal muhal; ya yeni hal, ya izmihlal dememişler boşuna.