Hafızalaştırma Çabaları

Kürtler
şimdiye kadar kendi geçmişlerini hafızalaştırma konusunda pek bilinçli
davranmamışlardır. Hani halk arasında şöyle bir deyim vardır; bir dikili
taşımız bile yok! Bu nedensiz olarak söylenmiş bir bildirim değildir. Kürtler
kendi toplumsal ve siyasal gerçekleriyle yüzleşme konusunda pek istekli
olmamışlardır. Toplumsal yaşamımızda iz bırakan olayları, tarihi şahsiyetleri,
alimleri, dini önderleri, bir dava uğruna hayatını kaybedenleri hatırlamakta,
onları hak ettikleri şekilde hafızalaştırma konusunda pek becerikli olmamışız
şimdiye kadar.
Ülkemizdeki her karış toprağın altında
hatırlamamız gereken, kültürümüzün, bilincimizin, tarihimizin, edebiyatımızın,
dilimizin vazgeçilmeyen unsurları var ama bizler bunlara halk olarak gereken
özeni göstermemişiz. Bu gibi işleri hep başkasından beklemişiz. Sanki bu
zenginlikler bizim değil de başkaları tarafında korunması, hatırlanması, değer
verilmesi gerekiyormuş…
Çok yakın çevremizde bulunan ve hatırlanması,
hafızalaşması gereken olayları, kişileri, varlıkları, değerleri kalıcılaştırma
konusunda kayda değer bir toplumsal projemiz yoktur. Zaten yeteri kadar
problemimiz var, bir de böyle şeylerle mi uğraşacağız deme lüksüne de sahip
değiliz. Bizlerin bazen haklı ya da haksız lüks olarak değerlendirdiklerimiz
olayların, esasında benliğimizin, kültürümüzün, bilincimizin bir parçası
olduğunu unutmamamız gerekiyor.
İnsan, varlık nedenini unutur mu?
Bu bağlamda kesinlikle şunu dememiz gerekiyor; her şeyden önce insan hatırladıklarıyla, hafızalaştırdıklarıyla, bilince çıkardıklarıyla, anıtsallaştırdıklarıyla kendi toplumu hakkında gerçek ilişkilere ulaşabilir. Bu ilişkiler zamanla insanların davranışları, duruşları ve değer yargıları hakkında bilgi ve deneyim aktarırken, gelecekle ilgili alacağımız tavırlarda da bizlere yardımcı olacaklar…
Bu
hafızalaştırma projeleri elbette farklı farklı olabilirler. Kimi değişik
kurumlar, kültürel merkezler, resmi kurumlar, sivil toplum örgütleri, vakıflar,
dernekler farklı amaçlar için bu konularda katkı sunabilirler. Eğer her kesim
bu konuda elini taşın altına koyacaksa hem toplumun yükü hafifler hem de siyasi
kaygılara, çekişmelere, anlamsız sürtüşmelere de gerek kalmaz…
Bakınız şimdi; son dönemlerde Nusaybin yerel
yönetimi bazı parklara, sokaklara, meydanlara hafızalaştırma amacıyla bazı
isimler koydu. Bu elbette iyi bir girişimdir. Mesela Musa Anter Parkı, Newroz
Meydanı, Mitanî Kültür Merkezi, vs…
Ama bu
hafızalaştırma salt isimlerle gerçekleşmez ki! Söz konusu isimlerin,
adlandırmaların etrafında var olan değerleri, zenginliği, yetenekleri, siyasi
ve kültürel görüşleri de güncelleştirmek, hafızalaştırmak gerekmez miydi?
Mesela Musa Anter Parkında, Musa Anter’le ilgili pek fazla etkinliğe rastlamak
olanaklı değildir. Neden? Musa Anter sadece sıradan bir isim değil ki?
Mesela Mitanî Kültür Merkezi şimdiye kadar adına
yaraşır programlarla, etkinliklerle, kültürel değerlerle halkın karşısına
çıkmayı becerebilmiş midir?
Yine Newroz Meydanı neden Newroz’u andıran, önemini anlatan, görkemli bir anıtsal eserle donatılmamıştır şimdiye kadar?
Bu konulardaki soruları da, örnekleri de daha da çoğaltabiliriz… Ama buna şimdilik gerek yoktur…
Hafızalaştırma konusunda Almanya kökenli olan ve Yahudi katliamını konu alan bir proje son zamanlarda ilgimi çekti. Bunun adı da tökezleten taşlar (stolpesstein) gibi ilgi çekici olunca, hemen aklıma Nusaybin’de 1975 - 1995 yılları arasında siyasi nedenlerden dolayı hayatını kaybeden insanların anısına, onları hatırlatan, onlara toplumumuzda bir yer veren ve bu insanları nasıl hatırlamamız gerektiğiyle ilgili aklıma bir fikir geldi…
Fikir şöyle;
Kuşkusuz bu fikir ve proje herkesi kapsamalıdır ve siyasi gruplar, esnaf, eğitmenler, sendikalar, aydınlar, gazeteciler, işadamları, müteahhitler ve yerel yönetimler tarafından da desteklenmelidir…
Barış ve
demokrasi düşüncesi ancak böyle eylemlerle yaygınlık kazanabilir.
Her şeyden önce halk böyle bir projeyi cesaretle
talep etmeli, arka çıkmalı ve bunu insanlarımıza da benimsetmelidir…
Çünkü ölen bu insanlarımız kuşkusuz bu halkın çocuklarıydı…
Böylelikle binlerce insanımızın anısına bir katkı sunmuş olacağız…
Bir Örnek; 2005 yıllında görev başındayken, alakasız ve basit gerekçelerle katledilen öğretmen Adnan Çelik (Adnan Zoro) anısına Nusaybinli öğretmenler, sendikalar, ilçe milli eğitim neden bir hafızalaştırma projesine başlamıyorlar? Mesela anısına bir büst, bir okul, bir yarışma, bir park, bir anıt, bir öğrenci bursu ya da başka bir şey yapılamaz mı?
Nasılda olsa katledilen bir eğitimciydi, bir öğretmendi, bir babaydı!..
Öyle değil mi?
Bakınız şimdi; bildiğim kadarıyla Almanya’daki söz konusu proje yavaş yavaş başka ülkelere de yayılıyor. Her yerde temel amaç aynıdır. Bizde bu projedeki fikirleri örnek alabiliriz. Herhangi bir siyasi dava ya da sosyal nedenlerle öldürülmüş insanların bir anısı, bir taşını, bir eylemini, meziyetini sıradan bir yere, herkesin rahatlıkla görebileceği bir yere dikebiliriz. Almanya’da bu işi yapanlar, öldürülen Yahudilerin anısına bir yazılı taş diktikleri için, projeye tökezleten taşlar denilmiştir.
Bizlerde kendi projemize hatırlatan taşlar diyebiliriz! Ama bu illa da taş olacak diye bir mecburiyet de yoktur. Bu malzeme demir de olabilir, ağaçta olabilir, beton da olabilir, yeter ki ölen insanların anısına geride bir eser bırakalım…
Bu alanda bırakalım Nusaybin’i binlerce gül ve çiçek süslesin!
welat Nisebini
12.03.2013 / 15:42Merhaba, Dediğiniz çok doğru ve yerinde... ekleneeck çok fazla bir şey yok aslında ama bölgeden midir? kültürden midir? veya yaşanmışlıklardan mıdır bilemiyorum... Avrupa ve batılı toplumlar bir yere bir isim verdiklerinde veya bir anıt yaptıklarında bu yerleri yerel okul müfredatlarına koyarlar, ki yaşanan acı veya güzel olan olay yerinde görülsün çocukların hafızasında yer edinsin. Yer edinsin ki yanlış ise tekararlanmasın, doğru ise güçlensin ömrü uzasın... bize herşey gibi bu işler de, özde değil "sözde" yapıldığı için maalesef bu haldeyiz. Bir toplum yaşanmışlıkları çocuğunun hafızasına doğru aktardığı sürece güçlenir, geleceğini aydınlatır... güzel eleştiri ve yazınız için teşekkürler...