Hangisi Doğru ?

KÖŞE YAZISI

Mardin’den uzak kaldım birkaç gün malum iş yoğunluğu ve yaz sıcaklarının getirdiği rehavet, zor bir coğrafyada mesleği adabı layıkıyla yapmaya çalışmak yoruyor insanı.

Mardin’den uzaklarda olduğum süre içerisinde haber ve gelişmelerden, sosyal medyadan ve teknolojiden uzak aileme birkaç gün zaman ayırayım dedim, dedim de ne mümkün..

Mesleğin içinde olanlardan farklı gelişmeler yaşanmadı aslında, alışığız bütün bunlara!...

Mardin’de bir şeylerin yolunda gitmediğini eleştirel gözlerle görüyorsanız eğer, aslında yolunda gitmeyenin kendiniz oluveriyorsunuz bir anda. Yolunda gitmeyen iş bir tarafta kalır, siz oturuverirsiniz hedefin orta noktasında..

Olsun bizler alışığız.

Bazen yazı yazarken nasıl başlayacağınıza karar vermiyor olabilirsiniz. İşte tam da böyle bir duygu hali modundayım ama yazmam lazım.

                “Hırsızı bırakıp, ev sahibiyle uğraşanlar”a benzedi bizimkisi..

Kurum, birim, ya da isimlere yer verip, bir yandan konuyu şahsileştirip öte yandan da reklamlarını yapmayacağım!

Mardin’in her alanda daha iyi olması gerektiğini, Mardin’in sahip olduğu potansiyelin daha iyi işlenip daha kaliteli bir noktaya taşınması gerektiğini yaptığımız haberlerde, yazdığımız makalelerde işledik her fırsatta. ‘Marifet iltifata tabidir’den hareketle de yapılan güzel çalışmalara da güzellik katarak işlemekten de geri kalmadık çoğu zaman.

Makam koltuklarına sekiz karpuz sığdırmaya çalışıp şapkadan tavşan çıkarmaya çalışanlara kral çıplak dediğinizde etrafa kümelenen borozancılardan çıkan çatlak sesler kulakları tırmalayabilir, hatta rahatsız da edebilir. Oluyor da, ama olsun ne demiştik, “Bizler tarafız, Mardin’den yana” Bizler Kralın çıplaklığını dillendirirken başkaları da ellerindeki bez parçalarıyla yamalı elbise çıkarmaya devam edecek.  Ama unutulmamalıdır ki; yamalar dikiş tutmaz.

Çok uzatmayacağım; ama şuna da değinmeden geçmek olmaz;

Başbakanlık Basın yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından şahsımda gazeteme tevdi edilen ve sorumluluğumuzu misliyle arttıran gelişmeyle beraber geldiğimiz nokta, seviye çıtasını bir noktada tutma yükümlülüğünü de getirdi bizlere ki bunun da idrakı içindeyiz.

Söz konusu ödülümüzü Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım Bey ve Dönemin Basından sorumlu Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş beyin elinden alırken birçok televizyon kanalı töreni canlı olarak yayınlamıştı. Yayınlanan töreni televizyondan izleyen ve hem kendi adına ve hem de bağlı bulunduğu sivil toplum örgütü adına yaşadığı gururun getirdiği heyecanı evindeki aile bireyleriyle karekterimizi, kişiliğimizi ve mesleki tecrübe ve dürüstlüğümüzü paylaştığını ifade eden bir dostumun(?) kendi anlatımını “yanaklarım pembeleşerek” dinledim.

Dinledim dinlemesine ama ellerindeki çiçeklerle gerçekleştirdiği ziyaretin bir hafta sonrasında; Yaptığımız eleştirel bir haberden dolayı “Yanaklarımızı pembeleştiren” methiyelerin yerini, ne para karşılığında haber yaptığımız, ne de satılmış basın olduğumuzu yazmaktan geriye kalmadı aynı kişi!

Hangisi doğru diye düşünmek istedim ancak düşünmekten vazgeçtim. Öyle ya biz kendimizi bildikten sonra, yorgun olan kafayı daha fazla yormanın da anlamı yok!

Kızıltepe ovasında büyümüş, köy odalarında hoş sohbetlerde demlenmeye çalışmış biri olarak; herkesin rahmetle yad ettiği, memleketin renkli simalarından Hacı Eminê Mısto’dan duyduğum bir öz deyiş geldi aklıma.

Şöyle diyordu rahmetli Emin Amca; “Biri ile ilgili bir defa iyidir, bir defa kötüdür diyen iki defa yalan söylemiş olur!”

Son söz; Mardin Life Ekibi; Mardin’de gazetecilik alanında yaptığı çalışmalar hakkında herkesin ve her kesimin az ya da çok fikri oluşmuştur. En çok okunma ve en çok izlenme oranlarıyla tarafı olduğumuz Mardinimizin teveccühü, ilerlemekte olduğumuz istikametin doğruluğuna en büyük ispattır. Yerlerde sürünen bir seviyesizlikle bizlere atılan çamurlar ise ancak ve ancak sahiplerini kirletir.