Hamas Serencamı (III)

Hamas’ın Ocak 2006’daki parlamento seçimlerini kazanmasından sonra
liderlerinin yaptığı açıklamalar da örgütün düşüncesinde değişim meselesini
gündemde tutmaya devam etti. Nitekim İsmail Heniyye’nin "Önümüzdeki
dönemlerde Hamas'ın düşüncelerinde ideolojik değişimler yaşanacaktır... Mevcut
siyasi sahne, Örgütün bazı düşüncelerinin değişmesine gerektirmektedir..."
Aşağıda değinileceği gibi Hamas’ın kuruluş bildirgesinde açıklanan sert ve
uzlaşmaz söylemler bir süre sonra yumuşatılarak biraz daha gerçekçi bir hale
getirilmiştir. Başlangıçta tek çözüm şeklinin, “tarihî çözüm” diye nitelendirdiği,
İsrail’in tamamen yok edilmesi olarak kabul eden Hamas, İsrail’in 1967 öncesi
sınırlara çekilmesini öngören bir çözümü şimdilik kaydıyla kabul etmiştir.
Nihai çözüm fikrini tamamen değiştirip değiştirmediği ise muğlaktır.
Oslo süreci kapsamında düzenlenen 1996 seçimlerine katılmayan
Hamas, 2004 sonunda bu politikasından vazgeçtiğini ve Filistin'de 2005'te
gerçekleştirilecek hem yerel hem de genel seçimlere katılacağını açıkladı. Bu
açıklama ile hem Filistin halkı hem de uluslararası düzeyde büyük dikkat çekti.
Çünkü Hamas önceden kabul etmediği Oslo anlaşmalarının ve Filistin sorunun
müzakerelerle değil, sadece silahlı mücadeleyle ve direnişle çözüleceğini belirtmişti.
Bu açıklama uluslararası toplum tarafından destek gördü. Seçimlere katılacak
olan Hamas'ın ılımlaşacağını ve barış sürecini destekleyeceği düşünülmekteydi.
Ancak Hamas bu açıklamayla birlikte siyasi parti olmayacağını, İsrail’e karşı
silahlı mücadeleden vazgeçmeyeceğini ve Oslo Anlaşmalarını kabul etmediğini
tekrarlamıştır.
Hamas, 2004 seçim hazırlıkları ve kayıt işlemleri başladığında,
“Islah Çağrısı” adı altında taraftarlarından seçim sicillerine kayıt olmalarını
talep etmiştir. Daha önce seçimlere katılmanın haram olduğunu beyan eden Hamas,
sadece bu çelişki ile yetinmemiştir. Hamasın siyasi liderinden “Mahmut ZAHAR”,
açıklamalarında “ Hamas, tarihi sınırlarıyla bilinen Filistin den vazgeçmemek
şartıyla kurtarılmış topraklarda bir Filistin devleti kurulmasını kabul
edeceğini” belirtmiştir. Hamas liderlerinden Gazi Hamad ise, parlamento seçimi
öncesi temel hedeflerinin "Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'ün"
özgürleştirilmesi olduğunu” ifade etmiştir.
Siyasete girmeye karar veren ve bu açıklamalarda bulunan Hamas’ın,
Filistin’i “Denizden Nehre kadar” kurtarmak için kendisine çizdiği cihat
yolunun dışına çıktığını görülmektedir. Seçimlere katılmak, sadece vatandaşlara
sosyal hizmetler vermek değil, aynı zamanda Hamas’ın kabul etmediği anlaşmalar
neticesinde oluşturulan meclisin içende yer aldığı anlamına gelmektedir.
Hamas, siyasete katılmayı cihat olarak değil cihadı tamamlayan bir
yöntem olarak görmektedir. Siyaset ve askeri eylemler, tüm Filistin
topraklarını kurtarmak için kullanılan iki yöntemdir. Filistin’in her hangi bir
parçasının bu yöntemlerle kurtarılabileceğini, ancak şartlar ne olursa olsun
Filistin’in bir parçasını kaybettirecek her hangi bir anlaşmaya da
girmeyeceğini belirtmiştir.
Yaser Arafat’ın ölümü, Şeyh Ahmet Yasin suikastı, İsrail’in
Gazze’den çekilmesi ve 2005 yılında düzenlen yerel seçimlerde Hamas’ın zaferi
gibi gelişmeler, Hamas’ı 2006 parlamento seçimlere katılmasına yönelten
sebepler olarak sayılır. Filistin siyasal sistemini geliştirerek onarmaya ve
İsrail’e karşı mücadele projesini korumaya çalışan Hamas, bu hedeflerini
siyasal sistemin dışından gerçekleştirilemeyeceği kanaatine vardıktan sonra o
sistemin içine girmeye karar verdi.
Ocak 2006'da yapılan “Filistin Yasama Meclisi” seçimlerin Hamas’ın zaferiyle
sonuçlandı. Seçimlere İsrail’le ve yolsuzluklarla mücadele propagandalarını
kullanarak disiplinli bir şekilde hazırlanan Hamas 132 sandalyeli Filistin
Meclisi’nde 74 sandalye kazanarak, hükümeti tek başına kurma çoğunluğunu elde etti.
Buna karşılık olarak, yaklaşık 50 yıldır Filistin toplumunun önderliğini yapan el-Fetih
ise ancak 45 sandalye kazanabilmişti. Bu sonuçlar hem Filistin içinde hem de
neredeyse tüm dünyada siyasi darbe olarak yorumlandı. Bunun yanında Meclis
içinde muhalif olarak kendi mücadele ponjesini kurmayı amaçlayan Hamas’ı da
şaşırtmıştır.
Demokratik ve nezih ortamda yapılan seçimleri, Hamas’ı Filistin
halkını yönetme, hükümet oluşturma ve İsrail ile mücadele etme gibi büyük
yükümlülüklerle karşı karşıya bırakmıştır. Hamas bu yükümlülükleri tek başına
taşıyamayacağı için, tek başına değil el- Fetih ile koalisyon hükümeti kurmayı
düşünüyordu. Ancak Hamas’ın teklifini kabul etmeyen el-Fetih üyeleri kurulması
öngörülen hükümete katılmayarak Hamas’ı, yalnız bıraktı. Buda Hamas hükümetinin
karşılaştığı ilk engellerden biriydi.
İsrail, kurulan hükümetin bakan ve milletvekillerinin Batı Şeria
ile Gazze arasındaki geçişlerini yasaklamış ve böylece yapılması gereken
hizmetleri engellenmiştir. Bununla birlikte İsrail Hamas’ın bakanları ve birçok
milletvekilini tutuklayarak sayı yetersizliğinden dolayı parlamentoyu etkisiz
hale getirmiştir. Cumhurbaşkanı Mahmut Abbas, kendi yetkilerini genişletmiş,
medya, dış ilişkiler, elçilikler ve güvenlik gibi önemli görevleri kendi
kontrolüne almıştır. Abbas’ın bu tutumu Hamas’ın elini bağlayıp görevi yerine
getirememesine neden oldu. Bununla birlikte Amerikan Kongresi, Filistin Anti
Terör Yasası adı altında Hamas hükümetine yaptırımlar öngören bir yasa
teklifini kabul etti. Yasa, hükümet veya hükümet dışı örgütlerin Hamas’ın
kontrolünde olan veya Hamas’ın üyesi olduğu kurum ve sivil toplum kuruluşlarına
yardım yapmasını engellemiştir. Aynı zamanda yasayı çiğneyen kurumlar terörü
desteklemekle suçlanacaktır.
Hamas’ın karşılaştığı en büyük sorunlardan birisi de, el-Fetih
hareketi ile iç çatışmaya düşürülmesiydi. Çıkan bu çatışılmada yüzlerce
Filistinli yaralanmış ve onlarcası da hayatını kaybetmiştir. Bu çatışma
sonucunda Gazze’yi kardeşkanı dökerek ele geçiren Hamas halk nezdinde hem
güvenirliğini hem de saygınlığını yitirdi. Bu gelişmeler sonucunda Hamas ile el-Fetih,
uzlaşmak için Filistinli esirlerin hazırladığı anlaşmayı kabul etti. Bu
anlaşma, Hamas’ın; FKÖ ve İsrail arasında yapılan anlaşmalara saygı
göstereceğine dair madde içerdiği için Hamas tarihinde yaşanan en büyük değişim
olarak tarihe geçmiştir. Hamas bu anlaşmayla yıllardır kabul etmediği Oslo
anlaşmalarını dolaylı da olsa kabul etmiş bulunmaktadır. Ancak Hamasın liderleri
tarafından yapılan açıklamalarda “anlaşmalara saygı göstermek İsrail’i tanımak
anlamına gelmiyor”85şeklinde yorumlanmıştır.
Seçim sonuçlarının etkileri uluslararası kamuoyunda oldukça büyük
yankı uyandırmasının yanı sıra Hamas’a karşı başlayan tepkiler Hamas’ın
dışlanmasına kadar varmıştır. Amerika, İsrail ve AB, çoğu Hamas üyelerinden
oluşan hükümetle olan bütün siyasi iletişimlerini kesitiler. İsrail’in Filistin
adına topladığı vergileri ve Filistin halkına gelen bütün maddi destekleri
keserek Hamas hükümetini büyük bir krize soktular. Dışarıdan gelen yardımlarla
geçinen Filistin halkı, tüm devletler tarafından uygulanan uluslararası ambargo
ile karşı karşıya kalmıştır. Hamas demokratik bir şekilde seçimle iş başına
geldiğinde Avrupa Birliği ülkelerinden yeni hükümetle diyalogun sürdürülmesini
isteyenler varken, daha sonra AB Bakanlar Konseyi bir karar alarak bu ambargoya
bir bütün olarak uyacağını belirtmiştir. Uygulanan bu ambargo Filistin'de bugün
yaşanan birçok sorunun kaynağı konumundadır.
Ambargonun nihai hedefi olarak Hamas'ın İsrail'i tanıması ve daha
önce FKÖ ile İsrail arasında yapılan anlaşmaları kabul etmesi amaçlanmıştı.
Ancak Hamas'ın bir anda bunları kabul etmesi mümkün olmadığından asıl amaç,
Hamas hükümetini dışlayarak İsrail'in müzakere etmeden tek yanlı eylemlerine
devam etmesinin meşru zeminini oluşturmaktı. Fakat bu arada tüm Filistinliler
topluca cezalandırılarak onların da Hamas hükümetine karşı tepki göstermeleri
beklenmekteydi.
Hamas hükümeti kurulduğu günden bu yana başta ABD ve Avrupa Birliği
tarafından Filistin halkına uygulanan amborgolar nedeniyle memurlarına maaş
ödeyememektedir. Hamas hükümetine ve daha önemlisi Hamas'ı işbaşına getiren
Filistin halkına bu yolla dışarıdan ve içerden verilen mesaj şudur: "Eğer
Hamas'ı desteklemeye devam ederseniz açlıktan ölürsünüz!"
İsrail, Hamas hükümetini düşürmek için, sadece ekonomik ve siyasi
ambargo ile yetinmemiş, Filistin yönetimine ait bölgelere saldırılarını
artırarak Haması silahlı çatışmaya çekmeye çalışmıştır. Bu şekilde Hamas,
İsrail saldırılarına karşılık veremeyecek ve diğer örgütlerin İsrail’e karşı
tepkileri engellenecek ve halk gözünde Hamasın saygınlığı düşecekti. Bunun
yanında ABD, AB ve İsrail’in 2006 sonu ve 2007 başında Mahmud Abbas’ın
liderliğindeki Fetih hareketine ekonomik ve askeri destek vermesi ise,
Filistin’de iki ayrı yönetimin oluşmasına yol açmanın ötesinde, Filistinlileri
bir iç savaşın eşiğine getirmiştir.
Hamas ve el-Fetih arasında başlayan iç karışıklık giderek yoğunluk
kazanmış ve Filistin’de dökülen kardeşkanı, bunu fırsat bilen İsrail’in işine
gelmiştir. İsrail’in Gazze şeridine yönelik askeri müdahalesi sonucunda Hamas
Örgütü ve bunun yanı sıra Filistin halkı ağır bir darbe almıştır. Hamas hem
siyasi hem ambargoların etkisiyle ekonomik olarak bu olumsuz gelişmeler
karşısında kısmen de olsa baş edebilmiştir. Sonuç olarak İsrail ve ABD’nin
isteklerine boyun eğmemiş, İsrail’i tanımamış ve Ortadoğu Dörtlüsünün
şartlarını kabul etmemiştir.