Hicret
Hicret; dini sebeplerden ötürü bir yerden diğer bir yere göç etme ve özellikle Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye intikal etmesi olayıdır. Hicret, Arapça bir kelimedir. Sözlükte; “terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek” anlamına gelen hecr (hicran) masdarından isim olan hicret “kişinin herhangi bir şeyden bedenen ayrılıp uzaklaşması” demektir; ancak kelime daha çok “bir yerin terk edilerek başka bir yere göç edilmesi” anlamında kullanılır. Terim olarak genelde gayr-i müslim ülkeden (daru’l-harp) İslâm ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamber’in ve Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder. Medine’ye göç eden Müslümanlara Muhacir, Resul-i Ekrem’e ve muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da Ensar unvanı verilmiştir.
Hicret; firar etmek, kaçmak ya da gizlenmek değildir. Hicret; strateji değiştirme, davayı daha geniş alan ve kitlelere götürme ameliyesidir. Hicret, hazırlık dönemi ile inşa dönemi arasındaki köprüdür. Hicret, fedakârlıktır, baki olanı fani olana tercih etmektir. Hicret, iman uğruna her şeyi feda edebilmenin en açık göstergesidir. Hicret, İslam tarihinin başlangıcıdır. Hicret, gerektiğinde farz bir ibadettir.
Peki; o insanlar (Muhacirler) neden hicrete zorlandılar? Katil midiler? Hâşâ… Bilakis karıncaları bile ezmekten çekinen insanlardı onlar. Hain midiler? Hâşâ… Tam aksine onlar dünya ve ahretin en güvenilir insanlarıydı. Onlar insanların mallarını mı gasp ettiler? Hâşâ… Tarih onlar gibi zahit ve izzetli bir kuşak görmemiştir. O halde Hz. Peygamber ve ashabı neden hicrete zorlandılar gibi bir soru sorulursa cevabı gayet açık ve nettir. Tek suçları; ödün vermeden inançlarını yaşamaktı; Hz. Musa (a.s) neden muhacir olduysa, Hz. Yusuf (a.s) neden zindana atıldıysa, Hz. Zekeriya (a.s) neden şehit edildi ise Resulullah ve arkadaşları da aynı sebepten ötürü hicret edip muhacir oldular.
Hicret belirli bir zamana ve mekâna özgü bir amel değildir. Peygamber efendimizin de buyurduğu gibi; “Tövbe vakti sona ermedikçe hicret (vakti) de sona ermez. Güneş battığı yerden doğmadıkça da tövbe sona ermez.” Hicret kıyamet gününe kadar devam edecek bir ameldir. Hicret tüm peygamber ve davetçilerin yolu ve yöntemdir. Müminler ile münafıklar, zalimler ile mazlumlar mücadele ettikleri sürece hicret de devam edecektir.
Asr-ı Saadet muhaciri olmadık diye üzülmeyelim; zira küfür, şirki zulüm ve haramlardan uzak durduğumuz müddetçe muhaciriz. Din için, Allah rızasını kazanmak için her türlü amel ve ilim için başka bir mekâna intikal ettiğimiz müddetçe muhaciriz. İnancımızı yaşamaktan dolayı sürülüyor ya da hor görülüyorsak, muhaciriz. Tüm cahili adet ve gelenekleri reddediyorsak, yaşadığımız asrın ve bulunduğumuz bölgenin muhacirleriyiz.
Evet! Hicret bir stratejidir. Resulullah’ın hicreti, İslam tarihinin başlangıcının nişanesi ile beraber şu yenilikleri de beraberinde getirdi;
1. Hicretle mescit inşa edildi, devletin resmi işlemleri orda görülmeye başladı.
2. İslam’da kentleşme (Medineleşme) ve devletleşme süreci başladı.
3. İlk yazılı anayasa oluştu.
4. İlk resmi eğitim müessesesi kuruldu.
5. Tarihte ilk olarak “Suffa” adıyla yatılı bir üniversite kuruldu.
6. İslam’ın ticaret pazarı kuruldu.
7. İslam’ın resmi ordusu tanzim edildi.
8. İslam’ın iki bayramı tescil edildi.
9. İslam’da tarihte ilk olarak fakir ve zenginler mallarını bölüştü,
…
…
…
Hicret insanlığa şu dersleri verdi; İslam davası, sürgün, işkence ve baskılarla son bulmaz; aksine dava sahiplerinin inanç ve azimleri daha da güçlenir. Nitekim Bilal-i Habeşi (r.a), işkenceye maruz kalınca, zorba Ümeyye b. Halef’in şahsına, tarihe altın harflere yazılacak şu tarihi mesajı verdi: “Ellerimi, ayaklarımı bağlayabilirsin, dilimi susturabilirisin, beni çöllerde sürükleyebilirisin. Ancak kalbime asla ve asla müdahale edemez inancımı bağlayamazsın.”
Evet, İbrahim isek ateşe, Yusuf isek zindana, Peygamber ashabı isek İslam davası için işkence ve hicrete hazır olmalıyız. Gül dikensiz, cennet de cefasız ve çilesiz elde edilmez. İnanlar, en sıkıntılı dönemlerde bile asla umutsuzluğa kapılmadılar; mağaralarda dahi, Cenab-ı Allah’ın kendilerini koruyacak sebepler meydana getireceğine şüphesiz inandılar.
Hicret mefhumunu önce ruhlarımızda sonra da aile ve toplumumuzda diri tutmalıyız. Çoluk çocuğumuza ailemiz ve dostlarımıza hicretin anlam ve önemini anlatmalı ve her türlü hicretlerini tebrik etmeliyiz.
HİCRET’in 1437.yıl dönümü, İslam âleminin ve tüm insanlığın uyanış ve kurtuluşuna vesile olmasını yüce Bari’den niyaz ve dua edelim.
Peygamberin Mekke’den Medine’ye zorlu yolculuktan sonra hicret başlangıcının simgesi haline gelmiş olan şu kaside ile vesselam diyorum:
طلع البدر علينا /// من ثنيات الوداع
وجب الشكر علينا/// ما دعى لله داع
أيها المبعوث فينا /// جئت بالأمر المطاع
جئت شرفت المدينة /// مرحبا يا خير داع
Ay doğdu üzerimize /// Veda tepesinden
Şükür gerekti bizlere /// Allah'a davetinden.
Ey bizden seçilen elçi /// Yüce bir davetle geldin
Sen Medine'ye şeref verdin /// Merhaba ey sevgili…