İDEOLOİK DEĞİL PSİKOLOJİK

KÖŞE YAZISI

30 Haziran 2024 akşamı Kayseri’de Suriye uyruklu bir kişinin 7 yaşındaki akrabası olan çocuğu taciz ettiği haberi yayıldı.

Sokağa inenler Suriyelilerle ait ev, işyeri ve arabaları ateşe verdi/zarar verdi.

Gözaltına alınan 474 kişiden 285’inin çeşitli suçlardan kaydı (göçmen kaçakçılığı, kasten yaralama, yağma, hırsızlık, cinsel istismar, tehdit-hakaret, uyuşturucu, mala zarar verme, dolandırıcılık ve şantaj) vardı.

Aynı zamanda Suriye’nin kuzeyinde Türkiye aleyhtarı olaylar meydana geldi. Bazı kişiler tarafından Türkiye bayrağına ve TIR’larına yönelik saldırılar gerçekleştirildi.

Bu suç bağımlıları neden ve nasıl mobilize oluyor? Ya da kimler hangi saikler bunları mobilize ediyor?

Diğer taraftan sosyal medyada Kayseri olayları sırasında 33.000 BOT hesaptan 224.000 provakatif içerik üretildi.

Birileri Türkiyenin sinir uçlarının refleksini test ediyor olmasın!

Anlaşılan planlanmış organize bir hareketle karşı karşıyayız. Göçmenler özellikle Suriyeliler üzerinden Türkiyenin fay hatları tetiklenmek istenmektedir.

Dünyada ve bölgemizde önemli gelişmelerin yaşandığı şu ortamda maalesef Türkiye’nin toplumsal huzurunu ve barış ortamını dinamitlemek isteyenler var.

İnsani değerlere sahip çıkmak uğruna hayatını hiçe sayan siyahi lider Malcolm X “ırkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir hastalıktır”der. Duygu, düşünce ve algıları etkileyen bu hastalık iletişim ve ilişkileri etkilemektedir.

Elbette toplumsal anlamda ırkçılığın ekonomik, sosyal ve siyasal arka planından söz edilebilir.

Bir kısım milli değerleri de kalkan olarak kullanan önyargılı, ayrımcı tipler deşifre edilmelidir.

Tarihte olduğu gibi imparatorluk bakiyesi olan ülkemiz her inanıştan ve milliyetten mazlum ve mağdurların sığınağı olmuştur.

Evrensel inanç değerleriyle yoğrulmuş tarihsel perspektif milletimizin özgün karakteri olmuştur.

Bu bağlamda can havliyle ülkemize “geçici barınma” statüsüyle gelen masum sığınmacılara saldırılar karanlık anlayışın ürünüdür.

Gerekçe sığınmacılar olmakla birlikte ülkemizin küresel imajını ve stratejik gücünün hedef alındığını söylemek mümkündür.

Yoksa saygın bir dönüşün desteklenmesi gerekirdi.

Türkiye devlet aklının geri dönüş için diplomatik alanda büyük bir çaba sarfettiği görülmektedir. Katar’ın katkısıyla bir kısım dönüşler olmuştur.

Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünyanın savaş mağdurlarına sırtlarını döndüğü
aşikardır. Sömürgecilik damarı hala aktif olup uluslararası ilişkilerde oportünist anlayışın egemenliği devam etmektedir. İnanç ve etnik farklılıklar temelinde çatıştırma, parçalama ve yönetme anlayışı halen devam etmektedir.

Türkiye zengin bir kültürün, engin bir anlayışın ve tarihi deneyimin mirasçısı olma gerçeğini gözardı etmeden sahada gerçekliklerle yüzleşmek durumundadır. Ruhunu satmış, uluslararası lobilerin ve güç odaklarının emellerine hizmet edenlere fırsat verilmemelidir.

Kahramanmaraş, Sivas, Başbağlar gibi acı tecrübeleri olan ülkemiz ayrıştırma ve çatıştırma aparatlarını işlevsiz kılmalıdır. Halen devam eden bir terör sorunumuzun olduğu aşikardır.

Ulusçuluğa dayanın baskı düzeni Faşizmin yol açtığı savaşlar ve 1994 yılına kadar devam eden Güney Afrika da ırk ayrımcılığına dayalı Aparheid rejiminin acıklı hikayeleri hafızalarda yerini korumaktadır.

Etnik ve bölgesel ırkçılık merhametin, şefkatın ve empatinin bittiği yerdir. Büyük medeniyet havzasının insanlarına yaraşan çapına ve kalıbına göre davranmak, mazlumlara yurt olmaktır.

Her zamankinden çok toplumsal barışa, huzura ve dayanışmaya ihtiyacımız vardır. Ortak zeminimiz güçlendirilmeli milli ve manevi alan genişletilmelidir. Bugün göçmenler üzerinden tasarlanan kirli tezgah -Allah korusun- başarılı olursa sıra insanlarımıza gelecektir. Türkiyenin buna tahammülü yoktur.

İnsanlarımızın sağduyusu ve tarihsel bilinci barışımızın teminatıdır. Başta siyasiler olmak üzere sorumluluk makamında olanların (aydınlar, yazarlar, kanaat önderleri) duyarlı davranması elzemdir.

Sureti haktan görünüp ülkenin yararını gözettiği söyleyen bir kesim maalesef bu müessif olaylara fikirsel ve zihinsel zemin hazırlamakta oldukları görülmektedir. Tarih bilincinden yoksun olan bu kesim insanımızın engin ferasetini hesaba katmadıkları er ya da geç anlayacaklardır.

Yusuf İslam’ın sözü ile bitirelim: “Müslümanlar birbirleriyle savaştıkça, ağıtlar Türkçe, Kürtçe, Arapça; zafer çığlıkları İbranice ve İngilizce olacaktır.”