Hikmet Müslüman Olmayandan Alınır mı?

Öncelikle ‘Hikmet’in ne olduğu
açıklamakla başlamalı…
“Çağdaş müfessirlerden Reşîd Rızâ
hikmeti, “insan iradesini hayrın ifadesi olan faydalı amele sevkeden doğru
bilgi” şeklinde tanımlamaktadır. Hikmetin aleti ise verdiği hüküm kesin olan
akıldır. Hikmetin zihinde depolanmış mâlumattan farkı ise iradeyle olan
ilişkisidir. Nitekim Reşîd Rızâ’nın hocası Muhammed Abduh da ahlâkî
davranışların belirlenip yönlendirilmesinde hiçbir etkinliği olmayan ve ancak
teorik tartışmalarda ortaya çıkan tasavvur ve hayallerden ibaret bilgileri
hikmet saymamıştır. Abduh, ‘Allah hikmeti dilediğine verir…
2/269’ ayetini ‘Allah o kimseye olgun bir akılla bu aklı en güzel şekilde kullanma
iradesini verir’ şeklinde yorumlamıştır. Reşîd Rızâ’ya göre Abduh’un bu
yaklaşımı, İbn Abbas’tan rivayet edilen ‘Hikmet Kur’an’ı anlamaktır’ sözüyle
uygunluk içindedir. Çünkü Kur’an’daki doğru yolu gösteren hükümleri illet ve
hikmetleriyle bilmek, insanın sâlih amel işlemesini engelleyen vesveseleri yok
edecek olan gerçekleri bilmek demektir. Fahreddin er-Râzî de Kur’an’daki hikmet
terimi üzerinde önemle durmuştur. Bakara sûresinin 269. âyetini yorumlarken
Mukātil b. Süleyman’ın eserine dayanarak hikmetin dört anlamı olduğunu
kaydetmekte, bu anlamların ortak yönünün ilim olduğunu, ancak doğruyu bilmenin
yanında doğruyu yapmanın da hikmete dâhil edilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Râzî’ye göre Hz. İbrâhim’in, “Rabbim, bana bir hüküm ihsan et!” anlamına gelen
duasındaki (eş-Şuarâ 26/83) hüküm kelimesi nazarî hikmete,“Ve beni sâlih
kimseler arasına kat” şeklindeki ifadesi de amelî hikmete delâlet etmektedir. TCDV
İslam Ansiklopedisi”
Demek ki sadece salt olgun akla
sahip olmak ‘Hikmete’ sahip olmak anlamına gelmiyor, o olgun aklı en güzel
şekilde kullanınca ‘Hikmet’e sahip olunur. Yani pratiğe yansımayan hiçbir
‘ilim’ veya ‘hikmet’ gerçek anlamda ilim ve hikmet sayılamaz. Zira gerçek ilim
ve hikmet sorunları çözen değil sorunlara düşürmeyendir. Peki, mevcut
sorunlarımızı dahi çözemiyorsak; hangi ilim ve hikmetten bahsedebiliriz?
Demek ki hikmet sahibi, Kur’ân’ın
meramına vakıf olma, meseleleri gerçek şekilde kavrama, karar ve çözümlerde
isabetli olma, olayları değerlendirme kabiliyeti olan ve yaşamında bunun iz ve
emareleri olan kişi demektir.
“Muhammed Hamdi’ye göre kelimenin kök
anlamı iyiliği elde etmeyi ve kötülüğe engel olmayı içerdiğinden fayda
kavramıyla alâkası vardır. Öte yandan hikmet sebep kavramıyla da ilgilidir,
fakat sebepten daha genel bir anlam taşımaktadır. Çünkü hikmet sebepten önce
bulunabileceği gibi nihaî faydadan sonra da bulunabilir. Yani hikmet “sebebin
sebebi” yahut “amacın sonucu” anlamına gelebilir. Bu çerçevenin dışındaki en
genel anlamıyla hikmet “doğru bilgi ve faydalı iş” demektir. Ancak hikmet,
nazarî bilgiden ziyade amelî bilgiye veya doğrudan doğruya amelin kendisine
nispet edilir. TCDV İslam Ansiklopedisi”
‘Allah hikmeti dilediğine verir… 2/269’ ayetinin devamı şöyledir: ‘…Kendilerine hikmet verilenler, şüphesiz ona (dünya ve
âhiret mutluluğuna kavuşacak kadar) çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak
akıl sahipleri anlar.’
Şimdi
dönüp kendimizi bir de bu bağlamda gözden geçirelim…
Câhiliye
şairlerini düşük karakterli olarak tanıtan “Şairlere gelince, onlara da
sapıklar uyarlar. 26/224” ayet hükmü olmasıyla beraber “Şüphesiz bazı
şiirler var ki hikmettir” (Buhârî, “Edeb”, 90; Tirmizî, “Edeb”, 69; İbn Mâce,
“Edeb”, 41) hadisi genel olarak şiirde hikmet aranabileceğini belirtmesi
bakımından da dikkat çekicidir.
Peki,
Müslüman olmayandan hikmet alınabilir mi?
Müslüman
olmayanın malının reklamı tvlerde verilir, akıllı telefonları, internet
sürümleri kullanılır vs… vs… Fakat Filistinlilere zulüm eden kendi
soydaş-dindaşlarına; "Zulüm bizdense ben bizden değilim” diyen ve Gazze Şeridi'nin güneyinde Refah'ta İsrail Savunma
Kuvvetlerine bağlı zırhlı bir buldozer tarafından ezilerek öldürülmüş olan Rachel Corrie'nin bu söylemine katılmayacak
mıyız?
Oysa
biz ne zaman bu erdemi gösterme cesaretine sahip
olursak, bu coğrafya o zaman gerçek huzura, selamete ve onurlu bir barışa
kavuşacak.
Ayrıca
“Hikmet müminin yitiğidir, onu bulduğu yerde alır” (İbn Mâce, “Zühd”, 15; Tirmizî,
“İlim”, 19) mealindeki hadis Müslümanların, yararlı bilgiyi ve doğru sözü
kimden ve nereden geldiğine bakmaksızın alabileceklerine işaret etmiştir. Bu
hadis ayrıca, iyi şeyler içeren-barındıran dış kültürlerden uygun biçimde
faydalanmaya meşruiyet de kazandırmıştır.
Aslında
bu hadisten başka bir şey de anlaşılabilir. Zira “Yitik” diye
tercüme edilen kelime “Dalle” dir. Kaybolan mala denilir. Bundan da “bu güzel ve iyi şey önce Müslüman’ın
malıydı, kaybettiler, kaybedince de bela ve musibete duçar olurlar-oldular, o
vakit nerede bulursanız, kimin yanındaysa gördüğünüz an hemen pratiğinize dökün
ki bela ve musibetlerden kurtulabilesiniz.
Yani mümin kişi, atalarından kendisine kalmış olan ‘hikmet’in peşinde
olmalı, aramalı ve bulduğunda herkesten ziyade yaşantısına yansıtma gayretinde olmalıdır.
Ama öyle bir varis neredeee?