HAK GELDİ BATIL ZAİL OLDU
Güneş gözlerden kayboldu, gökyüzü önce hafif kızıla boyandı ardından kızıl yerini karanlığa bıraktı.
Yaşı yetmişe merdiven dayayan, hafif kısa boylu, bir o kadar sağlam bir bedene sahip bir Anadolu dervişi olan Hacı Emmi her zaman olduğu gibi çocuklarıyla çalıştığı tarladan ikindi öncesi çıktı, başı önünde, teşbihi elinde, zikri dilinde bir şekilde hızlı adımlarla vakit namazına yetişti. İkindi namazı ve akşam namazı arasını mekan edindiği bu camide geçirdikten sonra akşam namazını eda edip eve doğru yol almak için dışarı çıktı.
Caminin dışına adımını atarken “Hava da kararmış.” Diye mırıldandı. Aydınlıkta attığı emin ve hızlı adımlar yerine yavaş ve kararsız adımlarla evin yolunu tuttu. İlk defa karanlığa kalmıyordu ama bu karanlıkta anlam veremediği düşünce dehlizlerine daldı. Bir ara “Çocuklar tarladan eve gitmişler mi?” diye kendi kendine sordu. “Karanlık çökmüş, çoktan gitmişlerdir.” Diyerek sorusuna kendi cevap verdi.
Uzun süredir yol alıyordu. Bir zaman sonra geldiği sokak başında durdu. Doğru yolda mıyım dercesine etrafına bakındı. Ürkek adımlarla bir sokağa saptı. Yolu uzadı. Etraf köpek havlamaları dışında sessiz ve sakindi. Kaybolmuştu. Eve varmak umuduyla attığı her bir adım onu evinden uzaklaştırdı, ters istikamette şehrin dışına ulaştı. Biraz ilerisindeki büyük bahçeli evin damında zar zor seçtiği bir insan karartısı görmesi üzerine yolu sormak için birkaç adım atıp oraya yöneldi. Oraya varmadan evin bahçesindeki, kendini bağlı olduğu zincirden kurtarmaya çalışan köpeklerin havlamaları birbirine karışmaya başladı. Yarım yamalak duyduğu “Kimsin dur!” sesiyle irkilmesi ve ardından gelen bir el ateş sesiyle göğsünde bir sıcaklık hissetti. Karanlıkta göğsüne götürdüğü elinin ıslandığını fark etti. Önce teşbihi elinden düştü, bir eli göğsündeyken diğer elini destek yaparak yere çöktü. Ağzından kelime kelime “Eşhedüena ilahe illallah ve eşhedüenne Muhammedenresulullah” döküldü.
Hacı Emmi düştüğü yerde gözlerini kapatırken arkasında kendisini merakla bekleyen üzgün bir ei, dağılmış teşbih taneleri gibi her yerde onu arayan oğullarını, tetiğe basanda ise korku ve panik halini bıraktı.
Tetiğe basan kişi koşarak uzaklaştı. Silah sesini duyan gece bekçisi Murat Ağa, çok geçmeden olay yerine geldi. Yerde yüzükoyun, hareketsiz bir şekilde yatan Hacı Emminin başına diz üstü çöktü. Eliyle onu ters çevirdi. Hacı Emminin gömleği tamamen kanla kaplıydı. Hemen nabzına baktı, çok yavaştı.
Sağlık ekipleri ve polisi çağırmak için elini cebindeki telefona attığı esnada Murat Ağa dondu kaldı. Çünkü şimdiye kadar etkisini göstermeyen bir şey vardı: Murat Ağayı kan tutması. Hacı Emmi kanlar içinde yerde yatarken Murat Ağa da öylece kalmıştı.
Belli ki silah sesini duyan sadece Murat Ağa değildi. Silah sesini duyan sokak sakinleri de tüfeklerini kuşanıp hızla olay yerine geliyorlardı. Hepsinin elinde fener vardı. Bu fenerler, sokağı öyle bir aydınlatıyordu ki adeta geceyi gündüze çeviriyorlardı.
Sokak başından girmeleri ve 15-20 metre ileride yerde hareketsiz yatan Hacı Emmiyi, beraberinde başında öylece durup kalan Murat Ağayı görmeleri bir oldu. Koşarak onlara ulaştılar. Murat Ağayı öylece donmuş vaziyette görünce Hacı Emmiyi onun vurduğunu düşündüler. Murat Ağayı kendine getiren sokak sakinlerinden eski asker Onbaşı Seyit’in sert yumruğu oldu. Onbaşı Seyit ve beraberindeki diğer sokak sakinleri Murat Ağayı öldüresiye dövdüler. Sonra Onbaşı Seyit’in sarı murat taksisine Hacı Emmiyi bindirip aceleyle hastanenin yolunu tuttular. Geriye kalanlar, bekçi Murat Ağayı polis çağırıp teslim ettiler.
Onbaşı Seyit arabayı çok hızlı kullanıyordu. Arkadakiler ise Hacı Emminin göğsündeki yaraya tampon yapıyorlardı. Nihayet hastaneye ulaştılar. Hacı Emmi acil ameliyata alındı. Hacı Emminin eşi ve evlatları da hastaneye geldiler. Çok korkmuş ve telaşlanmışlardı. Komşuları onlara haber vermişti.
Yaklaşık 5 saat süren ameliyattan sonra, önce doktor ameliyathaneden çıktı. Klasikleşmiş bir sahne yaşanıyordu. Hacı Emmini eşi, çocukları onu hastaneye getiren Onbaşı Seyit ve beraberindekiler doktorun üstüne tabiri caizse hücum ettiler. Doktor belli ki tecrübeli, onların soru sormasına fırsat vermeden Hacı Emminin durumunu bildirdi. Hayati tehlikeyi atlattığını ve durumunun iyi olduğunu söyledi. Herkes derin bir nefes aldı.
Bekçi Murat Ağa’yı teslim alan polisler, onu yaka paça karakola götürdüler. Sokak sakinlerinin de ifadesini alan polisler, Murat Ağaya suçlu muamelesi yapıyorlardı. Onun ifadesini bile almadılar.
Olayın üstünden tam bir gün geçti. Hacı Emmi gözlerini açtı. Olanları hayal meyal hatırlıyordu. Eşi ve çocukları yanından ayrılmıyordu. Onbaşı Seyit ve beraberindekilere teşekkür üstüne teşekkür ediyorlardı.
Bu arada Murat Ağa duruşma üstüne duruşma geçiriyordu. Kendi avukatı bile ona net suçlu gözüyle bakıyordu. Ama görevi gereği onu savunmak zorundaydı. Aradan 6 ay geçti. Günlerden salıydı. Son duruşma yapılacaktı. Hacı Emmi tekerlekli sandalye ile eşi ve çocuklarıyla salonda yerini almıştı. Onbaşı Seyit ve diğer sokak sakinleri de vardı. Duruşma hakimin onayıyla başladı. Hacı Emmi başından geçenleri hatırladığı kadarıyla anlattı. Daha sonra Onbaşı Seyit konuştu. Anlatılanlar Murat Ağanın ömür boyu hapis yatması için yeter de artardı. Hakim meşe ağacından yapılmış bebek kafası kadar olan tokmağını kaldırdı ve masaya vurdu: “Karar!” diye bağırdı. Herkes ayağa kalktı. Hakim tam kararı açıklayacakken salonun kapalı olan kapısı büyük bir gürültü ile açıldı. İçeri 20-25 yaşlarında bir genç hızlıca girdi ve hızıyla yere düştü. Nefes nefeseydi, ağlıyordu. Herkes çok şaşırmıştı. Gencin ardından güvenlik görevlileri geldi. Onlar da nefes nefeseydi. Genç, kimsenin konuşmasına fırsat vermeden: “Ben yaptım!” dedi Hacı Emmiyi göstererek. “Onu ben vurdum” diye bağırdı ve ağlamaya başladı. Şimdiye kadar hiç konuşamayan bekçi Murat Ağa şu sözü söyledi ve üç defa tekrarladı: “Ben yapmadım!”
Hakim güvenlik görevlilerine genci ayağa kaldırmalarını söyledi. Genç kalkınca “Evet, konuş” dedi. Genç bir yandan ağlıyor, bir yandan da konuşmaya çalışıyordu: “Belalımlarım var, peşimdelerdi. Beni öldüreceklerdi. Onlardan kaçıyordum. Bu adamı gördüm ve belalılarımdan biri sandım. Kimsin dur diye bağırdım ve tetiğe bastım. Sonra bu adamı vurduğumu fark ettim. Ne yapacağımı bilemeyip kaçtım. Ama ayalardır gözüme uyku girmedi. Vicdan azabından kafayı yedim. Sonunda dayanamadım. Şimdi tam karşınızdayım Hakim Bey. Hacı Emmiyi ben vurdum. Cezam neyse verin kurtarın beni bu azaptan.” Hakim tokmağını tekrar masaya vurdu. Ve “Karar” diye bağırdı. “Bekçi Murat’ın suçsuz olup serbest bırakılmasına, gencin de davasının ayrıyeten ileriki bir tarihte görülmesine karar verilmiştir” dedi. Herkes şok olmuştu. Murat Ağa dizlerinin üstüne çöküp şöyle bağırdı: “Elhamdülillah!” Bunu 8-10 defa tekrarladı. Sonunda adalet yerini bulmuş ve Murat Ağa beraat etmişti.
Bilal ÇİBUK