"Hint Kumaşı"

İngilizler, Müslümanların
hâkim olduğu Hint coğrafyasını sömürgeleştirmeye geldiklerinde; piyasada en
kaliteli, en şık ve en gözde kumaşlardan olan Hint kumaşının trendini ve
cazibesini alaşağı etmek için özel gayret sarf etmişlerdi. Bunun için tüm
kumaş atölyelerini kapatmış ve ustaların çalışma izinlerini iptal ettirmişlerdi. Uzun süre bu kumaşı yasaklamış ve üretime de izin vermemişlerdi. Artık
piyasada az bulunan ve zorunlu olarak miktarı azalan bu kumaşa “Hint Kumaşı
veya bulunmaz Hint Kumaşı” denmiştir. Bu tabir de buradan çıkmıştır.
İngilizlerin maksadı
doğrudan Hint kumaşını kötülemek değildi. Aslında Hint kumaşını, gerçekte
kalitesiz yanlarını deşifre etmek için ayrı bir çaba harcama niyetleri de
yoktu.
İngilizler, Hint, Ortadoğu
ve Uzak Doğuda yüzyıllardır ihtişamı ve narinliği ile ön planda olan Hint
kumaşını insanların gözünden düşürerek; kendi kumaşlarını (Meşhur İngiliz kumaşını)
piyasaya sürmeyi hedefliyorlardı. Piyasaya hâkim olan Hint kumaşının yerine aslında
kendilerini, yani Britanya İmparatorluğunun egemenliğini pekiştirmeye ve yaymaya
çalışıyorlardı.
Günümüzün modernist bireyleri
ve güya uyanık avanakları da İngiliz oyunlarına rahmet okuyacak bir tavır ile
kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sayıyorlar. Kendilerini, ender insan tipi veya
ulaşılmaz kişi olarak lanse edip; fiyatlarını pahalı göstererek piyasaya arz
ediyorlar.
Toplumsal kargaşa ve
kaoslarda ortaya çıkan egemenlik kurma ve hâkimiyet elde etme arzuları, uzun
vadede; sosyal içerikteki kutuplaşmayı derinleştirmektedir. Şiddeti ve hatta alenen
şiddeti doğurmaktadır. İngiliz kumaşının güttüğü asıl amaçlar, milleti ve
devleti yöneten iktidar teşkilatlarının bünyesine bulaştığı andan itibaren;
toplumda alenen şiddet arzuları ve çıplak şiddet uygulamaları had safhaya
ulaşır.
İsmet Özel yazdığı bir
makalede; Türkiye'deki yaşamsal tarihin akışında, sebebi ne olursa olsun "çıplak şiddet" denen bir
belanın vuku bulduğu; devlete ve tebâ'ya hüküm eden iktidarların, bu çıplak
belaya karşı sürekli korunaklar aradığını ve siyasi mühendislik projelerini
devreye sokma becerilerini sergilemeye çalıştıklarını ifade ediyor.
Ve şöyle diyor:
Solcular, (kendi tefekkürüm olarak Kemalistler, yarı laikler, deforme olmuş
inanç grupları ve etnik asimilasyona uğrayan kişiler) İslami bir düzene karşı
devleti koruduklarını ve kendilerini devletin bekası için tenlerini siper
ettiklerini söylüyorlar. Sağcılar ise "Dikkat! İslamcılar değil" 99
taneli tespihlerini devlete karşı namlu olarak kullanmadıklarını ve kurşun
olarak fırlatmadıklarını söylüyorlar.
Aslında tüm mesele
şudur: Konjöktörel alanın şaklabanları, siyasal otoritenin gücü ile devletin sistemsel
mekanizmalarını birbirine karıştırarak; sivil bireye açık ve şeffaf olan
alanları, özel arzularının şehvetlerine ayırmakta tereddüt etmezler. Son zamanların şarlatanları, devletin hangi
hizmetlerine yarayacaklarsa; o zemin ve o minval dâhilinde kendilerini parlatırlar.
Etrafa da kendilerinin bulunmaz Hint kumaşı olduğunu söyleyip dururlar. Tüm
bunların akabinde, bu istek ve arzunun argümanlarını "herkese özgürlük" ve "herkese hürriyet" kıymetindeki
sloganlarla kamufle etmeye çalışmaktadırlar.
Kanaatimce sivil bireye
düşen şey: Kendini, üretimi yasaklanan Hint kumaşının yerine koymadan; toplumun
tüm katmanlarına alan açarak mücadelesini genişletmektir. Belki de bu şekilde İngiliz
kumaşının (oyunun) gerçek kalitesini ortaya çıkarmakta daha da başarılı olur.