diorex

Güzel Örnek Fatıma

Güzel Örnek Fatıma

Bu yazı Sayın Sibel Eraslan’ın yazdığı “Hz. Fatıma Can Parçası” adlı kitabının bir özetidir. Bu kitapta günümüz genç kızlarının ibretle okuyacakları, özümseyecekleri ve hayatlarına uyarlayacakları ilkelerin bulunduğunu belirtmeliyim. Aşağıdaki yazıda kısaca Baba ile kızın bir birlerine nasıl değer verdiklerini, evlilik, eşler arası münasebet ve bir anne olarak aşkından pes etmeyen kişilikli duruşun hayat hikâyesini okuyacaksınız.

Fatıma’nın ismi:

      Fatıma, “fatm” kökünden geliyor. Sütten uzaklaştırma anlamındadır. Arka plandaki anlamı ise Allah’ın onu ve onu sevenleri cehennemden uzak tutacağı gerçeğidir. Diğer isimleri ve anlamları:  Tahire; temiz olduğu, Betül; nefsanî kirletmelere karşı korunmuşluğu, iffetli ve onuruna düşkün olduğu,  Zekiye; arı duru olduğu,  Merziye; edebi lisanda kullanılan lakap olduğu,  Raziyye; Allah’tan razı olduğu, Azra; namuslu ve tertemiz kadın olduğu, Zehra; Gül yüzlü, parlak yüzlü, çiçek simalı anlamlarına gelmektedir. Evladın anne ve babasından hak iddia edeceği konulardan biri isim olduğu için çocuğa verilecek isim bu açıdan da önemlidir.

Hz. Aişe anlatıyor: “Allah Resulü’ne  (sav) evsaf ve şemail, edep ve güzel ahlak, tabiat ve davranış yönlerinden Fatıma kadar benzeyen bir kimseyi ömrümde görmedim. Yürüyüşü tıpkı Peygamber’in (sav) yürüyüşü gibiydi. Fatıma huzuruna gelse Allah’ın Resulü onu ayağa kalkarak karşılar ve kendisinin oturduğu mindere oturturlardı. Eğer Allah’ın Resulü Fatıma’nın yanına gitseler, Fatıma onu ayağa kalkarak karşılar, hürmetle ellerini öper kendi oturduğu yere oturturdu.” Resulüllah kendini “ben kızların babasıyım” diye takdim ediyordu.

Tarih, ona seslenildiğinde başını çevirmeyip bütün vücudu, ruhu ve gönlüyle dönen Efendimizin kızının ve torunlarının yüzünü okşadığını, onları alınlarından öpüp ellerinden tuttuğunu yazıyor. Resulullah, kızın oldu haberini alınca “O benim koklayacağım bir çiçektir” dedi. O dönemde kız çocuğu sahibi olmak onursuzluk sayılıyordu. “Haydi, dayına gidiyorsun” denilerek diri diri toprağa gömülmek için götürüldüklerini hatırlayalım. .

O’na soyu kesik diyorlardı. Ne gariptir ki Peygamberimizin soyu kızı Fatıma üzerinden devam etmiştir. Allah’u Taala ”Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik! Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes! Doğrusu; sana ebter diyeninin kendi soyu kesiktir!”(Kevser Suresi). Kevser; bolluk, çokluk ve bereket manalarını hatırlatır. Zulüm devamlı olmaz, zulüm arızi olandır, yani soyu kesik ve devamlılığı sürmeyecek olan şey kötülüktür. Devamlılığı olan sevgi ve merhamettir.

Abdullah, Tahir, Tayyip, Kasım, Zeynep, Ümmü Gülsüm, Rukiye ve İbrahim’in kardeşi iman, gaye ve hedef sahibi olan Fatıma… Cesaret ve onur sahibi ve bir ilk uygulayıcı olması hasebiyle prototip olan Fatıma…

Ehli Beyt:

           Ümmü Seleme Validemiz anlatıyor: “Ey ehli Beyt, Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzab:33) Evde Resulullah (sav), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin vardı. Onların üzerine siyah bir örtü(aba) bürüdü ve ”Allah’ım işte bunlar benim ehli beytimdir, bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden temiz kıl!” buyurdu. Ben atılıp; “Ey Allah’ın Resulü! Ben Ehli Beyt’ten değilmiyim?” dedim. Bana: “ Sen (yerinde dur, sen zaten) hayırdasın, sen Resulullah’ın zevcesisin” diye cevap verdi.

Cevriye yoldan geçerken, Kâbe’de namaz kılmakta olan Hz. Muhammed’e yapılan eziyeti görür. Koşarak “Fatıma baban der…” demez ok gibi yerinden fırlayıp can havliyle babasına koşar. Şu manzarayla irkilmişti: Müşriklerden; Amr Bin Hişam, Utbe Bin Rabia, Velit Bin Utbe, Ukbe Bin Muayt, Umare Bin Velid, Ebu Cehil’in kışkırtmasıyla o sırada namaz kılmakta olan Efendimize sataşmaktaydılar. Her kim falanca devenin döl yatağı ile işkembesini getirip, o sırada namaz kılmakta olan Muhammed’in üzerine dökse mükâfatlandırılacak.  Kör kalpli Ukbe Bin Muayt denileni yapar. Sonra gülüşmeler, alaylar, hakaretler. Her biri diğerinden kirli adamlar. Zaten alay ve hakaret küfrün en etkili silahıdır.

            Fatıma korkup sineceği yerde, bir nehir olup taşar. Henüz on yaşlarında. Babacığının secde anında sırtına boşaltılan kirleri, elinin tersiyle silerken, gözünü kırpmadan itiraz cümlelerinin en keskinleri ile cevap verir.  Resulullah acısını dindirmek için kızına sarıldı. Ama ağzından dökülenler ok gibiydi: “Allah’ım ben Kureyşi sana havale ediyorum.” Zalimleri bir bir sayar; “Falan, falan, falanı… Sana havale ediyorum Ya Rabbi!” Bu zalimlerin Bedir savaşında tek tek yere serilmiş olduğunu öğreniriz. ”Kızım sakin ol!” dedikten sonra yerden avuçladığı toprağı müşriklerin yüzüne savurarak ”Yüzleriniz kara olsun’” dediği rivayet edilir.

Boykot:

Der’ün Nedve adlı hıyanet konseyinde boykot kararı çıkar.  Boykot, Müslümanları cezalandırmak ve direnişlerini kırarak davalarından döndürmek için tertip edilmişti. Toplumsal tecrit, örtülen kapılar, kesilen selamlar ve yollara atılan dikenler… Sosyal tecridin gelip dayanacağı yer hedefteki kişinin ruhu ve onurudur. Açlık o kadar yaygınlaştı ki,  sahabeler yerlerde buldukları yaprakları ve bitki köklerini yiyerek ayakta durabiliyorlardı. Boykot, onların sevgi ve sebatını deniyordu. İmanın pozitif gücü müminlerin “ümmet” bilincini yapılandırıyordu.

Bir Yetim:

Bir gün bayram çıkışı ağlayan yetim bir çocuğun başını okşayarak “evladım olur musun? (acısına asla dayanamadığı) Fatma ablan olsun mu?” dedi ve onu alıp götürdü, giydirdi.

           

            Aziz ve Zelil:

Fatıma, su ve buğday taşımaktan, un öğütüp ekmek pişirmeye kadar bütün ev işlerini hiçbir yardımcı kullanmadan bizzat kendi elleriyle yapmıştır. Elbisesi yırtık ve rengi solgun olarak Seferden dönen babasını görünce Fatıma ağlar. Resulullah şöyle der: “Ağlama, Üzülme! Cenabı hak senin babanı öyle bir davaya memur kıldı ki bütün evler ve insanlar o dava yüzünden ya aziz veya zelil olacaklar benim vazifemde bunun için çalışmaktır.”

Evliliği:

Mihr için Ali iki devesini satacak ve çöle varıp kuyumcunun istediği bir tür kimyasal madde olan İzhir otunu toplayıp satacaktı. Düşünün bütün savaşlarda en ön safta çarpışan yiğit kumandan çöle ot toplamaya gidecekti. Fakat develer bir kazaya uğrayarak telef olurlar. Resulullah’ın isteği üzerine zırhını Fatıma’ya verir. O da Zırhın parasını düğün masraflarına harcanması için eşine hibe eder.

Resulullah: “Ashabım sizi şahit tutuyorum ki, mevcut gelenek ve Allah’ın emriyle söyleyeceğim şeyi kabul ederse 400 gümüş dirhemle kızım Fatıma’yı Ali bin Ebi Talib’e nikâhladım! Rabbim nesillerini temiz, kendileriyle çocuklarını geniş rahmetinin anahtarı, yüce hikmetinin kaynağı ve Muhammed ümmetinin güvenlik sebebi eylesin! Ey Ali razı mısın?”

Mescidi nebevide Ali ayağa kalkarak: ”O resuller Sultanı’nın dediklerini bende dinledim hepsini kabul ediyorum. Allah hepimizin sözlerine şahittir ve Vekildir!” Düğünleri Uhud savaşından biraz önce olur. Misafirlere hurma ve bal şerbeti dağıtılır.

            Tören dağıldıktan sonra Fatıma’nın yanına varan Resulullah gözyaşlarını tutamaz. Fatıma’ya şöyle der: ”Ağlamama sebep sensin ey kızım. Seninde benim gibi anadan mahrum büyüdüğünü düşündüm ki ahh Hatice sağ olsaydı da bu sevinç günümüzü görseydi, senin çeyizlerini kendi elleriyle hazırlasaydı. Kederle sevinç hep yan yana. Hakkın takdiri buymuş. İşte kızım beni hüzünlendirip ağlatan, senin annen Hatice’den mahrum bir şekilde gelin olmandır.”

Dadı; Resulullah’ın “annem gibidir” dediği Ümmü Eymen. Koşuşturanlar; validelerimiz Hz. Aişe ve Ümmü Seleme. Gelin hanıma düğün için güzel kokuları alma görevi ise Bilal’a verilmişti.

Kumdan yatak, hurmadan yastık, solgun abadan örtü. İşte düğün yatağı! Çeyiz: Bir su kabı, iki ibrik, bir el değirmeni, bir şilte, bir yastık, bir sedir. Hz. Ali’nin evinden getirdikleri: İki adet koyun postu, iki adet yastık,  bir adet su kırbası, bir adet elek, elbise veya su tulumunu asmaya yarayan bir duvar askısı. Onlar eşya ile saadetin olmayacağını en baştan beri biliyorlardı. Cennetlik kadınların efendisi, Fatıma Zehra büyük kumandan, Allah’ın kılıcı, ilim kapısı Hz. Ali ile bu şartlarda evleniyordu.

Nice badireler, yokluk ve savaş günlerinden sonra, ölümler ve yasların ardından, bir sevinç kıpırtısı, heyecan dalgası esmekteydi Medine sokaklarında…

Genç kızlar gelin hanımın yanında neşeli şarkılar, güzel şiirler okuyorlardı. Yakılan türküler esnasında bir cennet filizi gibi ışıldayan güzel Fatıma’ya, her biri de tatlı hayaller kurarak gıpta ile bakıyorlardı. Az olan düğün yemeği Resulullah’ın bereket duasıyla bütün kalabalığa yetmişti.

Annelerimizden Ümmü Seleme’nin nezaretinde hazırlanan süslerle bezeli gelin devesi evin önüne getirildi. Bineği yularından tutarak gelini yeni evine götürme vazifesi Selman-ı Farisi’ye verilmişti. Selman emanete sadık kalmış, vefatına kadar Ehlibeyt’in ipini hiç bırakmamıştı. Resulüllah’ın zevceleri, Fatıma evden çıkarken tekbirler getiriyorlar bir yandan da “biz ömrümüzde böyle güzel gelin görmedik!” diyerek iftiharlarını ifade ediyorlardı.

Resulullah mescitten döndükten sonra yeni evlilerin yanına uğradı. Ona kapıyı Ümmü Eymen açınca neşeyle: ”Nerede bakayım benim dünya ve ahiret kardeşim Ali?” diye sorar. Sonra bir miktar su istedi. Sudan biraz ağzına alıp yutmadan bir müddet bekledi ve içinden bazı dualar etti, ağzındaki suyu kaba geri boşalttı. Eline aldığı biraz suyla damadın omuzlarına, göğsüne ve kollarına serpti. Ardından kızı Fatıma’yı çağırdı ona da aynısını yaparak dua etti.

Ey Allah’ım! Bu evliliği mübarek kıl! Onlardan tertemiz bir nesil vücuda getir” dedi. Nas ve Felak surelerini okuyarak, onları şeytanın şerrinden Allah’a sığınmaya davet edip kızı Fatıma’nın elini tutup, eşi Ali’nin avucuna koydu.

Efendimiz (sav) arasına oturduğu iki evlattan Ali olana bakarak dedi ki; “Fatıma iyi bir eştir.” Sonra da bütün vücudu ve ruhuyla döndüğü kızına seslendi: “Ali, iyi bir kocadır!” Artık genç evlileri baş başa bırakarak kapıya yönelir. Fatıma ok gibi fırlayarak babasının yeleğine tutunur. Başı önünde ağlamaya başlar. Saçlarından, alnından öper kızını: “Evladım, ben seni insanların en sabırlısı ve en bilginiyle evlendirdim.” Bir birine hem anne hem baba olmuş bu iki yürek kapıda bir birine sarılarak veda ederler.

Kuran’da huriler güzelliklerinin yanı sıra, itaat ve sadakat ehli olarak anlatılır. İşte “Cennetin hanımefendisi” Fatıma cennetten süzülen tabiatı gereği eşi ve sevgilisi olan Ali’ye böylesi bir itaat ve sadakatle ölünceye kadar bağlı kalacaktır..

Uhut’ta:

Uhut’ta müşriklerin attığı bir taş Efendimizin (sav) yüzüne isabet etmiş, ön dişleri kırılmış ve tolgası parçalanarak yanağına batmıştı. Hatta bir ara “Muhammed öldürüldü” nidaları ortalığı sarmış. Bu savaşta Ali bir destan yazmıştır. Resulullah “Ali bendendir,  ben Ali’denim!” diyerek onu taltif etmiştir. Bu cümleyi takiben harbe bizzat iştirak eden Cebrail Melek (as): “Ben her ikinizdenim” diyerek sözü tamamlamıştır.

Uhut yetmiş yiğit ile beraber şehitlerin efendisi Hamza’nın şehit olduğu yerdir. Fatıma korkusuzca ve hızla savaş meydanına karargâha vararak eşi ve babasını buluyor. Ali ve çevresindeki sahabeler Resul’ün başına toplanmışlar. Akan kanı bütün çabalarına rağmen durduramıyorlar. Fatıma bir yandan ağlıyor bir yandan yere serili hasırın otlarından yakarak tütsüden hâsıl olan külü yaraya basarak kanı durduruyor.

Uhud savaşında şifa veren eller harbin hitamında baba ve koca kılıçlarının teslim edildiği, yıkanıp temizlendiği ve yeni bir savunma için hazır tutulduğu ellerdir. Fatıma cihad terbiyesiyle büyütülmüş, metanet ve direniş öğretmenidir.

Reyhanların Doğumu:

Uhud harbinin vuku bulduğu 625 yılının 15 Ramazanında Hasan, bir yıl sonra da Hüseyin dünyaya gelir. “Cennet reyhanları” diye bağrına basar. Resulüllah,  Hasan’ın doğumunun yedinci günü iki koç kurban ederek “akika” geleneğini başlatır. Saçlarını tıraş ederek ağırlığınca gümüş sadaka olarak verilir. Resulullah kulağına ezan okuyarak ismini koyar.  Yine bir gün onları omuzlarına koyarak gezdirirken görenler “Ne güzel bir binitiniz var çocuklar” deyince dedeleri “onlar da güzel binicidir” diye cevap verir.

               Resulullah, sabahları kızı ve torunlarının kapısını çalarak şöyle derdi: ”Ey benim kızcağızım, kalk Rabbin rızasına hazırlan! Gafil olma zira âlemleri rızıklandıran Cenab-ı Hak Teala, insanların rızıklarını şafağın sökmesiyle güneşin doğması arasında dağıtır” sonra torunları öper okşardı.
               Bazen çocuklarla yakalamaca oynardı. Bir ara Hüseyin’i yakalamaya çalışır. ”Hüseyin benden, ben Hüseyin’denim, Allah’ı seven Hüseyin’i sever, Hüseyin torunlardan bir torundur” derdi.
               Bir gün Hasan ve Hüseyin’e güreş tutturdu. Hasan tarafını tutuyor: ”Ha gayret Hasan! Göreyim seni “diye cesaret verir. Hz. Ali sordu: “ Ya Resulullah Hasan büyüktür, siz Hüseyin’i kayırsanız daha iyi olmaz mı?” Bunun üzerine Efendimiz gülerek  ”Bak sana Cebrail de orada oturmuş Hüseyin’i tutuyor. Ona ha gayret Hüseyin, göreyim seni deyip duruyor.” diye cevap verdi.
               Çocukları:
               Fatıma’nın; Zeynep, Ümmü Gülsüm, Rukiye ve Muhsin isimlerinde dört çocuğu daha olmuştur. Zeynep akıl ve ferasetiyle tarihe geçmiş önemli bir hatiptir. Kerbela faciasından sonra zalimlere gereken cevabı vermiş, cesaretiyle tarihe geçmiş bir Resul evladıdır. Cafer-i Tayyr’ın oğlu (amcaoğlu) Abdullah ile evlenmiştir, kabri Mısır’dadır.
               Ateşten kolye:
               Fatıma’nın boynunda çok kıymetli olmayan bir kolye vardır. Resulullah;  ”Ey Fatıma halkın, Resulullah’ın kızının elinde ateşten bir zincir var demesi seni memnun eder mi?” Fatıma kolyeyi bir kuyumcuya bozdurtup parasıyla bir köle alıp azad eder. Bunu duyan Resulullah tebessüm eder ve “Fatıma’yı ateşten kurtaran Allah’a hamd olsun” der.
               Hizmetçi isteği:
               Fatıma değirmen çevirmekte, su taşımakta, evi süpürmekteydi. Bunun üzerine Ali, “babana getirilen kölelerden birini iste” der. Bu istek aktarılınca Resulullah: ”Ey Fatıma Allah’ı düşün! Yatacağın zaman 33 defa Sübhanallah, 33 defa Elhemdulillah ve 34 defa Allah’u ekber de, böylece hepsi 100 yapar. Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır.” buyurur.  Bunun üzerine Fatıma: “Allah’tan ve Resulünden razıyım” dedi. Babası çabasını şöyle övecektir: “Cennet ehli kadınlarının en faziletlisi; Huveylid kızı Hatice, Muhammed kızı Fatıma, Muzahim kızı ve Firavun eşi Asiye, İmranın kızı Meryem’dir.”
               Ağlamak bir eylemdir:
               Hac dönüşü Mekke Medine arasında bulunan Gadir-i Hum denilen yerde Resulullah şu konuşmayı yaptı: ”Ey insanlar haberiniz olsun ki ben ancak bir insanım. Çok geçmeden Rabbimin elçisi gelecek ve ben onun davetine uyacağım. Size iki emanet bırakıyorum. Bunlardan birincisi Yüce Allah’ın Kitabı’dır ki o hidayet ve nurdur, ikincisi ise Ehli Beyt’imdir. Hane halkım hakkında size Allah’ı hatırlatırım! Hane halkım hakkında size Allah’ı hatırlatırım! Hane halkım hakkında size Allah’ı hatırlatırım.“ Daha sonra Ali’yi yanına çağırarak onu sağına aldı ve ellerini tutarak havaya kaldırdı. Sonra “ Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım kim onu korursa sen de onu koru! Onu seveni sev, düşman olana düşman ol!”der.
               Efendimiz(sav) hasta yatağındadır. Ali ve Abbas’a dayanarak mescide çıkıyor. Başucunda su kabına ellerini daldırıp yüzünü ıslatıyor, kendine geldikçe: ”La ilahe illallah! Ölümünde şiddet ve sadmeleri vardır!” diyordu. Fatıma kan ağlıyor “Vah babamın ızdırabına!” diyordu.
               Resulullah:” Kızım üzülme bugünden sonra hiçbir ızdırabım kalmayacak, ağlama kızım ben ölünce İnna lillah ve inna ileyhi raciun ayetini oku.” Sonra bir işaret yanına çağırıyor. Fatıma’nın kulakları babasının dudaklarının tam üzerinde. Ne duyduysa ağlıyor sessizce. Bir şey daha söylüyor. Bu defa ne söylediyse Zehra’nın yüzünde güller açıyor. İlk cümle vedalaşmadır. İkincisi ise bir çağrı, gidiyorum ama önce sen geleceksin. Babasına ilk kavuşacak kişi olması onu niçin bu kadar sevindirir. Üstelik geride bırakacağı çocukları vardı. Aşkın hakikatiydi Fatıma’yı gülümseten. Babasından sonra Fatıma’nın güldüğünü bir daha kimse görmedi. Ağlamak bir eylemdir, ancak insanlar ağlayabilir.
               Şahane hitap:
               Babasından miras kalan “Fedek” ismiyle tarihe geçen hurmalık bahçe için mescide gelerek Hz. Ebu Bekir ile görüşür. Talebi “Peygamberin mirası olmaz” kaidesiyle red edilir.  Fatıma kendini sahabeye hatırlatarak, dünyanın en şahane hitabelerinden biri olarak kayda geçen şu konuşmayı yapar:
               “Lütfettiği nimetler için Allah’a hamd, ilham ettikleri için şükürler, takdim ettikleri için övgüler söyleriz. Bütün nimetler için ki önümüze serdi, bütün lütuflar için bize ulaştırdı, bütün ihsanlar ki peş peşe geldi. Onun nimetleri sayılmayacak kadar çok, karşılığı verilmeyecek kadar fazla, idrak edilmeyecek kadar sonsuz… Sizler Ey Allah’ın kulları. Sizler Allah’ın emir ve yasakları üzerine bekçileri, dinin ve vahyin taşıyıcılarısınız. Sizler kendi benlikleri üzerine Allah’ın emirlerisiniz. Sizler diğer milletlere de hakikatin tebliğcilerisiniz ve sizler Allah’ın aranızdaki hakkının, ahdının ve emanetinin koruyucularısınız.”
               “Ey insanlar! Biliniz ki ben Fatıma’yım. Babam da Muhammed Mustafa’dır.”
               “Sözün ilkini ve sonucunu söylerim, konuşmam da lüzumludur, davranışlarımda münasebetsiz bir şey yoktur. Şimdi siz tutup benim kendi babama varis olamayacağımı söyleyebilir misiniz?”
               “Cahiliye ahlakıyla mı hükmediyorsunuz, yoksa durumu bilmiyor musunuz? Hayır biliyorsunuz! Şu parıldayan güneş kadar açık biliyorsunuz ki ben Muhammed’in kızıyım.”
               “Ey Ebu Kuhafe’nin oğlu (Ebu Bekir), Allah’ın kitabında senin “babasına varis olur” yazılı iken, benim için “varis olamaz” mı yazılı? Yoksa Kur’anın hükmü benim için geçerli değil mi? Mirasla ilgili ayetler size mi özgü? Babam o hükümlerin dışında mı kalıyor? Yoksa iki millet var da, ben ve babam bunun ikincisinden miyiz?”
               “Ve siz Ey Ensar! Allah’ın Resulü babam “kişinin varlığı, evladında korunur” demez miydi, ne kadar da çabuk unuttunuz? Ne kadar da acele olarak yeni şeyler icat ettiniz?”
               “Ey insanlar! Yaptıklarınız Allah’ın gözü önünde oluyor! ve ben size acıklı bir azabı da haber vermiş olan Nebinin kızıyım. Yapın yapacağınızı ve biz de yapalım yapacaklarımızı! ve bekleyin sonucu ve bizler de bekleyelim.”
               Mescit bir birine karıştı, ağlayanlar, feryat edenler, yığılanlar. Fatıma dağ gibi geri döndü. Gurur değil ama vakar. Yürüyen iffet, yürüyen izzet. ”Allah Ehli Beyti temizlemek istiyor” (Ahzap:33) Onlar uğradıkları ve uğrayacakları her türlü haksızlıkla belki de dünyada temizleniyorlardı.
               Fedek ile ilgili hükümler Hz. Ebubekir nasıl hükmetmişse, dört halife zamanında aynen uygulandı. Ali de Fatıma’ya verilmeyeni kendi evlatlarına vermeye yanaşmadı, tenezzül etmedi. Muaviye ise Fedek’i oğlu Yezid, Hz. Osman’ın oğlu ve Mervan arasında üçe pay etti. Ömer bin Abdülaziz ise Fedek’i gerçek sahipleri olan Ehli Beyt’e Fatıma’nın torunlarına geri verdi.
               Goncanın vefatı:
               Fatıma bir rüya görmüştü. Rüyasında babası yastığının ucuna yaslanmış kızıyla hasbihal ediyordu. Fatıma: “Ey Allah’ın Resulü, Ey canım babam nerelerdesin, hasretinden eridim bittim demişti. Resulullah: “Ey Fatıma sana müjdeler vermeye geldim. Ki bu hayatla olan iğreti bağın kader makasıyla kesilip ahrete ayak basma vaktine gelmiş bulunuyorsun kızım! Ey Fatıma! Yarın gece benim misafirim olmaya ne dersin?”
               Hamur açmış, çocukların saçlarını gül suyu ile taramış, Hasan ve Hüseyin’in giysilerini yıkamak üzere su hazırlamıştı. Hz Ali’ye “Yarın ola ki sen benim derdimle üzüntü içindeyken çocuklar aç kalmasınlar diye hazırlık yaptım. Ey Ali! Birinci derde sabrettin. İkinciye de tahammül et! Beni unutma, seni bütün kalbimle sevdiğimi hep hatırla, benim sevgilim, eşim, benim en iyi arkadaşım, dert ortağım, yoldaşım. Hakkını helal et, gözümün nuru.” Ekmekleri gösterir, eşyaların yerini bir bir öğretir, hazırlıklarını metanetle anlatır.
               Hastalığın şiddeti perde perde artmaktadır. Fatıma zaman zaman bayılır sonra tekrar açılır. Açılır açılmaz “Ey Ali şimdi taziyet zamanı değil, vasiyet zamanıdır. Birinci vasiyeti; Eğer sevdiğine karşı bir kusuru olmuşsa affedilmesine dairdir. ”Beni affet sevgilim.” İkinci vasiyeti; çocukları çok sevmeyi, onların hatırını kırmaması içindir. Üçüncüsü; gece gömülmesi ile alakalıdır. Son vasiyeti vefatından sonra ziyaret edilmesine dairdir. “Benden yolunuzu kesmeyin” deyip gözlerinin içine bakınca Hz. Ali dayanamaz…  Evi viraneye dönmüştür artık.
               Hz. Ali’nin de ricaları vardır eşinden Resulullah’a selam söylemesini ister. “Ne olur beni ona şikâyet etmeyin, karşılaştıklarıma hamd ettiğimi, sabrettiğimi söyleyin” diye bildirir ahvalini Zehra’ya.
               Hasan ve Hüseyin diğer kardeşlerini alarak annelerinin başucuna gelirler. “Nergislerim” der Fatıma onlara “ağlamayın, birbirinizin velileri, koruyucusu olunuz! Siz Hz. Muhammed’in torunlarısınız, birbirinizi seviniz, Kur’an yolundan, Resulullah’ın izinden ve babanızın sözünden çıkmayınız!”
               Çocuklar odadan çıkarılır. Esma’yı da odadan çıkararak Rabbiyle baş başa kalır. Esma az sonra dönerek çıktığı odaya doğru üç kez seslenir. Ey Allah’ın Elçisinin göz bebeği” ses gelmez. “Ey cennet kadınlarını efendisi!” yine ses yok. Ey Resulullah’ın can parçası!” ses kesilmiş, cevap yok.  İnna Lillahi ve İnne İleyhi Raciun”
               Medine goncasını kaybetmişti.
                    Not: Kitabın temin edileceği adres:  Elest Yayınları Çatalçeşme Sk. Nuri Tezer Apt. No:23/1 D.3 Cağaloğlu İstanbul    Tlf:0212. 5145653  Faks: 0212.5200558

Yorum Yaz