GÖBEKLİ TEPE

Bayramın
ikinci günü (3 Haziran 2019) Urfa’nın yaklaşık 16 km kuzeyinde bulunan ve
arkeologlarca “Uygarlığın Sıfır Noktası” olarak adlandırılan Göbekli tepeye
aile olarak gittik. Yaklaşık olarak 12 bin yıllık geçmişi olan Göbekli Tepe,
ilk yerleşim yeri olarak da kabul edilmektedir. Arkeologlara göre, Göbekli tepe, son
avcı-toplayıcı topluluklarının inşa ettiği bir kült merkezi, bir tapınaklar
zirvesi.
Göbekli
Tepe, şu sıralar gerek konunun uzmanları gerekse ziyaretçi konumunda olanların
ilgi duyduğu tarihsel bir mekan haline gelmiştir. Burayı ziyaret edenlere
kolaylık olsun diye Urfa Belediyesi bir dizi önlem almış durumda. Kazı alanının
olduğu noktaya yakın bir yerde, yaklaşık 700 m uzaklıkta, belediye tarafından
tesisler kurulmuş. Bu tesislere yakın araçların park edebileceği bir alan var.
Bayram gibi günlerde ise, kalabalığın çok olacağı hesap edilerek 6 km uzaklıkta
daha geniş bir park alanı açılmıştır. Jandarma trafik ekipleri işin belli bir
düzende olmasına özen gösteriyor. Gelen araçların büyük alanda park etmelerine
yardımcı oluyor, daha sonra bu araçlardan inen ziyaretçiler belediyenin
yerleştirmiş olduğu minibüs ve otobüslere alınarak ücretsiz olarak tesislerin
olduğu yere götürülüyorlar. Buradan ücret karşılığında biletler alınarak başka
servislerle Göbekli Tepenin olduğu noktaya götürülüyor ziyaretçiler. Normal
ziyaretçi bileti 35 TL. Ancak 18 yaş altı çocuklara, öğretmenlere ve basın
mensuplarından ücret alınmıyor.
Göbekli
Tepe’yi gezerken şöyle bir ziyaretçi profilini gözlemlemeye çalıştık. Deyim
yerindeyse, yediden yetmişe bir ziyaretçi kitlesi vardı, desek abartı olmaz. Bu
sevindirici durum elbette. Bundan 12 bin yıl önce böyle bir tapınağı yapan
insanlar kuşkusuz arkalarında büyük bir değer bırakmışlardır, bunun önemini
kavramak ise bizim burayı ziyaret etmemize ve yeni nesillere bu önemi
aktarmamız gerekiyor. Bu nedenle ailelerin çocuklarını da bu gibi yerlerin
ziyaretine getirmeleri onda tarihsel bilinci ve bu gibi değerlere sahiplenme
sorumluluğunu geliştirecektir.
Göbekli
Tepe’de yaratılanların ne anlama geldiğine geçmeden önce burayı kim kazıdı ve
nasıl ortaya çıkardığına da birkaç cümle ile değinmekte fayda vardır.
Göbekli
Tepe Kazı Projesini Alman Prof. Klaus Schmidt, dönemin Alman Arkeoloji
Enstitüsü Müdürü Harald Hauptmann ve Şanlıurfa Müze Müdürü Adnan Mısır’ın
desteği ile 1995 yılında birlikte başlatmıştır.
Prof.
Schmidt’e göre Göbekli Tepe’nin üstü yaklaşık 8000 yıl önce üstü dolgu
malzemesiyle kapatılarak terk edilmiştir. Dolgu malzemesi yaklaşık 5 m’ye varmaktadır.
Bu nedenle bu tapınaklar doğal ortamda kalmış ve tahrip edilmeden günümüze
kadar ulaşabilmiştir. Yapılan jeomanyetik ve jeoradar ölçüm teknikleriyle elde
edilen bilgiler Göbekli Tepe’nin tarihi 12 bin olarak saptansa da ayrıntılı
değerlendirmeler ve bilimsel saptamalar için araştırmaların sürmesi ve
kazıların devam etmesi gerektiği belirtilmektedir.
Bereketli
Hilal topraklarında yer alan Göbekli Tepe, Prof. Schmidt’e göre, insanlığın
günümüzden 12 bin yıl öncesine ışık tutmaktadır. İnsanoğlunun en büyük
adımlarından biri olan Neolitik Devrim’in, yani tarımın başlamasının,
hayvanların evcilleştirilmesinin, ilk kurulan köylerle birlikte yerleşik yaşama
geçişin, sınıflaşma sürecinin ilk çekirdeğinin oluşmaya başlamasının,
gerçekleştiği, son avcı-toplayıcı topluluklara dair bilgiler taşıması
bakımından önem teşkil etmektedir.
Göbekli
Tepe’yi gözlemlerken dikili taşların T biçiminde oldukları ilk dikkat çeken
noktadır. Taşların ustaca kesilmesi ve dikilmesi dikkat çeken başka bir
durumdur.
Taşların
üzerinde çeşitli hayvanların (örümcek, tilki
ve kuş motifleri) figürlerinin çizilmiş olması akla bu insanların hem
sanatkar oldukları hem de avcı oldukları getirmektedir. Bu tablo onların
düşünsel hayatlarının ne kadar ileri olduğu ip uçlarını da vermektedir.
Tapınakların
bulunduğu Göbekli Tepe’nin üstü örtülmüştür. Burada amaç çeşitli doğal
affetlerein yol açabileceği zararları önlemektir.
Etrafı
şöyle gezdiğimizde bazalt taşlarından örülmüş onlarca mezarın olması başka
ilginç bir durumdur. Ayrıca diğer tepelere kazı yapılırsa akla bu tapınaklar
kadar önemli sayılabilecek yapıların ortaya çıkarılabileceği ihtimalini de
getirmektedir. Tabi bunun için Kültür Bakanlığı’nın oldukça büyük bir bütçeyi
ayırması gerekiyor.
Son
olarak şunu söyleyebiliriz: Bize göre bu gibi yerlerin ziyaret edilmesi
gerekiyor. Türkiye’nin bir çok yerinde bu gibi yerlerde kazıların yapıldığını
eski tarihe ilgi duyan bir vatandaş olarak biliyorum. Tabi bu gibi yerleri daha
iyi anlayabilmek için karınca kararınca teorik olarak arkeolojik bilgiye
ihtiyaç vardır.
Toplumsal
bilinci oluşturan etkenlerin başında tarihsel bilinç gelmektedir. Bunun
temelinde arkeolojik bilgiler şüphesiz çok önemlidir. Yeni nesillere bu türden bilinci aşılamak için
ailelere de iş düşmektedir. Çocukları bu yönde eğitmek gerekmektedir.
Bu
kapsamda Diyarbakır’da 17-21 Haziran tarihleri arasında 41.si yapılacak olan
Uluslararası Arkeoloji Sempozyumuna başta arkeoloji sever olmak üzere şehrin
basınını da bu konuda duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Saygıyla…