Güneydoğusunda Çölyak Hastası Olmanın Bedeli

KÖŞE YAZISI

Ve ağır bir bedeldir Türkiye’de çölyaklı olmak…

 ‘’Göz bebeklerinde ki endişe, titrek bir mum alevi  gibi  bırakır kendini çaresizliğin kollarına.’’

Zorluğu  katmerli bir yaşam süreci olan  çölyak hastalığı, dünyanın pek çok ülkesindepençesinde tuttuğu  insanlara zoraki veacımasız bir diyet süreci yaşatmaktadır.

Bu, öyle böyle bir süreç değil, tamamı ile ömürlük. Yani gluten diyeti, bir çölyak hastası için dünya döndüğü  sürece  onunla birlikte yaşayacak olan bir  yaşantı şekline dönüşüyor.

Dünyanın pek çok ülkesinde yaşayan çölyak hastalarının yaşam kalitesi, bulundukları  ülkenin çölyağa      karşı toplum bilinicinin ne derece geliştiği  ile doğrudan ilişkisi vardır.

Avrupa ülkelerinde çölyaklılara iyi davranılır. Onlar için pek çok  özel proje ve çalışma yapılmıştır. Çoğu Avrupa  ülkelerinde  çölyaklı, dilediği yiyeceğe istediği an rahatlıkla ulaşabiliyor. Veya glutensiz ekmeğini yanında taşırken, toplum tarafından tuhaf karşılanmaz.

Bizde  ise;  çölyaklılar, maalesef ki  yeryüzünde  yiyecek konusunda  yokluk  yaşayan  Afrikalı insanların       Türkiye’de ki  sureti gibidir. Afrika’da insanların açlığa terk edildiği bir duyarsızlık var. Türkiye’de  ise çölyaklıların diyetsizliğe terk edildiği bir bilinçsizlik hakim. Daha doğrusu Türkiye'de ki çölyak hastalarına reva görülen tablo budur.

Türkiye’de  yaşayan çölyak hastalarının yüzde 85’lik bir bölümünün  gelir seviyesi düşük veya orta derecededir. Dolayısıyla Türkiye’de çölyak hastaları kimsesiz ve  biçaredirler.

Devletin sadakasına tekabül eden aylık 70 liralık gıda destek parası, kilosu 30 lira olan glutensiz unun hangi diş  arasına yetecek ki.

Şair Ahmed Arif’in dediği  gibi;

"De be aslan karam, de yiğit karam.

Hangi kalemin yazısı, zorlu yazısı belanda.’’

Türkiye’de çölyaklı  olmak ve bu  hastalığın diyeti  ile yaşıyor olmak zordur. Türkiye’de çölyaklı olmak, tamamı ile  bir  kimsesizliktir. Ailesi dışında, bir çölyaklının ruh halini yorumlayabilecek  pek kimseler yoktur etrafında.  

Hele ki ülkenin batısından doğusuna doğru gittiğinizde, toplum arasında ki çölyak bilincinin batı şehirlerine oranla  daha yetersiz bir düzeyde olduğunu görebilirsiniz.

Genel itibarı ile Türkiye'de  bulunan çölyak   hastalarının yaşam kalitesi,  Avrupalı çölyak hastalarına kıyasen iyi durumda değilken,  Türkiye’nin  güneydoğusunda  yaşayan  çölyak  hastaları da  batı şehirlerinde  yaşayan  çölyak  hastalarına oranla daha şansızdırlar. Özellikle köy gibi  kırsal bölgelerde  yaşayan çölyak hastaları için hayat  daha da çekilmez bir hal almaya başlıyor.

Doğu şehirlerinde hastalığın ismi halk arasında doğru telaffuz edilmezken, kendi  diyet programına uymaya   çalışan çölyak hastası ne yapsın. Toplum, bu kelimelerin anlamına karşı  yabancı olmamalı. 

Eğer bir toplum sağlık alanında yeterli derecede  bilgilendirilmemiş  ise,  bu o ülkede ki sağlık fakülteleri  ile beraber ilgili  kamu kurum ve kuruluşların ayıbıdır.

Güneydoğuda ki çölyak hastalarının hali daha da içler acısı.  Türkiye’de çölyaklı  dostu bir şef olmanın        gururunu yaşadığım gibi, gittiğim şehirlerde beni  tanıyan bir çölyaklının o an ki  çaresizliğini   görmek de  aynı derecede  üzüyor beni.

Şu  aralar  Mardin’de uygulamakta olduğum bir Avrupa Birliği  projesinin  kapsamına çölyaklıları da aldım.

Bu proje kapsamında Türkiye’nin güneydoğusunda  ve bilhassa  doğunun  kırsal  bölgelerinde  yaşayan çölyak  hastaları için ufak da olsa bir  üretim yeri kuracağım.

Bu üretim yeri  aynı zamanda  kırsalda ki çölyak hastaları için bir  eğitim merkezi olacak.  Doğuda ki çölyaklılar, imkanları neticesinde bilgi ve üretim olarak  ulaşmakta zorluk çektikleri  bu diyetin ana hatlarını bu merkezde öğrenecekler. Doğuda, yaşadığı ortamlarda çapraz bulaşma riski ile her an karşı karşıya olan çölyaklılar,   kurmuş  olacağım  bu mutfakta kendi  yiyeceklerini pişirip, stoklayıp yanlarında götürebilecekler.

Velhasıl, ülkem insanının çölyağa karşı  bakış açısı  kısacası sizlere,  gördüğüm ve anlattığım surettedir.       Onlar için verilen sözler, bilgisayar klavyelerinin  tuşlarına dokunup sosyal medya üzerinden atılan tweet veya mesajdan öteye gitmedi.

Yerli üreticinin desteklenmediği  ve gümrük vergilerinin yüksek olduğu bir  ülkede, çölyak hastalığının diyetini  oluşturan hammadde dış ticaret ile sağlanıyor. Bu sebepledir ki Türkiye’de glutensiz mamul ateş pahasıdır.

Allah kimseyi hastalık, çaresizlik, yokluk ve açlıkla sınamasın.

Bu ülkede ki  çölyaklılar, hep kendi kendileri için savaştılar. Çölyak bilincinin bugünlere kadar gelmiş olması, yine  çölyaklıların  düzenlemiş olduğu aktiviteler sayesinde gerçekleşmiştir.

Çölyak bilincini topluma yine çölyaklılar aşılıyor. Fakültelerin veya ilgili kamu  kurum kuruluşlarının yapması gereken işi  çölyaklı bir başına yapıyor.

Türkiye’de yaşayan, özellikle gelir seviyesi düşük olan çölyaklılara daha çok destek yağmalı.

Neden sadece çölyak hastaları için diye soranlar oldu. Gerçek olan şu ki, klasik bir tanım ile özetleyecek olursak, ‘’çölyak bir zengin hastalığıdır.’’ Ve maalesef ki herkes zengin doğmuyor.

Kaldı ki  çölyaklının zenginlikten ziyade, bilinçli bir toplumun desteğine ihtiyacı var.

Sağlıklı Günler Diliyorum.

www.suleymanengin.com.tr